Güncelleme Tarihi:
Beymen’in 50’nci yılında bu toprakların 500 yıllık tarihini lüks üzerinden gündeme getirdiniz. Bu fikir nasıl doğdu?
Beymen’in 50 yılını kutlamaya karar verdiğimizde şirketin performansıyla bu ülkenin topraklarını ilişkilendirmenin doğru bir yaklaşım olacağını düşündük. Bu ülke yüzyıllar boyunca yaratıcılığın merkezi olmuş. Çin sanatı, Hint sanatı, Asya sanatı, İslami sanatlar, bir yandan da Venedik, Paris yani Avrupa kültürü karşılıklı olarak bu topraklarda birbirini etkilemiş, iç içe geçmiş ve buranın tarihini oluşturmuş. Bence bu, Türkiye’nin 500-600 yıldan fazla bir süredir dünyada yaratıcılığın, sanatın ve lüksün merkezi olduğuna dair gerçekten güçlü bir mesaj.
Genellikle bu tür belgeseller yabancılara yönelik olur. Ama biz de ilgiyle izledik.
Bahsettiğim mesaj sadece yabancılar için değil, burada yaşayanlar için de çok önemli. Özellikle de gençler bununla gurur duymalı ve İstanbul’da ya da Anadolu’da sokaklarda yürürken yüzyıllardır yaratıcılığı muhafaza eden topraklarda olduklarını bilmeliler. Türk tasarımcılara uluslararası boyuta geçebileceklerine dair güven vermek istedik. Büyük markalara da buraya gelmeye devam etmeleri konusunda güvence vereceğiz.
Mimar Nevzat Sayın belgeselde bugünü anlamak için geçmişe, bugünü daha iyi anlamak içinse daha da uzak geçmişe bakmak gerektiğini söylüyor.
Beymen yönetimi başarıyla geçen 50 yılı kutlamak istediklerinde beyin fırtınası toplantıları yaptık. En büyük motivasyonumuz şuydu: ‘Biz karşılığında ne verebiliriz?’ Türkiye’nin son 500 yıllık hazinelerini gün yüzüne çıkarma fikri böyle gelişti. Neden 500 yıl derseniz, 50 ile 500 güzel bir kombinasyon oldu.
Nasıl Anadolu tarihte farklı kültürleri bir potada erittiyse Beymen de farklı kültürlerin markalarını bir araya getiriyor.
Yaratıcılığın, modanın, lüksün gücü insanların zihinlerini güzel şeyleri birlikte paylaşabilmek için açmasından geliyor. Dürüst olalım; insanların lükse maddi değil, manevi ve duygusal anlamda ihtiyaçları var. Bir objeye baktığınızda yaratıcılık anlamında belli bir kültürden, medeniyetten etkilendiğini görüyorsunuz. Tasarımcının etkisini fark ediyorsunuz. Ve en son zanaatkârlıktan etkileniyorsunuz. Burası muhteşem bir medeniyet. En iyi yapıları, en iyi sanat eserlerini yaratmak için farklı ülkelerin büyük yeteneklerini kendisine çekmiş.
Sizce lüksün mutlulukla ilgisi var mı?
Maddi şeylerin sizi mutlu edeceğini söylemek istemem. Ama gerçekte lüksün duygusal bir eğilimi vardır. Lüks birçok yerde başarının ve başarının ödülünün işaretidir. Çocuğunuza, sevdiğinize, herhangi bir sebepten onları takdir ettiğinizi göstermek için bir şey vermek istersiniz. Bunun maddiyattan çok duygusal bir değeri vardır. Ve bence günün sonunda lüks bu.
‘İNANIRSAN İŞE YARAR’
Belgeselde beni çok etkileyen bir bölüm de tasarımcı Oya Başkaya’nın Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamanın bir lüks olduğunu söylemesiydi...
Hayattaki en büyük lüks yaşadığınız yerdir. Yani hayattaki en büyük lüks evinizdir. Bunu hissetmezsiniz. Daha doğrusu bunu sadece özlediğinizde hissedersiniz. İkinci lüksse sokağınız ve şehrinizdir. En iyisi gibi görünmese de sizin için lükstür. İşte bu yüzden lüks daha önce de söylediğim gibi maddiyattan daha fazla duygusal değerin olduğu bir denklemdir. Mesela bu gözlüğün 100 euro olduğunu söylüyorsam, belki de malzemesi 5 euro’dur, ama duygu 90’dır. Ve eğer buna inanırsan işe yarar. Eviniz, şehriniz, ülkeniz için de aynı. Duygusal değerini daha fazla hissediyorsanız bu sizin için lükstür.
Belgeselde Türkiye için ne dediler?
Olivier Rousteing-Balmain’in kreatif direktörü: “Türkiye’nin etkileyici bir tarihi var. O kadar çok etkileyici
detay var ki, nereden ilham alacağınızı şaşırıyorsunuz.”
Bünyamin Aydın-Les Benjamins’in kurucusu ve kreatif direktörü: “Tek bir taraf olmadığımızı kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Doğulu değiliz, Batılı değiliz, ikisi de biziz. Bu kontrast her zaman kafamı karıştırırdı ama sonra beni tanımlayan şey olduğunu anladım.”
Erdem Moralıoğlu- ERDEM’in kurucusu ve kreatif direktörü: “İstanbul’da sokakta yürürken ya da bir pazarda, nerede olursanız olun, bana her zaman harika gelen bir renk ve parlaklık hissi var.”
Türkiye’yi seviyorsunuz, burada evinizde gibi hissediyor musunuz?
İstanbul benim için çok özel bir şehir. Ve eğer bunu lüksle ölçeceksek benim için burası dünyadaki en lüks yer. Çünkü doğanın duygusuna sahipsiniz, Boğaz’ın, dağların ve tabiatın kombinasyonu… Çok çok özel tarihi yerlere gittiğinizde tarihin duygusuna sahip oluyorsunuz. Aynı zamanda yepyeni huzur verici yerleriniz de var.
İstanbul’daki favori yerleriniz neleri? Favorim kesinlikle Boğaziçi. Boğaz’a yakın olmak. Boğaz kenarında yürümek, Boğaz’da oturmak… Bunu dünyada hiçbir şey yenemez.
Yemek söz konusu olunca…
Türk mutfağı şahane, çok seviyorum. Her sabah bal-kaymak yemem gerekiyor (gülüyor).
Buraya yerleşme planınız var mı?
Ben burayı ülkem olarak görüyorum. Buradan biri sayılabilecek kadar zaman geçirdim. Kışın İstanbul’a, yazın Bodrum’a geliyorum.