Güncelleme Tarihi:
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin hayatında yeri ayrı... Babası Prof. Dr. Osman Baran Tortum 30 yıl burada çalıştı, kendisi 1989’da burada doğdu. Çocukken babasını sık sık görmeye geliyordu, ayrıca yakınlarının sağlığına kavuştuğu ya da hayatını kaybettiği yer de yine burasıydı... Deniz Tortum, bu kez yönetmen olarak gezindi hastanenin koridorlarında... Yerli-yabancı birçok festivalden ödülle dönen ‘Maddenin Halleri’ adlı belgesel dün dijital platform MUBI’de gösterime girdi. Belgeseli Tortum’la konuştuk.
Neden hastanede geçen bir film çekmek istediniz?
Doktor bir ailede büyüdüm, hastanedeki hayat hep ilgimi çekmişti. Yönettiğim ilk filmden sonra aklımda, hastanede, özellikle de Cerrahpaşa’da geçen bir film yapmak vardı.
HASTANEDEKİ MİZAH
Neden Cerrahpaşa?
Orası babamın yıllardır çalıştığı, benim doğduğum, yakınlarımızın ya sağlığına kavuştuğu ya da hayatını kaybettiği yer. Bazen babamla hasta ziyaretlerine gider, doktorların sohbetlerini dinlerdim. Bazı odalarda bilgisayar olurdu, mayın tarlası oynar, sonra da sıkılırdım. Sıkılmayı bilmek ve hatta sevmek, film yapmak için çok önemli bir şey... Çünkü gözlem yapmaya başlamak, sıkılmanın bir sonraki adımı...
Çocukluğuzun geçtiği hastane koridorlarını bu defa kameranızla gezmek nasıl bir deneyimdi?
Ameliyathaneden yoğun bakıma, doktor odalarından morga hastanenin pek çok farklı yerinde çekimler yaptım. Hastanedeki gündelik yaşamı, mizahı, yoğun ve uzun çalışma saatlerini, işin stresiyle başa çıkmak için kurulan bir aradalıkları gördüm. Tüm hastaların sıkıntılarını akılda tutabildiklerini, tıbbın yoruma dayalı bir şey olduğunu, sağlığın ve hastalığın sınırlarının birbirinin içine girdiğini gördüm. Hastanede çalışanlar hayatın geçici, kırılgan ama bir o kadar da değerli bir şey olduğunun çokça farkında.
Film, eğitimleri devam eden doktorların kadavranın başında espri yaptıkları bir sahneyle başlıyor. Hastanede nasıl bir mizah var?
Mesleğin duygusal yükünü ve stresini azaltmayı sağlayan, hayatın değerinin ve geçiciliğinin farkında olan bir mizah var.
Filmi çekerken zorlandığınız anlar oldu mu?
Hastaların ölüme çok yakın olduğu, makine desteğiyle hayata tutundukları ve yakınlarının dışarıda onlardan haber beklediği yoğun bakıma alışmak ve orada nasıl çekim yapacağımı bulmak beni zorladı.
Bu belgeselle insanlar sağlıkçıların ne yaşadığını daha iyi anlar mı?
Hastanedeki yaşamı, insanları, hayvanları, binaları gözlemleyen, hastaneye has bir his çıkarmaya çalışan bir film bu... Hastane içindeki sıradan ve gündelik hayatı takip ettik. ‘Maddenin Halleri’, orada yaşananları dramatize etmeden, sağlık çalışanlarını kahramanlaştırmadan, her şeyden önce zor bir meslekle uğraşan sizin, benim gibi insanlar olduklarını anlatıyor.
Onları yakından izleyen biri olarak çalışma şartlarıyla ilgili ne söylersiniz?
Cerrahpaşa’da herkesin birbirine destek olduğu bir ortam var. İnsanların dayanışmasını gerektiren bir meslek bu... Hem stresli, hem eğlenceli hem de yorucu. Pandemiyle beraber sağlık çalışanlarına bakışımız değişmiş olsa da hâlâ yeterince değer görmüyorlar ve şiddet olaylarından mustaripler.
FİLMLER ERİŞİLEBİLİR OLDU
Filminiz dün dijital platformda gösterime girdi. Pandemi film izleme alışkanlıklarımızı değiştirdi, bu yeni dönem hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Dijital platformlar filmlerin erişilebilir olup festival gösterimlerinin dışına çıkabilmeleri için önemli bir katkı sunuyor. Ama pandeminin bitmesiyle birlikte film izleme deneyimini yeniden keşfedeceğimizi umuyorum.
SADETTİN TEKSOY’U TAKLİT EDERDİK
Doktor bir ailenin çocuğu olarak sinemaya yönelirken nelerden ilham aldınız?
Babamın da annemin de sinemaya ilgisi vardı. Sanırım ilhamımı da onlarla izlediğim filmlerden aldım. Evimizdeki kamerayı alıp arkadaşlarımla birlikte korku filmleri, ‘Sınır Ötesi’ ve ‘Sadettin Teksoy’ programlarının taklitlerini çekiyorduk. Lisans eğitimimi sinema üzerine aldım, yüksek lisansım da medya çalışmaları ve medya teknolojileri üzerine...
PANDEMİDE BELGESELİN ANLAMI DEĞİŞTİ
Filmi 2015-2018 yılları arasında çektiniz ama seyiricisiyle şimdi, pandemi döneminde buluşuyor...
Filmin ilk gösterimi 2020’nin ocak ayında Rotterdam Film Festivali’nde yapıldı. Orada Vuhanlı bir sinema öğrencisiyle tanışmıştım, “Bu hastalığı çok ciddiye almamız gerekiyor. Sen de kendine dikkat et” demişti. Yine de konuştuğumuz şeyin bu kadar büyük bir pandemiye dönüşeceğini hayal etmemiştim. Filmin sonraki festival gösterimi martta New York’ta olacaktı. Gösterimden iki gün önce pandemi nedeniyle gösterim iptal oldu. Bu film pandemiyle ilgili değil ama pandemi esnasında anlamı değişti tabii ki.