Güncelleme Tarihi:
Hava almak mı? Siz ona hayatta kalmaya çalışmak deyin arkadaşım. Çift katlı otobüsler bile “Köprü tehlikeli, biz geçemeyiz” derken, biz çalışanlar “Tehlike” demiyor; “Fırtına var, uçuyoruz” demiyor; kendimizi sokaklara atıyoruz. Carlos Sainz şu sıralar Dakar Rallisi’nde bizim zorlandığımız kadar zorlanmıyordur.
Geçen gün giyinmeyi bitiremediğim için işe geç kaldım. İnternetlerde yine içlik giymenin ne kadar ‘gayri seksi’ bir şey olduğundan dem vuran tweet’ler sezonu açılmış. Bu havada içlik giymeyen ölür. Seksi bir ölü olursunuz. “Rahmetli de çok seksiydi” diye anarlar sizi. Ben canımı sokakta da 1500’lerin İngiltere’sinde de bulmadım; o yüzden soğuk algınlığından kaybetmeye hiç niyetim yok. İçliğimi giyerim, seksiliği de nisana kadar ötelerim.
Pofuduk montlar yüzünden
toplu taşımada kapasite azaldı
Böyle kahraman tanıdıklarım var. Gerçi bence kahramanlıkları biraz da naifliklerinden geliyor. Geçen, evden çalışan, dolayısıyla da bu koşullarla imtihanı zorunlu olmayan bir arkadaşıma, bana misafirliğe gelmeden önce uyarıda bulundum, “Abi sıkı giyin, dışarısı felaket” dedim. “Şeker değilim, erimem” diye cevap attı. Neticede bir geldi, erimemiş ama ağzı bir yana, yüzü diğer yana gitmiş. Üzerinde de 17 litre falan su duruyor hâlâ. Kaloriferin üzerine koyduk adamı, kurusun da konuşabilecek duruma gelsin diye. Böyle düşük bütçeli Sedat Peker taklidi gibi retro aforizmaları bol keseden saçanların, hayatını bu mottolara göre yaşamaya kalkanların sonu budur işte.
Tabii bizim tarafta da işin şöyle bir boyutu var: İçliği giy, üzerine bir şey daha, üzerine kazak, palto, atkı, bere, şu bu derken giyinme süresi 20+ dakikalara çıkıyor. Bu farkı kapatıp gerekli taşıtları vaktinde yakalamak için koşmak lazım. Ancak Levent Kırca’nın tam ekmek dişleyen kemancı tiplemesi ya da bir lastik firmasının maskotu olan lastik adam modeli kat kat eklemelerle şişince koşmak da pek mümkün olmuyor. Kendimi duvardan duvara sektirerek ya da yuvarlanarak bir ivme kazanabilirim teorik olarak da kurumsal işyerine de yerde yuvarlanmış olarak girilmez. Özetle kaçıyor bütün taşıtlar...
Yakaladığımız taşıtlarda durum ne? Çok sıkıntılı. Bir kere işe gidiş-geliş saatlerinde metrobüsüydü, treniydi, zaten ancak her türlü nezaketi elden bırakanların, orman kanunlarına dört elle sarılanların binebildiği taşıtlar. Şimdi kıyafetlerimiz de bizim kadar yer kapladığı için toplu taşımanın yolcu kapasitesi yüzde 50 azalmış durumda. Olanca nemimiz ve pofudukluğumuzla sığışmaya çalışıyoruz.
Bir güvenlik aksesuarı
olarak gözlük kullanımı
Onun dışında bir de hayatımızı bir nebze kolaylaştırsın diye yanımıza aldığımız şemsiyenin mücadelemize destekten çok köstek olması durumu var. Etraf zaten sahibini yarı yolda bırakmış şemsiye kalıntılarıyla dolu. Onların üzerinden atla, kendi şemsiyene laf geçirmeye çalış... Bu boyutta bir fiziksel ve mental dayanıklılık gösterebildiğimi bilsem profesyonel sporcu olmaya çalışırdım. En azından şu çabaya karşılık bir ödeme alırdık.
Daha görüş mesafesi konusuna girmedim dikkat ettiyseniz... Gözlük takıyorum; buğudan, yağmurdan önümü göremiyorum. Çıkarıyorum; hayat netliğini kaybediyor. Hadi o da tamam, nesneleri ana hatlarıyla gördüğümüzle yetinir, idare ederiz. Ama gözlük aynı zamanda bir güvenlik aksesuarı. Adamın gözüne gözüne şemsiye sokuyorlar dışarıda. Kısa boylular, lafım size; evinize varana kadar kaç kişiyi malulen emekli ettiğinizi sayıyor musunuz hiç kuzum?
Araba sahipleri; size de edecek laflarım var ama bu mecrada sıkıntı olur. Bir müsait zamanınızda uğrayın da yüz yüze küfürleşelim.
Ben şimdi sabırla Meteoroloji’nin “Bugün yağmur yok” demesini bekliyorum. Onlar onu dediklerinde iki hafta daha hava aynen böyle devam edecek, sonrasında rahatız demektir...