Güncelleme Tarihi:
* Altı yıl önce ilk röportajımızı yapmıştık. O zaman karşımda çekingen bir çocuk varken artık rahat rahat sokakta yürüyemeyen bir jön var...
- Aslında sadece ben değil, çevrem de, farkındalığım da, her şey değişti. Büyüdüm, ufkum ve zaman algım gelişti. Hayatın nasıl işlediğini daha iyi kavradım. Daha anda yaşayan biri haline dönüştüm.
* Geçen sürede büyük projelerin başrollerine terfi ettiniz. Yılmaz Erdoğan, Ferzan Özpetek, Serra Yılmaz, Cem Yılmaz gibi isimlerin filmlerinde oynadınız. Şimdi de Uğur Yücel’le çalışıyorsunuz. Ne oldu da böyle patladınız?
- Benim için olay ünlü olmak ya da patlamak değildi. Hep iyi bir oyuncu olabilmek istedim. Bunu başarabilmek için de çok çalıştım ve hâlâ çalışıyorum.
*Şöhret ve iyi oyunculuk arasında fark mı var?
- Ciddi fark var. Ün ve itibar başka şeyler, kol kola ilerlemiyor her zaman. İtibarın yerlerde olup çok şöhretli de olabilirsin. İtibarın yüksek olup sıfır tanınırlığın da olabilir. Ben şimdiye kadar ‘ün’ bana gelecekse sadece iyi oyunculuğumdan gelsin diyerek ilerledim.
* Bu bütün kapıların size açıldığı rahat bir yolculuk muydu?
- Hiçbir şey dört dörtlük değildi. Mesela ‘Şeref Meselesi’nde başrol oynarken bir yandan sinema filmim, bir yandan tiyatro oyunum vardı. Aynı anda üç kolda kendimi var etmeye çalışıyordum. Aslında o dönem gerçekten tükeniyordum. Zor bir süreçti, ciddi öğretiler edinmemi sağladı.
* Şöhretle ilgili ne öğrendiniz?
- Şöhret dediğin algı büyük bir tuzak. O tuzağa düşersen yandın.
* Siz düşmediniz mi?
- Düşmedim. Çünkü “ünlü oldum, artık tamamım” düşüncesi sizi öldüren bir şey. Hiçbir zaman ‘tamam’ değilsin. Sanatçı dediğin, farkındalığını bırakmayan insandır.
* İTÜ’de Gemi Makine Mühendisliği okurken okulu aniden bırakıyorsunuz. Neden?
- Denizcilik Fakültesi, üniformalar filan dışarıdan güzel duruyordu. Ama askeriyenin ne olduğunu tam bilmiyordum. Tercih edenlere saygım var ama ben o durumu sevemedim. O sırada babamın işleri de kötü gitmeye başlamıştı. Tekrar sınava girip Ege Üniversitesi İşletme ikinci öğretim kazandım. Gündüzleri babamın yanında çalışıp akşamları okuyordum.
* Oyunculuk nerede aklınıza girdi?
- Aslında hep aklımdaydı. Gittiğim bir Erasmus programı kaderimi değiştirdi, orada katıldığım oyunculuk workshop’u sayesinde açıldım. O dönem içimde ciddi değişimlerin sancısını yaşıyordum. Kendimle çok uğraşıyordum; “Ben kimim, nereye gidiyorum” diye sorguluyordum. Oyunculuk benim için bir insan bilimi. O yoldan gitmek kendime dair cevapları da bulabileceğimi düşündürdü.
* İşlerin bu kadar büyüyeceğini hayal ediyor muydunuz?
- Güzel hayallerim vardı. Ama hayat benim hayallerimi şaşırttı. Güzel sinema filmlerim, dizilerim oldu ama mesela bir Ferzan Özpetek filminde oynamak... Hayalimdi ama ütopik, detayını bile kuramadığım bir hayaldi. Gerçeğini yaşadım. O yüzden akışta huzurlu kalıp sevgimizi korumalıyız. Huzur ve sevgiyi içinde koruduğunda evren sana güzel şeyler veriyor.
“Ünlü oldum, artık tamamım” düşüncesi sizi öldüren bir şey. Hiçbir zaman ‘tamam’ değilsin. Sanatçı dediğin, farkındalığını bırakmayan insandır.
Sanat parayla yan yana durmamalı
* Yeni diziniz ‘Nefes Nefese’de canlandırdığınız Yusuf nasıl bir adam?
- Antakya’nın köklü ailelerinden birinin çocuğu. Gençliğinde babasıyla bir tartışma yaşıyor ve talihsiz bir olay başlarına geliyor. Antakya’dan dönmemek üzere ayrılıyor. Ama manevi yeğeninin sünneti için Antakya’ya geri dönmesi gerektiğinde yolları Suriye’ye annesini bulmak için dönen Rüya’yla (Melisa Şenolsun) kesişiyor. İkisinin ve ailelerin hikâyesi geniş bir coğrafyaya yayılıyor.
* Diziyi Adana-Antakya hattında çekiyorsunuz. O coğrafyaya dair neler söylersiniz?
