Güncelleme Tarihi:
Yenidoğanların yaşam hakkını hiçe sayan sağlık personellerinden oluşan ‘yenidoğan çetesi’ skandalı kamuoyunda büyük bir infial yarattı. Çetenin yaptıkları nedeniyle bebeklerinin hayatını kaybettiğini iddia eden ailelerin sayısı da giderek büyüyor. Bu çetenin üyesi olduğu iddia edilen doktorların görev yaptığı hastanelerde yaşanan trajediler skandalın iddianamede adı geçen 10 bebekle sınırlı olmadığına işaret ediyor. Doktorların ve hastanelerin isimlerinin açıklanmasının ardından aileler sosyal mecralardan sesini duyurmaya çalışıyor: “Bizim de çocuğumuzu öldürdüler!” Yaptıkları paylaşımlarla suçluların
en ağır şekilde cezalandırılması için kamuoyu yaratmaya uğraşan ve bir an evvel adaletin yerini bulmasını isteyen ailelerden ikisiyle görüştük. Reyap Hastanesi'nde yenidoğan yoğun bakım sorumlusu doktor Fırat Sarı'nın ve o dönem Medical Park Hastanesi'nde görev yapan Dr. Dursun Eryılmaz'ın hastaları olan bu bebekler de maalesef hayatını kaybetti. Çete üyesi olduğu iddia edilen bu iki doktorla yolları kesişen iki aileyle konuştuk.
‘ÇOCUĞUMUZU OKSİJENSİZ BIRAKIP ÖLÜME TERK ETTİLER’
◊ Hangi hastanede doğum yaptınız, yoğun bakım doktorunuz kimdi?
Simge Esmer: Bahçelievler Medical Park Hastanesi’nde 17 Nisan 2020’de 8,5 aylık hamileyken erken doğum yaptım. Bu hastane listede adı geçen hastaneler arasında yok ve araştırılmıyor maalesef. Ama doktorumuz diğer bebeklerin ölümüne sebep olan Dursun Eryılmaz.
◊ Sonrasında neler oldu o gün?
Simge Esmer: Spinal sezaryenle doğum yaptım ve ayık olduğum için bebeğimi gördüm, ağlayarak doğdu. Gayet sağlıklıydı, bir müdahale olmadı. “İlk muayeneye gidiyor” dediler, o sırada ağlamaya devam etti. Beni servise çıkardılar, “Emme refleksi güçlensin, kilo kaybetmesin” dediler, kızımı yoğun bakıma aldılar. Süt sağıp yoğun bakıma gönderiyorduk. Yoğun bakıma inmek ve çocuğumu görmek istedim ama bu tutuklu doktor Dursun Eryılmaz izin vermedi. Kadın doğum doktorum “Anne çocuğunu görsün, süt hormonları salgılansın” diye araya girip rica etse de sözünü geçiremedi. “Bari kapının ağzından göreyim” dedim, “COVID var, sen COVID taşıyorsan bu çocukları öldüreceksin, utanmayacak mısın” dedi ve kapıyı yüzüme kapattı.
‘EŞİME SÖYLEYEMEDİM’
◊ Hiç göremediniz mi bebeğinizi?
Simge Esmer: Evet, göremedik. Sadece doğumda gördüm. Yanıma yanaştırdılar, temas ettim. Sonrası o hastanede göremedim. Hemşirelerin gönderdiği fotoğraf ve mesajlarla durumunu öğrenmeye çalıştık. Ben iki gün sonra taburcu oldum. Kadın doğumcum kızımın da iki gün sonra taburcu olacağını söylemişti. Çünkü “Sadece 100 gram alsın yeter” dediler. 2 kilo olunca taburcu olacaktı. Ben evde süt sağmaya devam ettim. Eşim beşinci gün özel izinle sokağa çıkıp sütleri götürüyordu. Ne olduysa o gün oldu.
◊ Ne yaşandı Emre Bey?
