Güncelleme Tarihi:
Hafta içi her gün küçük kızımla derslerine bağlanmak için sınav veriyoruz. Ne öğretmenler, ne biz ne de öğrenciler hiç böyle bir eğitim yılı yaşamamıştık. Velilerin çoğu bilgisayardan uzak, bazı ileri yaştaki öğretmenler de... Derste bir öğretmenden şöyle bir şey duydum: “Çocuklar ‘ctrl’ tuşu nerede?”
Amacım tabii ki küçümsemek değil ama bu durumda dersin sağlığına siz karar verin.
“Bizim bilgisayarda küçük harf yok”
Her sabah ders saati geliyor, stresimiz başlıyor. Telefon hiç susmuyor, WhatsApp grubundaki mesajları Twitter’da yayımlasam fenomen olurum. Yüzlerce mesaj: “Biz girdik, biz giremedik, EBA’dan deneyin, olmadı, Zoom’dan olacakmış, miting ID neydi, baştaki harf büyük mü, benim klavyedeki harflerin hepsi büyük, bizimkinde de küçük harf yok...”
Bu süreç her sabah başlayıp öğlen 1’e kadar sürüyor. Annem 60 yaşında, torunu için bilgisayar öğreniyor. Ve daha niceleri...
Annem olmadığı zaman iş bana düşüyor. Görme engellilere özel ekran okuyucum sayesinde biraz gecikmeyle de olsa kızımı derse sokmayı başarıyorum.
Tabii bu kolay değil. Bir kere ekran okuyucu dediğimiz şey 1300 dolar. Sosyal medyada bu tür ürünlere ulaşamayanlarla çok karşılaşıyoruz.
Edinseniz bile benim için çok zor ve stresli. Ya giremezsem derse? Ertesi gün öğretmen kızıma sorarsa “Dün neden derse girmedin?” diye. Cevap da var ama o cevabı kızım nasıl verecek? Ve verirkenki pisikolojisi nasıl olacak? Daha sekiz yaşında.
Bir de EBA’daki görüntülü dersler var. Bazı derslerde sadece müzik çalıyor, ekranda ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. İngilizce dersinde öğretmen zıplıyor ve sürekli “jump (zıpla)” diyor. Tamam, bu zıplamak anlamına geliyor ama ya benim çocuğum da kör olsaydı? Ben kör, o kör; öğretmen ekranda ne yapıyor?
Cahillik değil bu
Diğer velilerin durumu da çok zor. Az önce yazdığım mesajların hepsi çaresizlikten. Cahillikle ilgisi yok. Kendinizi çocuğunuzun karşısında düşünün: Bilgisayar başında derse giremiyorsunuz. “Ben bilgisayar bilmiyorum” deme lüksünüz yok çocuğa. Yahut bilen birini bulacaksınız.
Denk geldim, çok üzüldüm. Bilgisayar olmayan evlerde bazı çocuklar telefondan yapıyor dersleri. “Öğretmenim tahtayı göremiyorum, çok küçük” diyor. Öğretmen soruyor: “Evladım telefondan mı giriyorsun? Bilgisayardan gir...”
Çocuk diyor ki: “Bilgisayarım yok öğretmenim, alamadık biz.” Sesi titreyerek... Anne-baba ne yapsın? Aynı anda birkaç çocuğu okula giden var. Bizim evde de böyle. Büyük kızım bir odada, küçükle ben ayrı odada derslere giriyoruz. Dersler çakışmazsa kolay da...
Ancak kendim de üniversitede öğrenciyim. Öğleden sonra da kendi sistemimle savaşıyorum. Lisedeki hocalarımdan biri “Oğlum sistemle savaşma, sistem seni döver” derdi. Kulakları çınlasın. Sistemi inceledim ve pozisyon aldım. Savaş devam ediyor şimdilik.
Neden, neden, neden?
Bir imza kampanyası başladı son günlerde: EBA’da görmeyen öğrenciler de gözetilsin diye. Paylaştık sağda solda. Fakat asıl sormak istediğim, neden gereksinimlerimizi hep zorla almak zorundayız? Hep böyle geriden mi takip etmeliyiz? Bizim gibi engelliler için parmakla sayılacak kadar az okul var. 7 yaşına gelen bir çocuk neden her çocuk gibi en yakındaki okula gidemiyor? Hangi anne o yaştaki çocuğu kilometrelerce uzaktaki bir okula, üstelik de yatılı göndersin? Bu çocukların işini kolaylaştıran yazılımlar neden bu kadar pahalı? Neden kitap dağıtılırken sadece basılı kitap dağıtılıyor?