- Antakya barış içinde, sevgi dolu, önyargısız ve bütün bu güzelliklerin maddi durumlarla alakası olmadığının fark edildiği bir coğrafya. Büyülü bir şehir. Adana çekimlerinde de İstanbul’da olmayan bir bilinç gördüm. Çekim başladığı ve “Kayıt” dendiği anda etraftaki insanlardan çıt çıkmıyor.
* Bu diziyi neden izleyelim?
- Seyirci artık dizi izlerken şaşırmayı unuttu. 10 dakika sonra karşısına gelecek sahneyi çok iyi biliyor. İnsanların da bunu sevdiğine dair tuhaf bir algı var. ‘Nefes Nefese’ bu açıdan onları tatmin etti.
* Neden ekranda bu kadar klişe işler görüyoruz?
- Sektör olarak çok maliyetlerle boğuşuyoruz ve bir işi yaparken de maliyeti düşünüyoruz. Oysa sanat dediğin şey parayla yan yana durmamalı.
* Dizileri sanat olarak görmeyen bir kesim de var...
- Dizileri aşağılayanlar oluyor ama farkında mıyız diziler sayesinde sesimizi tüm dünya duyuyor. Ve gerçekten bir değer elde etmeye bakmalıyız. Bunun bir sanat olduğunu hatırlamamız lazım.
İsyan ettim, depresyona girdim...
* Anne tarafınız Rodoslu, baba tarafınız Trabzonlu...
- Evet, iki taraf da İzmir’e göçmüş. Orada tanışıp âşık olmuşlar.
* Annenizi dokuz yaşında bir trafik kazasında kaybettiniz. Bu hayata nasıl yansıdı?
- Bu müdahale edebileceğim bir şey değildi. Takdiri ilahiydi ve hayatıma devam etmem gerekiyordu. Nasıl devam edeceğim benim elimdeydi. Önce tabii ciddi bir yas sürecim oldu. Başlarda uzun süre anlamadım. “Neden ben” diye sorguladım. İsyan ettim, depresyona girdim... Şimdi dönüp geçmişe bakınca bu durumdan çıkabileceğim en olumlu şekilde çıktığımı görüyorum.
* Nasıl bir yol çizdiniz kendinize?
- Dönüşmek gerekiyordu.
Ama nasıl bir şeye dönüşeceğim tamamen benim seçimimdi. Çocukluk travmaları ilerde
kim olacağınız konusuna direkt müdahale eder. Çok kötü birine de dönüştürebilir sizi, çok iyi biri de yapabilir.
* Siz nasıl bir adama dönüşmeyi seçtiniz?
- Kadınlara karşı daha hassas bir adam oldum. Kız kardeşimin de sorumluluğunu bir ebeveyn gibi hissediyordum. Daha yetkin bir erkek olmam gerekiyordu. Ben de onu seçtim.
* Çocukluğunuzda hiperaktivite yaşamışsınız. Sebep yaşadıklarınız mıydı?
- Bana hiperaktif tanısı konmuştu. İlaçlarıma annem bakıyordu. O vefat edince, ilaç tedavim yarım kaldı. Ama tedavinin yarım kalması belki daha hayırlı oldu. Çünkü o yıllarda uygulanan tedavi yanlışmış. O tedaviyi gören çocukların çoğu şimdi obeziteyle savaşıyor.
* Hâlâ hiperaktif misiniz?
- Evet, ama hiperaktifliğimin vanası bende, bazen geliyor, bazen gidiyor.
Kadınlar konusunda hep şanslı değildim
* Ülkenin en yakışıklı erkeklerinden biri olmak ne ifade ediyor?
- Yakışıklılık bana hiç bir şey ifade etmiyor. Dış görünüş sizin fark edilmenizi sağlar ama altı boşsa daha kötü bir düşüş getirir.
* Yani yakışıklılık aynı zamanda negatif bir şey mi?
- Yakışıklılık avantaj olduğu kadar dezavantaj. Altını daha fazla doldurman lazım.
* Kendinizi ispatlamak için mi?
- Hayır ama toplumsal düzende bir yerin, insanların sana yaklaşımı var. O noktada bazı kişilerin senin fiziğine geldiğini fark ediyorsun, sonra kendini ve yaşadıklarını hatırlıyorsun.
* Ne yaşadınız ki?
- Çok daha gençken hepimizin başına gelmiştir, dış görünüşü çok hoşunuza gider ama tanıştığınızda tam bir hayal kırıklığı yaşarsınız çünkü sohbet keyif vermez! Otomatik olarak empati kuruyorum. Şimdi benim yanıma gelenlere bunu yaşatmak istemiyorum.
* Kadınlar konusunda hep şanslı mıydınız?
- Hayır kadınlar konusunda hep şanslı değildim. Hatta tam tersi beğendiğim kadınlara açılmaya utanan bir gençtim. Genelde ‘cool’ takılıyordum, bunun sebebi utangaçlık ve reddedilme korkusuydu. Ama artık birlikte olacağın insanla karşılaşman, tanışman, hepsinin kendiliğinden gelişen şeyler olduğunu biliyorum.
Uğur Yücel ve Şükrü Özyıldız’ın başrollerinde oynadığı ‘Nefes Nefese’ çarşamba 20.00’de Star’da.