Emre Esmer: Gece saat 22.30 civarında sütleri götürdüm. Doktor bana bilgi vermeye geldi ve “Çocuğunuzun ağzından, burnundan kan geldi, entübe etmek zorunda kaldık. Yarın bir röntgen ve MR çekilecek. Bir beyin kanaması var mı bakılacak” dedi. Ben yıkıldım tabii. Ne olduğunu anlayamadım. Çünkü 5 gündür sağlıklıydı bu çocuk. Hiçbir problemi yoktu. Eve gittim ama eşime bunları o gece söyleyemedim. Bu arada Dursun Eryılmaz çalışma saati olmasına rağmen o gün de hastanede yoktu. Bana bilgiyi başka doktor verdi.
◊ Doktor olarak o yoksa kim müdahale etmiş çocuğunuza? Neden ağzından kan gelmiş?
Emre Esmer: Tahminen önce hemşireler müdahale etmeye çalıştı. Sonra başka bir bölümden yetişkin kalp-damar cerrahı geliyor, o müdahale ediyor. Yani o arada geçen sürede çocuk oksijensiz kalıyor ve ne kadar süre olduğuna ya da müdahale yapılmaya çalışıldığına dair hiçbir veri yok elimizde. Ertesi gün gittiğimizde “Beyin kanaması yok ama uyuyor, uyanacak” dediler. Biz de tabii çok sevindik.
◊ Sağlık durumu iyiye giden çocuk ne oldu da birden oksijensiz kaldı?
Emre Esmer: Bize doğru düzgün bir açıklama yapılmadı. Ama biz daha sonra savcılık dosyasına verilen ifadelerden gördüğümüz kadarıyla ‘aspire edildi’ gibi bir ifade yakaladık. Bu da tam tabiriyle aslında genelde kusmukta boğulma, tükürükte boğulma anlamına geliyor. Yenidoğan çocuklarda kusma hep olur, yan çevirirsiniz, kurtulur.
Simge Esmer: Biz bu sırada çocuğumuzun neyi olduğunu öğrenmek için genetik testlere yöneldik. Sağlıklı çocuğa birdenbire neden bir şey olsun diye düşündük. Türkiye’yi bitirdik, yurtdışında birçok genetik test yaptırdık. En son genetik doktorumuz bize dedi ki: “Sizin bir şeyiniz yok, artık bırakın burayı. Çocuğa orada bir şey olmuş. Çocuğa orada bir şey yapmışlar, belli.”
◊ Ne yapmışlar? Uyandı mı peki kızınız?
Simge Esmer: Çocuk uyanacak diye bizi birkaç gün oyaladılar. O oyalamaların akabinde MR’ı çeken kişiyle görüşmek istedik. Radyolog bizimle görüşmeyi reddetti. Sonra MR ve bazı tetkikleri baskıyla aldık ve bir çocuk nöroloğunun özel kliniğine götürdük. O çocuk nöroloğu MR’a baktı ve “Bu çocuğun beyin hücrelerinin büyük bir kısmı oksijensiz kalmaya bağlı hasar görmüş. Yani neredeyse beyin ölümü derecesinde, bu çocuk yaşıyor mu” diye sordu. “Evet hocam, yaşıyor” dedik. “O zaman hayatına devam etse bile ağır sakat kalacak bu çocuk” dedi. Biz de hâlâ diyoruz ki bu çocuk ne zaman uyanır. Nörolog dedi ki: “Bu çocuk uyanmaz. Bu çocuk artık bitkisel hayatta!”
◊ Peki, çok özür dileyerek soracağım Simge Hanım ve Emre Bey. Buradan şunu mu anlıyoruz: Ortada kasten bir boğma şüphesi mi var? Boğmaya mı çalıştılar yani el kadar bebeği?
Emre Esmer: Hiç bilmiyoruz. Biz en az can acıtacak şekilde düşünüyoruz. Bunlar çocuğu bıraktılar kendi haline. Belki de gerçekten çocuk kustu... Bunlar o arada oradalar mıydı, gördüler mi, ilgilenmediler mi bilmiyoruz. Kızımızı kendi kaderine bırakmış olma ihtimalleri çok yüksek. Belki de boğdular, bilemiyoruz. Yani o kısım bizim için hep muallak.
Simge Esmer: Çünkü bir gün önce gece 3.00’te hemşire bana fotoğraf attı. Yıkamışlardı. Aradım, “Durumu çok iyi, yıkadım annesi, temizledim, burundan beslenme hortumu çıktı, güzel de kilo aldı, devamlı da emmek istiyor, eve çıkacak, hazırlık yaptık” dedi.
