Hem mideye hem fav’a at!

Güncelleme Tarihi:

Hem mideye hem fav’a at
Oluşturulma Tarihi: Ekim 08, 2016 12:39

Malum, sosyal medyada yemek fotoğrafı paylaşmayı seviyoruz. Bunları muhtelif bilgilerle süslemek ise, yükselen trend. İşte takipçi artırıcı bilgiler: Yazması benden, edit’i sizden. Hashtag’inize sağlık!

Haberin Devamı

Patates kızartması keyfinin yanında: İspanyol kâşiflerin 1539’da Peru’da buldukları patates, Avrupa’da  18’inci yüzyılda temel besin maddesi haline geldi. Makarna ve diğer yemekler için yapılan domates esaslı soslar Avrupa’da ancak 1830’larda yaygınlaştı.

Balık restoranlarında mehtaba karşı paylaşımları: 1115-1166 arasında yaşadığı sanılan Theodoros Prodromos, Bizans ileri gelenlerinin yediklerini şöyle anlatır:”Istakozlar, pavuryalar, tavada kızartılmış karidesler, istiridye ve midye sofradan eksik olmaz.”

 

Hem mideye hem fav’a at

 

Haberin Devamı

Hamburger paylaşımları için: Hamburger, restoran mönüsüne resmi olarak Amerika’da 1836 yılında girdi. Delmonico restoranının en pahalı yemeği idi. Bir kaynak hamburgerli sandvicin 1884 yılında Wisconsin’deki bir panayırda icat edildiğini belirtir.

Sofistike restoranlarda hava atarken: Restoranın mazisi 250 yıllık bir geçmişe dayanır. İlk önce zenginlere mahsus özel bir mekân olarak ortaya çıktı ve 100 yıl böyle kaldı. İlk restoranların Çin’de kurulduğu öne sürülür.  Gerçek restoran görünümündeki ilk örnek, Paris’te, 1782’de açılan ‘La Grande Taverne de Londres’ oldu.

 

Hem mideye hem fav’a at

 

New York’taki ilk restoran ise 1830 yılında John ve Peter Delmonico kardeşler tarafından açıldı. Bir sayfalık mönüsünde tam 371 seçenek yer alıyordu. Londra’daki ilk restoran, 1865 yılında kapılarını açan kafe-restoran Daniel Nicols oldu. İki yıl sonra adı ‘Café Royal’ olarak değiştirildi.

İtalyan yemeklerine katık: İtalyan mutfağı, yeni dünyadan patlıcan ve domates geldikten sonra yeniden dizayn edilmiştir. Çünkü 17’nci yüzyıla kadar makarna, kaynatılmış bir fakir yemeği olarak bilinirdi. 

 

Haberin Devamı

Hem mideye hem fav’a at

 

Osmanlı sofrasına eşlik etsin: Araştırmacı Süheyl Ünver’in belirttiğine göre Fatih’in en sevdiği yemekler şöyle sıralanıyordu: “Tavuk kızartması, lapa, peynirli pide, yumurta, ıspanaklı pide, manit, boranı, börek, bal, muhallebi, zerde, kaymak, baklava, helva, sütlü kadayıf. İçecek olarak; pekmez, boza, nardenk, şerbet, naneli üzüm şerbeti, ayran. Meyvelerden armut, nar ve badem.” Ünver’e göre, Fatih’in akşam yemekleri ise oldukça ‘sade’!: Genellikle balkabağı ya da sarı ekşi erikle yapılmış bir çorba, soğanlı tavuk kebabı ya da şalgamlı ve yumurta terbiyeli kuzu eti, yoğurt, sarmısak, tere, hıyar, tarhun veya maruldan oluşan bir salata, limon turşusu ve kirazla yetiniyordu.

Haberin Devamı

İşkembe çorbasıyla geceyi bitirirken: İşte ‘Bunları biliyor muydunuz?’ tadında bir bilgi;İstanbul’da en rağbet edilen yemek yerleri işkembecilerdi. 1647’de kentte 300 işkembeci bulunuyordu. Bir de beş altı tencereyle hizmet sunan 555 aşçı dükkânı vardı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!