Hayat kalbi kırık bir çocuktan mücadeleci bir kadın yarattı

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Mart 24, 2019 08:30

Çok çocuklu bir ailede dünyaya geldi. Kendi deyimiyle onu ‘kadınlar çetesi’ büyüttü. Oyunculuğa başlar başlamaz ekranın aranan yüzlerinden biri oldu. Ünü, yurtdışına taştı. 12 yıldır Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu İnsani Yardım Programı sözcülüğü yapıyor. Songül Öden, şimdi ‘Bir Aile Hikayesi’yle ekranda, ‘Lâl Hayal’ ile yakında tiyatro sahnesinde. Onunla kendi ailesini, aşkı ve toplumu konuştuk.

Haberin Devamı

Uzun zamandır ekranda yoktunuz. O arada neler yaptınız?
- İşimin mutfak kısmındaydım. Bir sene proje tasarımını yaptığım ‘Lâl Hayal’ oyunu üzerinde çalıştım. Bendir dersleri aldım. Yüksek topukla dans ve hiphop çalıştım. Öykü yazmaya devam ettim. 2012’den beri sözcülüğünü üstlendiğim Birleşmiş Milletler’le birlikte kadın ve mülteci sorunlarıyla ilgili saha çalışmaları yaptım.
Yeni dizinizin adı, ‘Bir Aile Hikâyesi’. Sizinki nasıl bir aile hikâyesiydi?
- Kadınların birbirine sığındığı, erkeklerinin olmadığı bir aileydik. Çok kardeşli olmak empatiyi ve paylaşımı fazlasıyla geliştiriyor.
Anne-babanız siz küçükken ayrılıyor. Bu ayrılık hayata nasıl yansıdı? Nasıl bir kadın yarattı?
- Kalbi kırık bir çocuktan mücadeleci bir kadın yarattı. Çocuklara ve hayvanlara olan özenim, empatim, hep savunmasız olanı koruma ihtiyacım, biraz da çocukken hissettiğim korunma açlığından olabilir. Ayrıca hayal kurmayı öğretti. Ben bu sebepten hayal kırıklığına çabuk kapılmam. Hayat benden umutsuzluğun mümkün olduğuna inanmayan bir iyimser yarattı.
Annenizin bu kadar çocukla tek başına mücadele etmesi zor değil miydi?
- Annem çok korumacı ve sertti. Babamın görevlerini de giymişti. Bizi hep okumaya, ayaklarımızın üzerinde durmaya teşvik etti. Bizden sonra abimin çocuklarını da büyüttü. Fakat bizi büyütürken olan kuralcı halinden artık eser kalmamıştı. Pamuk gibiydi. Annemden korkardık ama saygı duyup severdik de... Şimdi sadece çok seviyor ve saygı duyuyorum.
Sizin kahramanınız anneniz mi?
- Benim kahramanım annem ve ablalarım. Yani kadınlar çetesi!

Hayat kalbi kırık bir çocuktan mücadeleci bir kadın yarattı

Anneler Günü’nü kutlayan erkekler akşam maçta analara, bacılara küfrediyor, bu ne yaman çelişki!
Hakkınızda bilinen en büyük yanlış ne oldu?
- Pek çok kez gerçeğin eğilip büküldüğü haberler oldu. Özne kadın olduğunda yaftalanmak, yargılanmak hemcinslerimin ortak laneti. Mini etekli kadın, başörtülü kadın, selülitli kadın, kuyruk sallayan kadın, bunlar hep kadınlar için hazırlanmış kalıplar. Oysa gazeteler kel adamlar güneşlenirken “Kelleri parladı” yazıp zoom’lamaz. O sebeple yeryüzünde kadın olup bu konularda rencide olmamış, duygusal ve fiziksel recme uğramamış az kadın vardır. Ben de yeryüzünün bir parçasıyım.
Son konuştuğumuzda adaletsizlikten dert yanmıştınız...
- Derdim hep adalet ve vicdan. Adaletin olduğu yerler sadece mahkemeler değildir, adalet önce insanın içinde başlar. İçinde adalet olmayan insanın mahkemesinde hak, hukuk aramak beyhude bir çaba. Yeryüzünde her konuda sınır ihlali yapılan bir yüzyıldan geçiyoruz. Kaba, saygısız, kendine benzeyeni kayıran, çocukların, hayvanların, kadınların canının acıtıldığı ve sadece kendi canı acıdığında ses çıkaran, yargılayan, ayrıştıran savaşçı bir yüzyılın; talihsiz, adalet dilenen insanlarıyız.
Sizce kadına şiddet konusunda çözüm ne olabilir?
- Çözüm; sokaktaki, evdeki, okuldaki, siyasetteki ayrıştırıcı, şiddet içeren dili değiştirmek. Anneler Günü ve Kadınlar Günü’nü kutlayan erkekler akşam maçta analara, bacılara küfrediyor. Bu ne yaman çelişki! Bütün şiddet içeren küfürlerin içinden kadın geçiyor.
Geçen sene #meToo hareketi gündemdeydi. Türkiye’den ve dünyadan birçok kadın oyuncu yaşadıkları tacizi anlattı. Siz de yıllardır setlerdesiniz. Sizin başınıza böyle bir şey geldi mi?
- Ben setlerde taciz yaşamadım, tanık da olmadım. Fakat böyle bir şey olursa kadından yana taraf alınması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bir kadının yüksek sesle uğradığı tacizden bahsetmesi, inanın, ziyadesiyle zor. Kendini aklamak isteyen tacizcinin getirdiği argüman hep aynı: “Kuyruk salladı.” Böylelikle kadın toplumda ‘iffetsiz’ yaftasıyla itibarsızlaştırılıyor. Bütün kadın cinayetlerinde, boşanma haberlerinde, sinsice ezberlenmiş cümle hep aynı: “Beni aldattığını düşündüm.” Özellikle bizim gibi muhafazakâr toplumlarda kadını değersizleştirmenin en kolay yolu bu. Kadının üstüne namus lekesi atmak... Adına da ‘namus cinayeti’ deniyor. Namussuzluğa bu isim konuluyor.
Sözlü ya da psikolojik şiddete uğradınız mı peki?
- Psikolojik ya da fiziksel şiddete, tacize uğramamış kadın maalesef yok.
Hayat kalbi kırık bir çocuktan mücadeleci bir kadın yarattı