O yazışmadan 15 saat sonra bunlar oluyor... Yani tahminen bunlar çocuğu fazlaca beslediler. Çocuk fazla içince kustu belki... Bıraktılar öyle, hiç müdahale etmediler. Ya da edemediler. Çünkü doktor yok. Bu bizim yorumumuz. Başka doktorlar “Bu çocuğun kafasını boğazına kadar suya sok. 20 dakika tut çıkar. Aynı sonucu görürsün. Ama bunu suya mı soktun, boğazını mı sıktın bilemezsin. Eğer ekimozu morluğu görmüyorsak anlayamazsınız, sadece sonucu görürsünüz, sonuç olarak beyin hücreleri tamamen yok oluyor” dedi.
‘7 KERE KALBİ DURDU’
◊ Bunları öğrendikten sonra ne yaptınız?
Simge Esmer: Hastanenin bir şeyleri saklandığını düşündüğümüz için çocuğumuzu artık orada bırakmak istemedik. 11’inci günde başka bir hastaneye sevki için süreç başlattık.
◊ Ne dediler bu talebinize?
Emre Esmer: Sevk edilmeyi istediğimiz anda doktorda bir tedirginlik başladı. Bu arada biz doktoru hiç göremiyorduk, sonra gelmeye başladı. “Mesele görememekse, anneye göstereyim çocuğu, niye sevk ediyorsunuz? Çocuk iyi, uyanacak” filan dedi. Biz iyice şüphelendik ve sevki yaptırdık. Bundan sonrası da 1 yıl boyunca başka iki hastanede bitkisel hayatta geçti. Biz kızımızın bizimle göz göze gelmesini ya da bizim elimizi tutmasını göremedik. Bir ağlamasını duymadık, bir sesini bilmedik.
Simge Esmer: Üçüncü hastanede önce beslenme bitti, mide artık çalışmamaya başladı beyin hasarından. Serumla beslenme, sonra idrar sondası takılmaya başladı. Çünkü beyin artık idrar yap komutunu vermiyordu. 7 kere kalbi durdu ve geri geldi kızım. Bana bir hemşire dedi ki: “Her kalp masajı yaptığımda geri geliyor Arya. Sen onu bırakmadığın için annesi, o da seni bırakmıyor.” O cümleyi duyduğumda o gün kızımla vedalaştım. Dedim ki: “Kızım, benim yüzümden kalıyorsan, bu acıyı benim yüzümden çekiyorsan, çekme. Ben senden razıyım!” Zaten ertesi gün akşam ölüm haberini aldım. Sonra çok iyi doktorlara, hemşirelere denk geldik ama başta bu adamla denk gelmeseydik kızımız hayattaydı.
◊ Bir anneyi evladıyla bu şekilde vedalaşmaya mahkûm edenler için en ağır cezalar verilmeli. Siz ne zaman şikâyetçi oldunuz?
Emre Esmer: Biz ilk sevkten sonra şikâyetimizi yaptık savcılığa. Ekim 2020’de. Ancak ikinci hastaneye sevkimiz öncesi, hastane evrakları vermediği için adli tıbba eksik evraklarla gitti-geldi dosya. Avukat arkadaşlarımızın da desteğiyle onlarca şikâyet sonrası hastanenin adli tabibi aradı o dönem beni, ama yine de yanlış doldurulan bir epikriz dışında bir şey alamadık. Savcılık diyor ki: “O gün orada nöbetçi hemşireler kim, onları söyle, ifadesini alacağım”, hastane ona bile dönmüyor. Biz o sürede ikinci hastanede kızımızın yanındaydık ve takip kısmını savcılığa bıraktık. Sonra bakanlık soruşturmaya dahil oldu. Biz Sağlık Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü’ne gidip orada da ifade verdik. Hekimlerin de ayrı ayrı ifadeleri alındı.
‘Tedavi gördüm’
◊ Bu sırada yıllar geçiyor değil mi?
