Güncelleme Tarihi:
Dünyada da öyledir: Çağdaş sanatın evreni tartışmalarla sarsılır. Tartışma sağlıklı, dinç tutan bir olgudur. Bazen fazla sönük geçen bir ortamı alevlendirmek için ilgili çevrelerin tartışma başlattığını biliyoruz. Bizdeki güncel sanat ortamı da tartışmalardan besleniyor.
Hasan Bülent Kahraman
Bir süre önce ‘yerli sanat almak-yabancı sanata yatırım yapmak’ konusu tarafları karşı karşıya getiriyordu. Şu sıralar da sanatçılar yapıtlarının değerini savunuyor. Müzayedelerde yapıtlarının kendi varsaydıkları fiyatın altında satıldığından yakınıyorlar. Bunu engellemek için şimdi belli bir çevre ‘EPİVERON’ adını verdiği (Eser Piyasaya Veriliş Onayı) bir belge üretti. Buna göre eserin satışı sırasında bu belge düzenlenecek. O belge daha sonraki satışlarda esas kabul edilecek. Bir yerde alım satım, o bedelin altında olmayacak. Doğru yanları olan bir girişim. Ama serbest piyasa koşullarına nasıl müdahale edilir sorusunun cevabı belirsiz.
En pahalı yapıt 450.3 milyon dolar - Salvator Mundi / Leonardo da Vinci
Sanat yapıtının bir piyasasının olduğu belli. Yapıt biricik olduğundan, bir eşi daha bulunmayacağından, o niteliğiyle sanatçıyı bile aştığından el değiştirme olanağına sahip. Piyasası, sanatı edebiyattan veya mimariden ayıran özelliklerinden biri. Böyle olunca piyasa ve fiyat koşullarını konuşmak, koleksiyoncuların davranışlarını tartışmak, galericilerin konumunu ele almak kaçınılmaz.
Sanatın bir ‘ekonometrisi’ vardır
‘Bakmak, Görmek, Bir de Bilmek’ isimli kitabımın ‘Parayla Saadet: Sanat, Sermaye, Piyasa’ başlıklı bölümünde anlattığım gibi, sanat ekonomik bir değer olarak ‘ölçülür’. Yani sanatın bir ‘ekonometrisi’ vardır. Dünyanın önde gelen üniversitelerinde bu konu bilim alanı olarak çalışılır.
Çok güzel, canlı, diri bir internet sitesi olan Hyperallergic’in son yayımladığı makalelerden birinde, çok uzun süre Avrupa sanat piyasasını İngiltere’deki çok saygın müzayede evi Sotheby’s’in satışları üstünden izleyen ‘Times-Sotheby’s Endeksi’nin öyküsü anlatılıyor. (Sotheby’s sonradan Mei Moses Sanat Endeksleri’ni satın aldı ve şimdi onu kullanıyor. Dünyada en güvenilir kaynaklardan biri BASI-Blouin Sanat Satışları Endeksi’). Yani hiçbir şey öyle kendi başına değildir.
1967’de başlıyor Times Endeksi. Ansızın fark ediliyor ki sanat bir yatırım aracı olarak müthiş kazanç getirmektedir. Kazancın nasıl oluştuğu, piyasanın nereye gideceği dikkatle irdelenir. Dünyanın bir numaralı fuarı olan Art Basel, 2017’de UBS Bankası’yla birlikte Dr. Clare McAndrew’a ‘The Art Market 2017’ (Sanat Piyasası) başlıklı bir rapor hazırlattı bu doğrultuda. McAndrew’un zaten Art Economics isimli, sadece bu işle uğraşan bir şirketi var.
Tüm bu kurumlar bir yapıtın, bir sanatçının belli bir dönemde piyasasını, oluşturacağı fiyatları analiz ediyor, kestirmeye çalışıyor. Ne yapalım; sermaye akıllıdır, yaş tahtaya basmaz. Üstelik bütün endeksler kanıtlıyor ki, 1929 ekonomik bunalımı dışında sanat piyasasının değeri diğer borsalar ve hisse senetleriyle mukayese edince hiç düşmemiş.
