Güncelleme Tarihi:
Ayvalık Uluslararası Film Festivali yerli yabancı pek çok ödüllü filmin gösterimleriyle perdelerini açtı. Can Merdan Doğan’ın senaryosunu yazıp yönettiği, Murat Kılıç’ın oynadığı ‘Stiletto’ filmi de 20 Eylül’de festivalde gösterilecek. Arzuları ve toplum değerleri arasında seçim yapmakta zorlanan bir taksi şoförünü canlandıran Kılıç’ın performansı şimdiden büyük beğeni topluyor ve film uluslararası festivallerden ödüllerle dönüyor. Dublin Film Festivali’nde En İyi Uluslararası Kısa Film, 32. Ankara Film Festivali’nde En İyi Kısa Film ve 22. İzmir Kısa Film Festivali’ndeyse ikincilik ödülü yle En İyi Oyuncu ödülünü almıştı. ‘Stiletto’, bu ay Ayvalık Uluslararası Film Festivali ve bir dijital platformda da gösterime girecek. Ardından 25 Eylül’de Fransa’da Canal+ Cinéma kanalında, 29 Eylül’de Arnavutluk Tiran Uluslararası Film Festivali’nde... ‘Stiletto’daki rolünü Murat Kılıç’la konuşmak için randevulaştık. Fotoğraflarını da filmdeki gibi stiletto’larla çekmek istedik. Ama 44 numara stiletto bulmak, özellikle Murat Kılıç’ın talebi üzerine ‘kırmızı değil pembe’ stiletto’lar bulmak hiç kolay olmadı. Beyoğlu, Tarlabaşı, Osmanbey, Nişantaşı derken neredeyse tüm ayakkabıcı ve kostüm dükkânlarında ayakkabıları aradım. En sonunda doğru stiletto’ları kuir sanatçı Kübra Uzun’da bulduk. Ortaköy’de buluştuğumuz Murat Kılıç’la filmdeki rolünü, toplumun renkler üzerinden dayattığı cinsel kimlikleri ve başarısını konuştuk.
◊ ‘Stiletto’nun senaryosu size nasıl ulaştı? Yönetmenle nasıl bir araya geldiniz?
Büyükada’da ‘Hamlet’ dizisini çekiyorduk. Setten arkadaşım Selda Durna, kısa filmlere ilgimi bildiği için bana bu projeden bahsetti ve Can Merdan Doğan’ın senaryosunu okuttu. ‘Stiletto’nun senaryosu daha önce karşılaştığım bir senaryo değildi. Bu tarz ince senaryolar hayatta bir kez karşınıza gelir. Bence iyi senaryo peşinde koşmak bir tür hazine avcılığı gibi... Bu iş de çok beğendiğim, bu türde yaptığım ilk iş oldu. İlkler önemli ya, güzel de oldu.
◊ Filmde pembe bir topuklu ayakkabı giyiyorsunuz.Hazırlık süreciniz oldu mu? Daha önce hiç denemiş miydiniz?
Hayır, hiç denemedim. Yani katili oynasam ‘daha önce adam öldürmediniz mi’ gibi bir şey bu. Filmde hayatında ilk defa stiletto giyecek bir adam var. Stiletto’yu giyerken yaşayacağım heyecanı ve tecrübesizliği o sette yaşamak istedim. Dolayısıyla o ana kadar giymedim. Stiletto’ları sahne içinde deneyimleyerek keşfetmeye çalıştım. Emin olun çok keyif aldım ben ayağımda stiletto ile dans etmekten. Yakıştı bir de...
◊ Oynadığınız karakterin stiletto karşısında büyülenmesinin sebebi ne?
Aslında bu bir merak. Adamın yaşının bu kadar büyük oluşundan dolayı stiletto giyme isteği bize garip geliyor olabilir. Ama çocukken annelerinin elbiselerini giyen erkek çocuklar var. Hatta aileler “Hayır, bunlar sana göre değil” diye panik olur. Oysa yeni eğitim anlayışında mavi ya da pembe renk ayrımı istenmiyor. Çocuğunu bilinçli büyütmeye çalışan anne-babalar bu renk ayrımına gidilmemesi gerektiğini düşünüyor.
‘Kırmızı savaş çıkaran, fırtınalar koparan bir renk’
◊ Röportaj öncesi konuştuğumuzda fotoğraf çekimi için kullanacağımız ayakkabının renginin kırmızı değil, mutlaka pembe olması gerektiğinin altını çizdiniz...
Evet. Çünkü bu karakterin kırmızı bir siletto giymesiyle pembe giymesi arasında bir fark var. Kırmızı daha çok şehveti ve cinselliği çağrıştıran bir renk. Daha uçta, radikal... Savaş çıkaran, içinde fırtınalar kopartan bir renk. Pembe daha masum duyguları ifade ediyor. Şimdi bizim adamın kırmızı giydiğindeki duygularının yoğunluğuyla pembe giydiği zamanki yoğunluğu arasında bir fark var.
◊ Bu karakter bir ‘crossdresser’ (başka cinsiyetle özdeşleşen kıyafetleri giyen) mı yoksa kadınlara hayran bir heteroseksüel mi?
‘Crossdresser’ değil bence. Öyle bir yönelimi, isteği yok. Ama kadın elbisesi giymeyi seviyor. Bu onun trans birey olma isteğiyle açıklanamayabilir. Bunun sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor bilmiyorum. Sadece merak ediyor ve giyiyor. Kendine yakıştırıyor. Gerisini bilmiyorum. Bu bir başlangıç, belki de ilk adımı. Ama Can bunun ikincisini çekerse neler olur bilemiyorum.
◊ İkincisini çekerse aynı rolde oynar mısınız?
Tabii ki oynarım. Uzun metrajını çekse de oynasak. Bir yandan da bu film uzun metraj olsaydı 15’inci dakikada seyirci meseleyi çözecekti. Can’ın teorisini çok iyi oturttuğu bir sinemanın ilk örneği belki bu film. Türkiye’de de aslında ilklerden biri. Sempati kazanarak tanındı, nahifliğiyle kendinden söz ettirdi. Çok ciddi festivallerden çok güzel ödüllerle döndü film.
◊ Siz bekliyor muydunuz böyle başarılar?
Tabii bekliyordum... Twitter’da bir şeye rastlamıştım; dört oyuncunun adı yazıyordu. “Bu dördünden biri oynarsa filminiz mutlaka ödül alır” deniyordu. Ercan Kesal’ın adının da olduğu dört kişiden biriydim o tweet’te. Ne mutlu ki beni öyle görmüşler. Can’ın dünyada ses getirecek başka işler de yapacağına inanıyorum. Oyunculuk maceramın tek nedeni olan Zeki Alasya olmasaydı bugün bunları konuşuyor olmazdım. Ruhu şad olsun...
◊ Filmdeki rolünüzle ilgili çevrenizden enteresan bir tepki aldınız mı?
Ben bunu anlamıyorum. “Böyle bir rolü nasıl kabul ettiniz”, “Bir erkek olarak bunu kabul etmekte zorlandınız mı” gibi sorular geliyor. Abi niye zorlanayım? Sonuçta ben bir oyuncuyum, muazzam bir rol gelmiş, ben bunu neden kaçırayım! Tepkiler aldım tabii ama cinsel kimlik üzerine espriler değil de meslektaşlarımdan, yakın arkadaşlarımdan olumlu tepkiler aldım diyebilirim.
◊ Belki her oyuncunun cesaret edemeyeceği bir karakter...
Böyle bir konuyu ele almak bence cesaret işi. Can’ı tebrik etmek lazım bunun için. Buna benzer filmler inanıyorum çoğalacak. Hayat sadece erkeklere ve kadınlara verilen mavi ve pembe renklerden ibaret değil. Ara renkler var bir sürü, o renkleri artık görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Artık o renklerin farkına varmamız ve o renkleri anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Aslında hayatı siyah ve beyaz gibi yaşıyoruz. Artık öteki renkleri de fark etmemizin zamanı geldi.
‘Uç rolleri oynamak benim için daha keyifli’
◊ Bazı oyuncuların o rolü oynarım, bu rolü oynamam gibi kuralları, ‘kanunları’ var. Sizin oynamam dediğiniz roller var mı?
Ben rolün, karakterin nasıl olduğuyla çok ilgilenmektense, senaryonun bir sözü, bir derdi varsa ve karakter derinliğince işlenmişse; daha önce oynamadığım, benim için heyecan uyandıran bir rolse kabul ediyorum. Oynadığım rollerin özellikle birbirine benzememesine çalışırım. Emekliliği olmayan bir meslek yapıyorum. Oynadığım bir rolü bir daha oynamak çok keyif vermiyor açıkçası. Değişik roller, daha uç karakterleri oynamak benim için daha keyif verici. Oyuncu her şeyi oynar cümlesine de çok katılmıyorum. Senaryo kötüyse niye oynayayım...
‘Sette çok rahattı, muazzam bir karakter yarattı’
Can Merdan Doğan - ‘Stiletto’ filminin senarist ve yönetmeni
Pandemi zamanıydı ve yolda yürürken çöpe atılmış bir çift yüksek topuklu ayakkabıyı görmemle başladı her şey. Hildesheim Üniversitesi Medya, Tiyatro ve Popüler Kültür Bölümü’nde doktora öğrencisiyim, o dönemde doktora tezimin teorik bölümüyle oldukça meşguldüm. Tezimle ilgili yoğun okumalar yaptığım, nesnelerin toplumsal cinsiyetle ilişkisine kafa yorduğum bir dönemdi. Sonra taşlar yerine oturdu ve ‘Stiletto’ doğdu. ‘Stiletto’ bir nesnenin bizi tarif edemeyeceğini, bizim sadece toplumsal cinsiyetler olmadığımızı ve ihtimallerin zenginlik olduğunu anlatıyor. Böyle bir rol için erkek oyunculara giderken maalesef önyargılıydım. En ufak olumsuz bir imada bulunacak ya da görüşte olacak oyuncuyla çalışmayacağıma dair bir karar almıştım. Murat bu rol için çok uygundu. Üstelik kuir bir hamle yapıp bütün önyargılarımı yıktı. Sette çok rahattı, çok tatlıydı. Muazzam bir karakter yarattı.