Emre Esmer: Tabii tabii. Sağlık Bakanlığı açık söylemek gerekirse çok iyi bir rapor hazırladı. Her şeyin didik didik incelenmesi ve soruşturulması için izin çıkardı. Tabii karşı taraf, o idari soruşturma iznine idare mahkemesinde itiraz etti yürütmenin durdurulması için. Orada da bir süre geçti. Ama idare mahkemesi onların itirazını reddedince dosya bu yıl içinde tekrar yeniden başlamıştı ki biz bir anda çete haberini aldık. Dursun Eryılmaz isminin bu örgüt içerisinde olduğunu gördük.
◊ Siz karı-koca tahsilli, üstelik avukat bir çiftsiniz... ‘Normal’ bir vatandaşın
bunlarla uğraşabilme ihtimali var mı?
Simge Esmer: Sıfır, sıfır, sıfır! Biz hem çocukla uğraşıyoruz hastanelerde hem çocuğun başka yerlerden kök hücre tedavileri için çaba sarf ediyoruz. Savcılık süreci işliyor ve bir yandan da hayatımızı idame ettirmemiz için çalışmamız gerekiyor... Ben çok uzun süre psikiyatri tedavisi görmek zorunda kaldım ve bütün iş yükü eşimin üstüne kaldı.
◊ Ağır bir travma yaşadığınız...
Simge Esmer: Yani şöyle söyleyeyim; benim gördüğüm tedavi o kadar kötüydü ki bir odadan tuvalete gidemiyordum. O odanın dışına çıkamıyordum. Kendime küçük bir güvenli alan yaratıp tamamen orada kalmak istiyordum. Sadece yoğun bakıma gidip geliyordum. Onun dışında bir markete gidip bir ekmek alma durumum bile yoktu. O kadar ağır bir tedavi içindeydim. Daha sonra temmuz ayında kanser şüphesiyle operasyon geçirince “Kızımız gitti ama biz kendimizi de kaybediyoruz bu süreçte. Artık sağlığımızı da kaybediyoruz” dedi eşim ve dosyayı bir meslektaşımıza bıraktık. Birkaç aydır avukat Sema Özdemir Nayir devam ediyor.
◊ Son haberler henüz çok taze, neler yaşıyorsunuz o günden beri?
Simge Esmer: Biz iddianameyi okuduk. Aslında her şeyi atlatmaya başlamıştık. Bir oğlumuz oldu. Hayata yeniden tutunuyorduk ama tekrar öldürdüler benim kızımı. Bir şeyleri aştık, toparlamaya çalıştık derken tekrar bir ölüm yaşıyoruz.
Emre Esmer: Biz avukat olarak ihmal yoluyla taksirle öldürmeden ceza alabileceklerini düşünüyorduk. Ama işin içinde böyle kasıtlı davranışlarla, ‘Ölürse ölsün bebekler’ düşüncesiyle, hiç dokunmadan bebeklerin ölümünün izlediğini görmek bizi derinden yaraladı. Yavuz (Engin) Savcı olmasaydı asla bu kadar kötü olduklarını bilemeyecektik. Kendisine sizin aracılığınızla teşekkür ediyorum.
“FIRAT SARI ‘BEN DE ÇOCUĞUMU YOĞUN BAKIMDA KAYBETTİM, ÇOCUĞUNUZA BİR ŞEY OLMASINA MÜSAADE ETMEYECEĞİM’ DEDİ”
Ozan Öztürk, bebeği Eymen’i kaybetti
◊ 2019 yılının 4’üncü ayında eşim ikiz bebeklerimizi İstanbul’daki Reyap Hastanesi’nde doğurdu. Doğumdan sonra çocuklarımın ikisini birden aynı gün, aynı saat içinde yoğun bakıma aldılar. Oğlumun solunumunda sorun olduğunu, akciğerinin gelişemediğini söylediler. Ve direkt entübe ettiler, kızıma hiçbir tedavi uygulamadılar ama önlem amaçlı yanında tutmaya karar verdiler.
◊ 11’inci günde kızımızı zar zor aldık ellerinden, imza karşılığında. Oğlum içinse transfer istedik. “Başka hastaneye götüreceğiz” dedik. Bu defa “Çocuğunuzun durumu iyiye gidiyor, hafta sonu gelmeden taburcu edebiliriz” dediler. Biz de umutlandık ve “Peki, kalsın o zaman birkaç gün daha” dedik. Hafta sonu geldiğinde “Şu an çıkaramayız, durumu biraz daha kötü, beklenmedik bir şey oluştu, antibiyotik tedavisi başlattık” dediler.
