Güncelleme Tarihi:
Güzel bir sabah... Evden çıktım, durağa vardım. Otobüsü beklerken bir kedi yanıma geldi, bir süre bastonumla oynadı. O sırada benim aklımdaysa 90’lı yılların radyo programları vardı. O dönem özel radyoların sayısı inanılmaz derecede artmıştı, radyo dinlemek hayatımızın önemli bir parçasıydı. Tabii malum, zamanla YouTube daha çok kullanılır oldu. Orada bir kanal açmak çok kolay, program yapıp yayımlamak da... E, benim neyim eksik? Gerçi ben görüntülü bir şey yapmak istemedim hiç. Açıkçası pek içimden gelmedi.
Bundan iki sene önceydi... Podcast’le ilgili bir eğitime gittim. Nedir, nasıl yapılır; bileyim dedim. Eğitimden bir sene sonra bir gazeteciden podcast yapma teklifi aldım. ‘Neden olmasın’ diye düşündüm ama o ana kadar hiç baştan sona bir podcast dinlememiştim, itiraf edeyim. ‘İnsanlar beni neden dinlesin ki’ diye kafa yordum bir süre. Dedim ya, bir zamanlar radyo benim için çok önemliydi. Radyoda ne dinleyeceğiz diye meraklanırdık. Özellikle yolculuk sırasında dinleniyordu radyo... Çok severdim. Ama artık dinlemek yerine seyretmeyi seviyor insanlar.
Bunları düşünürken anladım neden radyo dinlemeyi bıraktığımı... Hayatım radyo programı gibi zaten! Görüntü yok, sesle yaşıyorum. Kendi kendime söylenirken durağa çoktan yanaşmış otobüsün kapısı açıldı. Ben binerken Şoför Bey “Bir şey mi dediniz” diye sorunca sıyrıldım düşüncelerden. Sahi, deminki kedi ne oldu? Otobüste yer bulmaya çalışırken bu defa da aklım buna takıldı.
Haberi vereyim artık: Geçenlerde podcast yapmaya başladım. Kayıtları Karanlıkta Diyalog Müzesi’nde alıyoruz. İlk konuğum yayıncı Can Öz oldu. Bu kaydı iki kör olarak gerçekleştirdik, yani sevgili Can da karanlıktaydı. Hayattan konuştuk. Çok keyifliydi. Şu an kayıtları biriktirmeye devam ediyorum. Bir süre sonra Spotify’da ‘Karanlıkta Diyalog’ adlı programla huzurlarınızda olacağım. Hayallerimden birini daha gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum.