Güncelleme Tarihi:
Evrim Alasya’yla bu ilk söyleşimiz. Ekranda göründüğünden çok daha çıtı pıtı bir kadın var karşımda. Güzelliği bana Monica Bellucci’yi hatırlatıyor. Estetik hatta botoks bile yaptırmamış; “Hem doğalcı,
hem de ödleğim. Avantajlı doğmuşum, annem sağ olsun. Onun hatları çok güzeldir. Kendime de bakıyorum; sigara, alkol yok, spor yapıyorum” diyor. Zaten oyunculukta mimiklerin önemine inanıyor. Bu röportajı yaptığımızda henüz Kerem Alışık’la aşk iddiaları yoktu. Ama Evrim aşkla ilgili çok güzel şeyler anlatıyor. Başlıyoruz muhabbete...
◊ Kerem Alışık’la birlikte yeni bir oyuna başladınız: ‘Aşk Biter Mi?’ Ne anlatıyor?
‘Aşk Biter mi?’ Kerem’in fikri ve yüzde yüz Türk malı yerli bir oyun, o açıdan benim için çok önemli. Kerem şairlerin gerçek hikâyelerinden yola çıkarak ayrılmış bir kadınla erkeği yıllar sonra buluşturuyor. Karakterler aşkı tartışırken şairlerin gerçek hikâyelerine girip aslında bildiğimiz şiirlerin ve şarkıların nasıl oluştuğunun ön hikâyesini izletiyor. Adam diyor ki “Aşk biter”, kadın da diyor ki “Aşk bitmez”... Bildiğimiz, dramatik yapıda bir oyun metni değil, benim oyuncu olarak kaygılarım vardı. Acaba çok mu şiir dinletisine dönüşebilir, seyirci sıkılabilir mi diye; çünkü çok bilmediğimiz bir şeyin içine girdik ama alnımızın akıyla çıktık diye düşünüyorum.
◊ Aşka inanıyor musun?
İnanmaz mıyım? Bu hayatı yaşanabilir kılan tek şey aşk. İnsan her şeyi aşkla, hakkını vererek yapabiliyor. Sadece kadın-erkek ilişkisi üzerinden de değil. Ben mesleğime de çok âşık biriyim. Hatta çok sevdiğim bir söz var; “Ne zaman biter aşk, o zaman yorulur insan”. Aşkla yaptığınız hiçbir şey sizi yormaz, sınırları aşarsınız, aşk o yüzden çok önemli bir şey.
◊ Peki, aşk biter mi?
Aşk bitmez, evrilir. Her şey başka bir şeye evriliyor ama aşk hâlâ devam eder, şekli değişir sadece.
◊ Sen aşk bitmez diyorsun ama oyunun adından yola çıkarsak, aşkı ne bitirir?
Özensizlik. İlişkiye başladığınızda birbirinize gösterdiğiniz incelik vardır, o yüzden her şey güzeldir. Ne zaman o özeni kaybedersin, saygıyı da kaybedersin, aşkı da....
◊ Bir röportajında “Benim kırılma noktalarım hep aşk oldu” demişsin. Ne yaşadın da bunu söyledin?
Şunu kastediyorum; bu hayatta Evrim’in egosunu aşktan başka hiçbir şey kıramadı. İnsanda ben duygusu vardır ya, aşk duygusu geldiği zaman sınırları zorlarsın, kendini ve o ben duygusunu yok sayarsın. Bunu da bana hep aşk yaptırdı.
◊ Şu an egonun kırıldığı bir dönemde misin, yani aşk var mı hayatında?
Evet, egomun kırıldığı bir dönemdeyim, aşk var diyeyim.
◊ “Evlilik müessesesine inanmıyorum” demişsin. O yüzden mi hiç evlenmeyi tercih etmedin?
Ben bir kere çocuk yapmayı hiç düşünmedim ve hiçbir zaman çocuk istemedim.
◊ Yaş ilerledikçe insan çocuk isteyebiliyor. Hâlâ mı öyle düşünüyorsun?
Evet, çünkü ben kendimle uğraşmayı, didik didik etmeyi seviyorum. Bu arada olursam çok iyi bir anne olacağımı da düşünüyorum. Çünkü bir yeğenim var, çocuğum olsa ben demek ki delirecekmişim hissi duyuyorum. Ama çok büyük bir sorumluluk, o sorumluluğu hiçbir zaman gözüm yemedi.
◊ O yüzden mi evlilik sana bir tık uzak geliyor?
Bir de ben özgür yaşayan bir kadınım, çok şanslıyım, güzel bir aileden çıktım, bana evlenme baskıları olmadı. “Kadının evlenmekten başka bir yaşam tarzı, alternatifi yok” laflarına da karşıyım. Tabii bu söylediklerim benim şahsıma ait. Coğrafyamız kadınların yaşam koşulları bu değil, farkındayım, bu çok büyük bir lüks.
‘ÇOK DUVARA TOSLADIĞIM BİR DÖNEMİM OLDU’
◊ Çocukluktan beri oyuncu mu olmak isterdin?
Lisedeyken İzmir Devlet Tiyatrosu’nda bir oyun izledim, büyülendim. Kendime bilet alıp altı kere gittim o oyuna. Sonra dedim izlemek de yetmiyor. Araştırdım, İzmir’de Konak Belediyesi’nin tiyatro kursunu buldum, annem beni oraya kaydettirdi. Rıza Kocaoğlu, Öner Erkan hepimiz o kurstaydık. Sonra İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’nü kazandım ve orada okudum
◊ Nasıl bir evde büyüdün?
Babam gazeteciydi. Hürriyet gazetesindeydi İzmir’de, annem
ev hanımıydı. Babamın tiyatro merakı vardı, konservatuvar okumak istemiş ama annesi izin vermemiş. O maya babadan geldi herhalde.
◊ İstanbul’a nasıl geldin?
İzmir’de öğrenciyken Pınar Çocuk Tiyatrosu’nda oynamaya başlamıştım. Mezun olunca “İstanbul’a gelmek ister misin” dediler, İstanbul’la hiçbir bağlantım yoktu, gitmeyi de düşünmüyordum. Ama tek başıma geldim, cahil cesaretiymiş... Şu anki aklımla gelemezmişim. ‘Bir İstanbul Masalı’ buradaki ilk işim oldu.
◊ 21 senede bu meslekte seni en zorlayan ne oldu?
Çok deneme çekimine girip çok duvara tosladığım bir dönemim oldu. Bir oyuncu için çok zor. Çünkü sürekli onaylanmama psikolojisi oluyor. Oralarda psikolojiyi sağlıklı tutmak kolay değil. Çok küçüksün ve kendini beğendirmek, göstermek istiyorsun.
◊ Bunca yıl sektörde hiç psikolojik ya da fiziksel şiddete veya tacize maruz kaldın mı?
Cinsel taciz yaşamadım, çok şükür. Ama psikolojik şiddet yaşadım.
Ağır bir mobbing gördüm.
◊ Neydi yaşadığın şey?
Ben spor kökenliyim, antrenörlerimizde de ters motivasyon diye bir şey vardı. Biraz sert yapar ki, sen hırslan... Bizde de oyuncudan o duyguyu çıkarmak için biraz seni hırpalarlar. Ama bunu bilerek, kendi egosunu devreye sokmadan yapanlar vardır. Ben de öyle bir şeyin içindeyim zannetmiştim. Değilmişim. Uzun bir süre buna maruz kalmışım. O sırada tabii yaşla da ilgili çok algılayamıyor, far tutulmuş tavşan gibi kalıyorsun.
‘YAŞIM KÜÇÜKTÜ AMA BÜYÜTÜP ANNE KARAKTERİ OYNATIYORLARDI’
21 senedir ekranda ve tiyatro sahnesindesin ama son üç senede büyük bir patlama yaşadın sanki...
Evet, her oyuncunun bir işi vardır öyle. O işle bir şey olur, benim de ‘Kızılcık Şerbeti’ oldu.
◊ 45 yaşındasın. Hiç geç olduğunu düşündün mü?
Sektördeki yaş skalasına bakınca biraz geç oldu.
◊ Sevdin mi şöhreti?
Buraya gelmeden önce Yasemin Sakallıoğlu’nun story’sinde şöyle bir söz gördüm: “Geç gelen şöhret karakteri, hızlı gelen egoyu besler.” 20’li yaşlarda olsam oraya kendimi kaptırmamam, savrulmamam mümkün değildi. Ama ben her zamanki hayatıma devam ediyorum. Hiçbir şey değişmedi. Tabii dışarıdaki tanınırlık insanın hayatında biraz yük oluyor ama şapkayla ve gözlükle bu işi çok kolay çözebiliyorum. Bir de dışarıda televizyonda göründüğüm gibi değilim. Çok spor giyinirim, erkek çocuğu gibi dolaşırım, o yüzden beni kimse algılayamıyor.
◊ Ekranda seni hep anne rollerinden hatırlıyorum...
Evet, genelde anne rollerindeydim. Bir dönem de bunu çok sorguladım, çünkü yaşım küçüktü ama yaşımı büyütüp beni yine anne karakterinde oynatıyorlardı. Ama ben televizyonun kurallarını kabul ettim. Televizyon hızlı tüketime dayanan, risk almadan ilerleyen bir sektör. “Bu rolü zaten Evrim oynadı, onu bu role düşünelim” demeleri çok anlaşılabilir bir şey. Ben de madem anne oynayacağım, zaten 30 yaşından sonra bundan kaçmak da mümkün değil. Hep ters köşe anne rollerini kabul ettim.
‘İlişki ve o özen bittiği zaman başkalarını tanıma ihtiyacı yaşadım’
◊ Aşkta sosyoekonomik ve kültürel farkları işleyen hikâyelerde de rol aldın. Senin için bunlar önemli midir?
Benim için sosyoekonomik durum o listenin çok altında. Hiçbir zaman para pula önem vermedim, hatta biraz fazla önem vermiyormuşum. Biriyle ruhunun eşleşmesi çok nadir denk gelir, o yüzden bu dünyaya ait maddesel şeyler benim için orada devreye girmez. Ama toplumsal olarak bakarsak, mesela bir aile kurmak söz konusuysa orada birtakım sorumluluklar ve maddiyat devreye giriyor.
◊ Kültürel farklar ne kadar önemlidir?
Aynı dili konuşmak çok önemli, bu arkadaşlıklarda da böyle. Hele ilişki yaşadığın kişiyle iletişim kuramıyorsan orada birbirini anlamak mümkün olmuyor. Ama bunların bir formülü yok; kişiye, duyguya göre değişiyor.
◊ Dizide oynadığın karakter aldatılıyor. Sen hiç aldatıldın mı? Yakaladın mı?
Aldatıldım tabii. Herkes aldatılmıştır diye düşünüyorum. Mesajla yakaladığım da, üçüncü bir kişinin bana ulaştığı durumlar da oldu.
◊ Bunlar aşka olan güvenini sarsmadı mı?
Sarsmaz olur mu? Orayı tamir etmek uzun zamanımı aldı, bunlar ilişkiye, erkeğe bakış açına mal oluyor. Toparlamak kolay olmadı.
◊ Sen hiç aldattın mı?
Hiç aldatmadım. ‘Çok aldatıldım ama hiç aldatmadım’ da Yeşilçam filmleri gibi oldu. Şunu itiraf edebilirim; ilişki ve o özen bittiği zaman başkalarını tanıma ihtiyacı yaşadım. Bunu düşünürken kendimi yakaladım, sonuçta hepimiz insanız; robot değiliz, kendimi böyle yakaladığımda o ilişkiyi sonlandırdım, bu da bir aldatmak aslında.
‘HAYAT BENİ KONFOR ALANIMDAN ÇIKARDI’
◊ Rol aldığın işte hem önyargıları hem de her
karakterin, kendiyle ya da farklı görüş ve düşüncelerle yüzleşmelerini görüyoruz. Sen yıllar içinde hangi önyargılarınla yüzleşip barıştın?
Mesela senin yaşam kodlarınla benimkiler farklı, o yüzden oralarda insanları kınamak yerine başka açıdan bakmalı. Bende o vardı; ‘Ne biçim biri, böyle mi konuşulur, böyle mi yapılır’ gibi şeyler.... Mesleğimin bana getirdiği en büyük şeylerden biri insanlara objektif, önyargısız bakmak oldu. Çünkü bir karakteri çıkarırken geçmişine ve yaşadıklarına da bakıyorsun. Hayata ve insanlara diğer açıdan bakınca o zaman o önyargılar tamamen yok oluyor.
◊ Bir hayat muhasebesi yaptığında şimdi nelerle yüzleşiyorsun?
40’lı yaşlar çok güzelmiş o anlamda. Büyüdüğümü, olgunlaştığımı hissediyorum. En büyük yüzleşmem de şu oldu; her şey Evrim yüzünden olmuş...
◊ Olumlu mu olumsuz mu bu bahsettiklerin?
Olumsuzdan bahsediyorum, her şey Evrim yüzünden olmuş. Hep başkalarını suçlayarak bu zamana geliriz; ‘O bana şunu yaptı’, ‘Bana böyle davrandı’ gibi. Mesela buraya çok ukala bir şekilde gelsem, sen de bana öyle karşılık verirsin, ben de derim ki “Hakan Gence ne kadar ukala biriymiş”. Halbuki o benden kaynaklanıyordur, ben size pozitif gelsem, siz de bana pozitif davranırsınız; “Hakan çok tatlı adammış” derim. Kendimde yakaladığım en büyük şey bu oldu. Herkesin aslında benim aynam olduğunu fark ettim.
◊ Bunu nasıl fark ettin?
Şu an filtreden süzüp sana aktarıyorum biraz ama aslında bu son 10 yılımı kapsayan çok zor bir yaşam sınavıydı. İnsan bir çıkmaza girdiğinde kendini oradan çıkarmak için çok şeye başvuruyor. Kitaplara, terapiste... Maneviyatını keşfediyor.
◊ Neydi o zorlu sınavlar?
İçinde her şey var. Biraz özel kalmalı.
◊ En zorlu olanı neydi?
Babamın kaybı. Onunla başladı. Bu kadar yakınımda bir kayıp yaşamamıştım. Anlatmak mümkün değil, Allah herkese en gecinden versin. Orada hayatım makas değiştirdi...
◊ Baban hayatında önemli bir figür müydü?
Tabii. O zamandan bu zamana işle, ilişkiyle ilgili her şey o kadar çok arka arkaya oldu ki. Birisi benimle dalga geçiyor herhalde hissiyatı gelmişti, sanki ‘Truman Show’da yaşıyordum. Hem maddi hem manevi çok zor ayakta kaldığım zamanlarım oldu. Bir insan sağlıklı olduğu sürece mutlaka bir çıkış yolu vardır mottosuyla yaşadım. O bana bir çıkış yolu buldurdu.
◊ Aslında ekranda gördüğüklerimizin ardında ne çok şey yaşanıyor...
Hepimizin bir hikâyesi, bir sınavı, cebelleştiği bir derdi var. Hayata biraz da şöyle bakıyorum; hayata mutlu olmak için gelmedik, mutlu olursak cebimize kâr ama buraya bir şey öğrenmeye geldiğimizi, Evrim’in de versiyonlarını yükseltmeye geldiğini düşünüyorum, oralarda da birtakım sınavlarla oluyor. Bu hayatta konfor alanındayken insan bir şey öğrenemiyor, konfor alanından çıkmak gerekiyor,
hayat da beni konfor alanımdan çıkardı.