◊ İyiye giden çocuk birden kötüleşince ben bu defa ısrarla sevk istedim ama “Çıkarırsak, makineden ayrılırsa çocuğunuzu kaybedersiniz” dediler. Biz de tabii doktora güvendiğimiz için, başka da çaremiz kalmadığından bir şekilde kabul ettik bunu da. Bu süreçte 24 günü geride bırakmıştık.
◊ 24’üncü günün sabahında beni aradılar; “Çocuğunuzun durumu kritik, isterseniz hastaneye gelin” dediler. Hastaneye gittim, kalp atışının çok hızlı olduğunu, satürasyonun düştüğünü söylediler. Çocuğumun mosmor olduğunu gördüm. Eve dönüp son bir kez görsün diye eşimi aldım ama biz gidene kadar çocuğumun kalbi durmuştu.
‘Davaya dahil olacağız’
◊ Sonrasında hastanede hiç görmediğimiz bir kadın doktor oğlumuza müdahale ediyormuş, öyle dediler. Doktoru Fırat Sarı ölüm gününde zaten hastanede yoktu. Bu 24 günlük süreçte kendisinden sürekli kaçamak cevaplar alıyorduk. Farklı farklı, birbiriyle alakası olmayan hastalıklardan bahsediyordu. Hatta bu süreçte kalbinde sorun olabileceğini söyledi ve “Dışarıdan kardiyoloji doktoru ister misiniz” diye sordu. Biz de kabul ettik. Çocuk kardiyoloji doktoru gelip baktı ve kalbinde hiçbir problem olmadığını, başka bir sorun olabileceğini söyledi bize. Şimdi diğer ailelerin beyanlarını okuyorum ve görüyorum ki herkese aynı şekilde bir öneride bulunmuşlar. Gelen kişi de yüksek ihtimalle ya doktor değildi ya da bu çeteye bağlı bir doktordu.
◊ Oğlumuzun kaybından sonra kızımıza tutunarak nefes almaya çalıştık. Bu olayların aslını duyduğumuz ilk günden beri dünya başımıza yıkıldı. Eşimin psikolojisini üst seviyede tutmaya çalışıyoruz. Avukatlarla görüştük, mevcut olan iddianameye, davaya biz de dahil olacağız.
◊ O süreçte birçok kez gördük eşimle beraber oğlumuzu, çok güçlüydü. Zaten tüm refleksleri de yerindeydi. Gözünü açıp, kafasını çevirip sağa sola bakıyordu, bana tepki veriyordu. Gülümserken bile ben gördüm onu. Kuvözün aralığından parmağına dokunduğumda sımsıkı tuttuğunu hatırlıyorum. Oksijen maskesini çıkarmak için uğraşıyordu, en son bunu yapmasın diye kollarını bezine bağlamışlardı.
‘Bize güven verdi’
◊ Burada çocuklara yanlış tedaviler uygulayarak ölüme sürüklüyorlar. Diğer beyanlarda ailelerin anlattıkları, yaşananlar hep aynı. Vefat eden çocukların genelinin vücutları normal bir ölü beden soğukluğunda değilmiş. Neredeyse hepsi buz gibi ve parmak uçları simsiyah oluyor. Bunun da sebebi aşırı soğuğa maruz bırakılmakmış. Dün gibi hatırlıyorum, yoğun bakımın hemen girişinde, sağ tarafta gelişimini orada tamamlamayan bir bebek görmüştüm. Sormuştum, 6-7 aydır oradaymış. Çocuk çok güçlü bir şekilde odada yatıyordu. Hiçbir makineye bağlı değildi. Herhangi bir kablo parçası, damar yolu dahi yoktu vücudunda. Çocuk orada bağırarak yatıyordu. Hatta bir hemşirenin “Ay bu ne zaman susacak” dediğini bile duydum.
◊ Fırat Sarı herkese kendini çok nahif ve iyi bir insan olarak tanıtıyordu. Bize de bu duyguyu geçirdi ve güven verdi. Hatta bana gelip “Benim çocuğum da yoğun bakımda vefat etti. Sizi çok iyi anlıyorum. Çocuğunuza bir şey olmasına müsaade etmeyeceğim, emin olun” dedi.