Güncelleme Tarihi:
* Ekranda göründüğünüz andan itibaren estetik müdahale yaptırdığınız, kilo aldığınız konuşulmaya başladı. Nedir işin aslı?
- İnsanların birlerine “Kilolusun” ya da “Zayıfsın” gibi şeyler söylerek eleştiride bulunmalarını hiç anlamıyorum. Bana doğru gelmiyor. Belki karşılarındakinin geçirdiği ciddi sağlık problemleri var. Bu gözle bakılmalı ve insanlar birbirlerini işiyle eleştirmeli, dış görünüşüyle değil. Çünkü kimin ne yaşadığını bilemezsiniz.
* Sizin yaşadığınız bir şey mi oldu?
- ‘Yılanların Öcü’ dizisinde ciddi bir tehlike atlattım. Burnum kırıldı. Sağlık sebebiyle belirli aralıklarla dört kez ameliyat olmak zorunda kaldım. Benim için zor bir süreçti. En son operasyonu bir sene önce geçirdim. O nedenle ifadem değişik geliyor olabilir. Bunun dışında herhangi bir işlem yaptırsaydım bunu da çekinmeden paylaşırdım.
* Tam başrollere terfi ettiğiniz o sırada evlenip ABD’ye yerleşip kariyerinize ara verdiniz. Sizce ne kadar doğru bir tercihti?
- Aslında benim kariyerime ara verme sebebim evlilik ya da ilişkim değildi. Niyetim kendimi toparlamak, geliştirmek, biraz geri planda durmaktı.
* Peki bunlar için ABD’deki altı senede neler yaptınız?
- Pek çok insan beni oynadığım dizilerden biliyor ama çok iyi tanımıyor. “Evlendi yurtdışına yerleşti, orada da evinde oturuyor” diye düşünüyorlar. Ama gerçekte altyapımın ne kadar dolu olduğunu, nelerle uğraştığımı kimse bilmiyor.
* Anlatın o halde...
- Uzun yıllardır at biniyorum, profesyonel biniciyim, yakında sertifika alıp çocuklara eğitim vereceğim. Çocuk yaşlardan beri aldığım bale eğitimim var. Yağlıboya tablo çalışmaları yapıyorum. Kendime evde bir atölye kurdum, sergi açmayı planlıyorum. Hollywood’dan bir oyuncuyla anlaştım, oyuncu koçum oldu, uzun zamandır ondan dersler alıyorum. İngilizcemi çok geliştirdim.
Ailenin istemediği doğru değildi
* ABD’de nerede yaşıyorsunuz?
- Palm Beach’te.
* Buğra Bey’de (Toplusoy) ülke değiştirecek kadar sizi çeken neydi?
- Ona karşı koşulsuz, şartsız bir sevgi besliyorum, bu sevgi her geçen gün biraz daha büyüyor. Bir de Buğra düz bir adam. Beni asla eşiyim diye pohpohlamıyor. İşimle ilgili fikirlerini her zaman dürüstçe söyler.
* O dönemde Buğra Bey’in ailesinin sizi istemediği söylendi. Olayın aslı nedir?
- Doğrusu nedir bilmeden pek çok şey yazıldı. Ama öyle bir problem yoktu ve o haberler doğru değildi. Biz Buğra ve ailesiyle çok iyiyiz. Buğra’nın ailesi ABD’de komşumuz, görüşüyoruz. Buradaki boş vakitlerimizde de ailece birlikteyiz. Hatta en son bu yaz hep birlikte tatile gittik. Kısacası keyifli ve mutluyuz.
* Buğra Bey’in şirketten ayrılarak ABD’ye gittiği söylentileri de çıkmıştı...
- Böyle bir şey de yok. Buğra zaten mimar, bu işin okulunu okudu. İki ülkede de işini yapmak istiyordu.
* ABD’de evlenip Türkiye’de de düğün yapacağınız söylendi. Ama onu da yapmadınız...
- Buğra’nın işlerinin yoğunluğundan dolayı orada evlendik. Zaten benim hayalimde de büyük düğün yapmak falan yoktu. O gün benim en mutlu günüm, kimseyi mutlu etmek için evlenmiyorum, ikimiz bir hayatı paylaşıyoruz ve o yüzden hayatımızı birleştiriyoruz diye düşünüyorum. “Sevdiklerimiz yanımızda olsun bize yeter” dedik ve küçük bir nikâh kıydık. Buğra’nın annesi zaten yanımızdaydı. Babasıysa nasılsa burada da nikâh yapacağız diye işleri olduğu için gelememişti. Burada nikâhı yenilemeyi düşünürken, “Zaten evlendik, artık kimseyi yormayalım, o parayla bir yerlere yardım edelim” dedik.
Bazen susmak en güzel cevap
* Madem bu söylenenlerin hepsi yalan, neden hep sustunuz?
- Yanlış yazılan bir şey hakkında konuştukça olay daha da büyüyor, o yüzden susmayı seçtik. Mesela bir dönem ayrıldığımız da yazıldı ama birlikteydik ve haberleri gülerek okuyorduk. Bence bazen susmak en güzel cevap.
* Şimdi eşiniz ABD’de, siz buradasınız nasıl olacak?
- ABD’ye gitmek için bir haftalık izin gerekiyor. Dizi çekerken zor. Buğra daha sık gelecek gibi duruyor, ben de aralarda fırsat oldukça onun yanına gideceğim. Birbirimize tolerans göstereceğiz.
* Altı yıldır birliktesiniz. İlişki yıllar içinde nasıl şekil değiştiriyor?
- Biz birbirimize hâlâ âşığız. Aramızdaki bağ daha da güçlendi. Bir hafta görmesem, günleri sayıyor, göreceğim anı bekleyip heyecanlanıyorum.
Kendi insanını yerden yere vuruyor, başkasını övüyorsun
* ABD’den Türkiye nasıl görünüyor?
- O konulara hiç girmesek...
* Orada sizi en etkileyen şey ne oldu?
- İnsanların kendi gibi olmalarını sevdim.
* Nasıl yani?
- Dünya starı da olsa, çok zengin de olsa herkes birbirine normal davranıyor, kimse diğerine irdeleyerek bakmıyor. Hiç tanımadığım bir kadın yanıma gelip “Saçın çok güzel” diyebiliyor. Medeniyet var, hakkını arayabiliyorsun. İnsanlar birbirlerine karşı saygılı. Hayvanlara da saygı büyük. Orada yaşadığımız yer, timsah cenneti. Bahçeye bile girse, müdahale etmeniz yasak, görevlileri arıyorsunuz. Onlar gelip timsahı götürüyor.
* Buradaki bazı oyuncularda oyuncu fikrini söylemez; siyaset, cinsellik konuşmaz gibi bir algı var. Buna katılıyor musunuz?
- Biz bastırılmış insanlarız. Onu yapma ayıp, bunu yapma ayıp diye büyütülüyoruz. Bu yüzden de rahat konuşamıyoruz. Tabular var. Aslında normal olarak yaptığın bir şey bile yanlış olarak algılanabiliyor. Mesela bir oyuncu dekolteli bir elbiseyle poz verdiğinde, fotoğrafının altına onlarca kötü yorum yapılıyor ama bir dünya starı aynı elbiseyi giydiğinde çok beğeniliyor. Kendi insanını yerden yere vuruyor, yabancıyı övüyorsun; bunu anlayamıyorum.
* Orada eğitim aldığınızı söylediniz. Oyunculuk teknikleri konusunda farklar neler?
- Orada oyunculuk çok daha minimal. Bizde insanlar her şeyi büyük hareketlerle görmek istiyor. Ağlamayı da, gülmeyi de. Ama ben artık minimal oyunculuğu tercih ediyorum. Bu yüzden ‘Çocuk’ dizisinde gözlerim ve ifadelerimle duygularımı daha doğal anlatmaya çalışıyorum.
* Eşinizin öpüşme, sevişme sahnelerine karşı kuralları var mı?
- Benim işime, kararlarıma saygı duyuyor, “Senin hayatın, ben işini bilerek ve kabul ederek seninle evlendim” diyor.
Kendimi hiç seksi bulmuyorum, çocuksu kalmayı seviyorum
* İnsanların gördüğünden farklı biriyim. Alçakgönüllüyüm. Kimseyi ayırt edemem. Kibrim yok. Deli doluyumdur da. Canım bugün sahilde çimene oturmak isterse otururum.
