Güncelleme Tarihi:
Hande Doğandemir bu sezon birçok işle karşımızda. Onunla afiş çekiminin ardından buluşuyoruz. Bu sefer sanki bir farklı ışıldıyor. “Kendimi çok iyi hissettiğim bir süreçteyim, bu belki onun yansımasıdır” diyor. Her ne kadar hassas ve narin bir havası olsa da aslında bunların altında güçlü bir kadın yatıyor. Mesleğinde deneyimlediklerinden hayatına birçok şeyi açıksözlülükle anlatıyor.
◊ Buraya gelmeden önce Instagram sayfana baktım, seksi bir pozla eylül ayını karşılamışsın...
Genelde ben eylülü hep öyle karşılarım (gülüyor). Eylül ayının ilk post’uydu, bazen
ne yazacağını bilemiyor insan.
◊ Fotoğraflarında daha kadınsı bir Hande var. Sanki bir şeyler değişmiş gibi...
Belli bir yaşa gelince hayatınızda hem kendinizle ilgili, hem fiziksel hem psikolojik bir sürü şey yerine oturuyor. Ben de kendimi çok iyi hissettiğim bir süreçteyim, bu belki onun yansımasıdır.
◊ Yeni sezonu 18 Eylül’de Kanal D’de başlayacak ‘Taş Kağıt Makas: Hayatın Oyunu’ dizisine girdin. Senin hayatının oyunu neydi?
Bayağı dümdüz bir hayattı aslında. Yaptığımız iş zaten bir oyun alanı yaratıyor, o yüzden ekstra oyuna ihtiyaç duymadım.
◊ Seni nasıl bir karakterde izleyeceğiz?
Güneş karakterini ilk okuduğumda çok sevdim; çok oyuncaklı ve sürprizli bir rol, bizi şaşırtacak. Değişik bir kadın, seyirci muhtemelen bu kadın neden hayatımıza girdi diye soracak, çünkü biraz deli ve çok güçlü bir avukat. Ama bilmediğimiz sırları var.
◊ Dizide iyi ve kötü çatışmasına şahit oluyoruz. Senin iyi ve kötü, birbiriyle çatışan yanların neler?
İnsanın kendisine bu kadar objektif olması zor bir şey. Kendime bile yaptığım kötülükler vardır. Mesela çok hassasım. Yorucu bir zamanda yaşıyoruz, kayıtsız da kalamıyoruz. Bazı insanlar olaylar karşısında daha güçlü ve sert durabiliyor, ben de öyle olmayı isterdim. Sevdiklerime karşı kredim sonsuzdur. Çok zor ‘hayır’ diyorum. Biraz sabırsızım, aceleciyim. İnsanlara çok kolay kalbimi açarım. Bunlar iyi mi kötü mü bilemedim. İnsanın kendisine kötülük ama başkalarına iyilik olarak algılanabilir.
◊ 10 yılı aşkın süredir yaptığın bu mesleğin öğretisi ne oldu?
Güçlü olmayı, sabretmeyi öğretti. Çok zor bir şey yapıyoruz aslında, bütün hayatını herkesin gözü önünde yaşıyorsun. Tüm eleştirilere açık olman gerekiyor, bu işi yaparken psikolojinin demirden olması lazım, o da imkânsız. İlk başlarda her şey beni çok yıpratıyordu.
◊ Şöhretin seni en şaşırtan yanı neydi?
Dışarıdan bu çok harika bir hayat gibi görünebilir ama insanların yorum yapmasına çok açık bir şey. Başta çok anlayamamıştım ve her şeyimin herkesi ilgilendiriyor olması çok zor gelmişti.
◊ Hayatını yorumlara göre yaşadığın oldu mu?
Etkileniyorsun ama hayatımı yorumlara göre yaşamadım. Nasıl mutluysam öyle yaşamaya çalışıyorum, yoksa mutsuz olurum.
ONLARIN GÖZÜNDE TELEVİZYON FİGÜRÜYDÜM, BUNU YIKABİLMEK BANA CESARET VERDİ
◊ Yeni sinema filmin ‘Yaren Leylek’ 4 Ekim’de vizyona girecek. Bizi nasıl bir film bekliyor?
Bursa’da yaklaşık 12 yıldır Âdem Amca’nın teknesine gelen bir Yaren leylek var. Belgeselleri de çekilmişti, her sene haberlere de konu olur. Biz onu bir çocuğun gözünden anlattık. Âdem Amca’nın küçükken onunla tanışma hikâyesi, Buğra’yla (Gülsoy) o çocuğun ailesini canlandırıyoruz. Ailece gidip izlenebilecek, çok tatlı bir film oldu. Hikâyeyi okuduğumda da çok hoşuma gitmişti. Zaten gerçek hikâye olması çok enteresan ve çok duygusal geliyor. O sebeple bu işin içinde olmak keyifliydi, şahane de bir ekip olduk, vizyonu bekliyoruz. İki sinema filmim
daha var.
◊ Onların adı ne?
‘Aşk ve Yemek’i Tokat’ta çektik. Uğur Güneş, Bülent Şakrak, Hatice Aslan, Ceren Taşçı, Osman Sonat gibi isimlerle oynadık. Diğer film ‘Hatırladığım Ağaçlar’ Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ana Yarışma bölümüne seçildi. Erhan Tuncer yazıp yönetti. Beni senaryosu ve Bahar karakteriyle ilk okuduğumda çok etkiledi. Heyecanla izlemeyi bekliyorum, umarım güzel bir yolculuğu olur ve Bahar’ın sesini herkes duyar.
◊ Seni ‘Güneşi Beklerken’le tanıdık. Bir gençlik dizisi ve romantik komediydi. Oradan yürümek varken bunun üzerine bağımsız sinema ve tiyatro da yaptın. Buna cesaret ederken zorlandın mı?