Keşke herkesin kafası böyle karışık olsa
Çocukken ‘Şeker Kız Candy’nin sevgilisi ‘Terry’ye, ‘Lorel Hardy’nin ’Lorel’ine, ‘Temel Reis’in Safinaz’ı sevme biçimine âşıktım” demişsiniz. Küçükken kafanız bir hayli karışıkmış sanırım...
- (Gülüyor) Yooo, son derece tutarlı gidiyorum çocukluğumda... Dil, din, şekil, ırk ayrımı gözetmeksizin iyiliği ve şefkatli sevmeyi sevmişim. Keşke herkesin kafası böyle karışık olsa.
Peki bu aşk örneklerinden sonra gerçek aşkla yüzleşmek ne hissettirdi?
- Ben iflah olmaz bir iyimserim. Sevgiye olan inancımı hiçbir zaman yitirmedim. Sen varsan hiç kuşkusuz yeryüzünde senin gibi düşünenler de var ve karşılaşma olasılığı heyecan verici. Sevgi, varoluşunuzun bir parçası ve hep var.
Peki şimdilerde kalbinizi çarptıran birileri var mı?
- Var! Ama bu kadar söyleyeyim.
Kabul görmüş bir projenin avantajları çok fazla
Yeni dizi için sizi cezbeden neydi?
- Fatih Aksoy (yapımcı) ve yönetmen Merve Girgin’in hikâyelerine sahip çıkan tutkulu tavrı.
Bu dizi ‘This is Us’ isimli diziden uyarlama. Böyle bir işte yer almanın artıları ve eksileri neler?
- Başı, sonu belli, bir neden-sonuç ilişkisiyle ilerleyen bir proje, yapımcıya, oyuncuya, senariste büyük avantaj sağlıyor. Fakat dezavantajları da var. Mesela orijinaliyle karşılaştırılması gibi. Hikâyenin geçtiği ülkelerde kültürlerarası inanç, değer, yargı ve demokratik iklimin farklıklarının projeye yansıtılmasının zorlukları olabiliyor.
Acıların görünür olması iyileşmek için ilham veriyor
Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) İnsani Yardım Programı Sözcüsü’sünüz. Suriyeli kadınlara destek oluyorsunuz. Onların hikâyelerinden size kalan neler oluyor?
- Geçen aylarda Urfa’da bulunan UNFPA Kadın ve Çocuk Sağlığı Merkezi’ni ziyaret ettim. Gösterişsiz olsun diye siyah giyinmiştim, bir çocuk, “Abla niye siyah giydin? Eşini kaybeden anneler siyah giyer” dedi. “Ne renk giymemi istersin” diye sordum “Beyaz” cevabını verdi. Farkında mıdır bilmem ama barışın rengini söyledi. Dünyanın ilacı empati. “Bir gün benim de başıma gelirse” sorusunun cevabını sadece 30 saniye düşünün ama gerçekten, kalpten düşünün. Çocuğunuzu, başınıza yıkılan evinizi düşünün, dudaklarınızdan hâlâ, “Pis mülteciler” cümlesi çıkıyorsa insanlık kaybolmuştur.
Hayat kalbi kırık bir çocuktan mücadeleci bir kadın yarattı

Suriyeli mülteci Wadha Y., Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nde. 30 Ocak 2019, İstanbul.
 Yeni oyununuz ne anlatıyor?
- Birleşmiş Milletler vesilesiyle pek çok hikâyeye tanıklık ettim. Bu gerçek hikâyelerin seyirciyle buluşmasını çok istiyordum. Acıların görünür olması çoğu kez iyileşmek için ilham verici oluyor. Çok güzel bir ekip kurduk. Feminist metinler yazan Sevilay Saral, Kardeş Türküler’in perküsyon sanatçısı Diler Özer, oyuncu Aysel Yıldırım ile birlikte bir yazı, reji ve fikir ekibi... Sonra Ezel Akay, Dans Fabrika, müzisyen Gökçe Gürçay ve yapım ortağı olarak Tuba Ünsal aramıza katıldı.
Hayat kalbi kırık bir çocuktan mücadeleci bir kadın yarattı



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!