* ABD’de bahçeli bir evde yaşıyoruz. Hayvanları çok seviyorum. İguanalar, sincaplar... Sürekli yemek verdiğim için hepsi bahçemizde. Üç Gine domuzu ve iki köpeğim var.
* Kendimi hiç seksi bulmuyorum. Aksine kendimle dalga geçerim. Çocuksu kalmayı seviyorum. Günlük hayatımda makyaj yapmıyorum. Makyaj beni değiştiriyor. Bugün de sadece bir maskara sürdüm.
İnsanların aklında hep kötü karakter kalıyor
* 6 yaşında oyunculuğa başlamışsınız...
- Evet, çocuk güzeli seçildikten sonra dizi teklifleri geldi. İlk işim ‘Çiçek Taksi’de 6 yaşımdaydım.
* Ailede oyuncu var mıydı?
- Hayır. Annem ev hanımı, babam banyo dekorasyonlarıyla ilgileniyor. Karadenizli. Bizde göçmenlik var. Üç kardeşiz. 9 yaşında bir yandan dizi çekimlerine, bir yandan okula gidiyordum. ‘Küçük İbo’ dizisinde oynarken “Bu benim mesleğim olacak” dedim; Barış Manço Kültür Sanat Merkezi’nde oyunculuk eğitimi almaya başladım.
* Yıllardır kötüyü oynuyorsunuz. Sizce bu üzerinize mi yapıştı?
- Kötüyü iyi oynadığım ya da Avrupai bir tip olduğum için olabilir. Bizdeki algı bu. Aslında çocukluğumdan beri çok karakter canlandırdım. İçlerinde iyi olanlar da vardı ama insanların aklında hep kötü karakter kalıyor.
* Kötüler neden daha çok akla kazınıyor?
- Çünkü her şey onun etrafında dönüyor. Mesela bir davettesin, sen sakince dururken, yanındaki elindeki bardağı yere fırlattı. Hafızalarda o kişinin yaptığı eylem kalır. Dizilerde de böyle, kötüler sürekli dikkat çeken bir eylemde bulunuyor.
Her kadın doğurabilir ama hepsi anne olamaz
* Yeni diziniz ‘Çocuk’ başladı. Sizce neden bu diziyi izleyelim?
- Annelerin çocuklarıyla sınandığı bir hikâye. Dört ayrı kadın ve dört farklı hayat. Herkes empati kuracak bir şey bulabilir.
* Sizi nasıl bir karakterde göreceğiz?
- ‘Şule’ kocasına âşık bir kadın. Çocuk sahibi olmak istiyorlar, hamile kalıyor ama hep düşükle sonlanıyor. Son hamile kaldığında kocası iş seyahatindeyken yine düşük oluyor ve kayınvalidesi kucağına bir bebek veriyor. O da eşine çocuğu düşürdüğünü söyleyemiyor ve bu çocuğa yıllarca kendi çocuğu gibi bakıyor. Ne zaman ki bir gün kendi çocuğu oluyor, işler değişiyor. Lohusa döneminde duyguları altüst oluyor. Aslında derdi evlatlık çocuğuyla değil, ihmal edilmesiyle. Kayınvalidesi ve eşinden beklediği ilgiyi göremiyor. Bu mutsuzluğunu da çocuğa yansıtıyor.
* İyi ama ‘Şule’, çocuğunu sokak ortasında terk eden, balkondan düşerken görüp yardım etmeyen bir karakter. Onu haklı mı görüyorsunuz?
- O sahneleri çekerken ben de bir insan olarak “Bunları nasıl yapacağım” diye düşünüyorum. ‘Şule’ karakteri de bu noktada hatalı olduğunu biliyor ve sonra yaptıklarına pişman oluyor. Ama köşeye sıkışmışlığı ve üstündeki baskıya bakınca onun bu karmaşık ruh haline de hak veriyorum.
* Hep tartışılan bir konu vardır: Emek veren mi, doğuran mı? Sizce?
- Her kadın doğurabilir ama herkes anne olamaz. Çünkü annelik, koşulsuz sevgi demek. Önemli olan ona harcadığın emek. Yoksa herkes doğuruyor.
* Siz çocuk sahibi olmak istiyor musunuz?
- Evet, ne zaman kısmetse o zaman!