Evet, ama bu çok bilinçli bir tercihti, böyle olmasını istedim. Sadece televizyona iş yapan bir oyuncu da olabilirsin, bu bir tercihtir, o da oyunculuk, bu da oyunculuk, farkı yok. Ben yelpazesi daha geniş bir kariyer istedim ve bu yolda hakikaten işleri zorladım. Çünkü sizi bir televizyon figürü ya da reklam yüzü olarak gördüklerinde o alternatif dünyada yeriniz olmuyor dediğim gibi. Ben oralara girmek için çok zorladım.
◊ Önyargıyla karşılaştığın oldu mu?
İlk tiyatromu yaptığımda “‘Hande ne alaka’ demiştik ama sen bizi çok şaşırttın” diyenlerle karşılaştım. Bu beni aslında mutlu etti. Demek ki onların gözünde ben bir televizyon figürüydüm, o popüler kültürün bir parçasıydım. Onu yıkabilmek ve yıkabildiğimi görmek bana cesaret verdi. İyi ki bu riski almışım dedim. Fakat diğer alana da kendimi kabul ettirmek zordu. İlk kez filmle festivalleri gezdiğimizde bana “Sen festival filmlerinde oynar mıydın” diye önyargıyla yaklaşanlar oldu. Ama sonra o yolum açıldı.
POPÜLER KÜLTÜRÜN ESİRİ OLMUŞ BİR SEKTÖRDE ÇALIŞIYORUZ
◊ Bize dayatılan güzellik kalıpları hakkında ne düşünüyorsun?
Kalıpları müthiş anlamsız buluyorum, bana hiçbir şey ifade etmiyor. Bir de zayıflasan “Hasta mısın” diye soruyorlar, kilo alsan “Neden aldın” diyorlar. Oysa bunun arkasında bir rahatsızlık olabilir ya da karşındaki bununla alakalı konuşmak istemiyor, çözüm bulamıyor olabilir. Maalesef empati kuramıyoruz ve her konuda çok söz hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Ben hiç öyle bir insan olmadım.
◊ Peki, sektör içinde fiziksel olarak baskı gördüğün, taleplerle karşılaştığın oldu mu?
Bununla ilgili bir şey yaşamadım. Yaşasaydım çok üzülürdüm. Ama o baskı hayatın içinde ve kadınların üzerinde hep var bence. Sosyal medya da buna etken. Ama sosyal medyanın bir aldatmaca olduğunu, aslında kimsenin kusursuz olmadığını artık insanlar daha cesurca söyleyebiliyor. Yavaş yavaş sıfır beden modeller yerine daha balıketli, hatta daha büyük bedenli kadınların podyumda yürüdüğünü görüyoruz.
◊ Yaptığın işe dair seni en dertlendiren şey nedir son dönemde?
Bazen önemli olanın oyunculuk mu yoksa görüntü mü olduğundan şüphe ettiğim şeylere şahit oluyorum. Popüler kültürün birazcık esiri bir sektörde çalışıyoruz, belki dünyada da böyledir ama bunun Türkiye’de biraz daha fazla olduğunu düşünüyorum. Popüler kültür bizde çok önemli, oraları aşabilsek daha özgün hikâyeler ve daha farklı dünyalar da üretebiliriz. Ama hep o kalıpların içinde ilerliyoruz. Hikâyeler de, karakterler de, oyunculuklar da öyle... Hâlâ özellikle televizyonda çok özgünleşebildiğimizi düşünmüyorum.
ERKEKLER DÜMDÜZ CANLILAR, BİZ KADINLAR ÇOK KOMPLİKEYİZ
◊ Bir röportajında demişsin ki “Yanlış ilişkileri sürdürdüm”...
Öyle mi demişim!?
◊ Hiç öyle yanlış ilişkilerin oldu mu?
Doğru olsalar hâlâ devam ediyor olurlardı Hakan. Tabii yanlışı da oldu, doğrusu da...
Bir de zaman çok önemli, eskiden doğru olan şimdi yanlış gelebiliyor ya da tam tersi. O yüzden böyle ayrımlar çok doğru değil.
◊ Şimdi yalnız mısın?
Değilim. Birkaç ay oldu. İlişkimiz çok güzel, kendi halinde devam ediyor.
◊ Genelde röportajlarımız hep yalnız dönemlerine denk gelirdi. Hazır seni bir
ilişkinin içindeyken yakaladım, aşkı anlatsana biraz...
Aşk her yaşta çok güzel bir şey ama yaş aldıkça onu yaşama biçimin değişiyor. Sevgi ve saygının daha ön planda olduğu bir yol arkadaşlığı gibi oluyor. Delidolu, gözümüzün karardığı aşklar sanki daha genç dönemlerde kaldı.
◊ Erkeklerden ne öğrendin ilişkilerde?
Erkekler dümdüz canlılar, biz kadınlar çok komplikeyiz, çok ayrıntılı düşünüyoruz. Bizim beynimiz daha karmaşık çalışıyor. Erkeklerden öğrendiğim şey sadelik ve dümdüzlük aslında.
◊ Sosyal medya dünyasında yaşıyoruz, oradan biriyle tanışıp flört eder misin?
Her şey olabilir. Ama öyle bir şey yaşamadım. Oradan tanıştığım arkadaşlarım oluyor.
◊ Sosyal medyayı iyi kullanıyorsun, fake (sahte) hesabın var mı?
Hayır, ama benim adıma açılanlar oluyor. Özellikle son dönemde Facebook’ta açılmış bir hesap var. Ben zaten o uygulamada yokum. Ama biri benim adıma insanlarla konuşuyor. Uyarmamıza rağmen de devam etti, hukuki süreci başlatacağım.