900 dolardan 85 bine
Çağdaş sanatın müzayede dünyasına girişi çok yeni. İlk kez 1971’de Ethel-Robert Scull çifti koleksiyonunu Sotheby’s’de akıl almaz bir kazanç elde ederek satar (Andy Warhol, Ethel’in çok güzel bir portresini de yapmıştır: ‘Çoklu Ethel Scull’!) Rauschenberg’in bir işini 900 dolara almışlardır, 85 bin dolara satarlar. Böylece Empresyonistler, Çin porselenleri ve klasiklerden sonra çağdaş sanat da kendi piyasasını oluşturur.
Scull’ların öyküsü sonra çok tekrar eder. İnsanlar, sermayedarlar kazanmak için sanat yatırımına başlar. Galeriler, sanatçıların kendileri, mezat evleri, fuarlar devreye girer. Bugün en pahalı yapıt hâlâ Leonardo da Vinci’nin ‘Salvator Mundi’ tablosu (450.3 milyon dolar). İkinci en pahalı tablo bir modern yapıt: Willem de Kooning’in ‘Interchange’ isimli eseri (300 milyon dolar). Onu Paul Cézanne’ın ‘Kâğıt Oynayanlar’ı izliyor (250 milyon dolar). Theartwolf.com’daki listede en çağdaş diyebileceğimiz yapıt Jackson Pollock’a ait ve 200 milyon. Onu Basquiat izliyor: 110.4 milyon. Üst sıralardaki yaşayan sanatçıları da sıralayalım: Hockney, Koons, Richter.
* * *
Bunlar neyi gösterir derseniz iki ‘olumsuz’ önermede bulunayım. Sanatın maksadı alınıp satılmak değildir. Piyasa, sanata ikincildir. Yani sanatçı üretir, yapıt satılır. Ama iyi sanatçı, piyasayı hiç göz ardı etmese bile, satılsın diye iş yapmaz. Tam da bu nedenle yapıtın yükselen fiyatı, onun sanat tarihi içinde, estetik planda tuttuğu yeri belirlemez. Hiç belirlemez. Ama inkâr ve ihmal edilemeyecek bir değerdir, bir işarettir.
Bizde koleksiyon bilinci yok
Çizdiğimiz parabolden sonra, gündelik polemiklere girmeksizin, gelelim bizdeki tartışmaya ilişkin gözlemlerime...
Birincisi, bir yapıtın fiyatının müzayedede dramatik şekilde düşmesi üzücüdür. Müzayede evlerinin bunu özellikle yaptığını sanmıyorum. Neticede onlar satıştan aldıkları yüzdeyle para kazanır. Yapıt ne kadar pahalı satılırsa kazancı o kadar artar. Üstelik dramatik fiyat düşüşleri sadece para sorunu değildir. O sanatçı hakkındaki eleştirel söylemi de (ikisi arasında ilişki bulunmadığını belirtmeme rağmen) etkiler. Yani bir eleştirmenin, bir düşünürün, tarihçinin o yapıt ve sanatçı hakkında yazdıklarını da bir ölçüde sarsar.
* * *
İkincisi, sanatçının piyasadaki temsilcisi kendisi olmamalıdır. Galeri sistemi çok önemlidir. Galeri aynı zamanda sanatçının hukukunu koruyan kurumdur. Kendi başına piyasayla muhatap olan sanatçının fiyatı, ne yaparsa yapsın düşecektir. İyi galericilerin nasıl çalıştığını Paul Durand-Ruel’den beri biliyoruz: Bir sanatçının tüm yapıtlarını alan, onun tek temsilcisi olan galeri. Hiçbir koleksiyoncu, hiçbir müzayede böyle çalışan galeriyi alt edemez.
Üçüncüsü, koleksiyoncular. Bana kızmasınlar, birkaç isim dışında bizdeki koleksiyoncuların yöntemlerine, yaklaşımlarına doğru demek çok zor. 35 yılın uluslararası deneyimiyle söylüyorum. Koleksiyonculuk 2005 sonrasında gelişti. Ama o birkaç kişi dışında temel dürtüsü sanata ve sanatçıya dönük, bilinçli koleksiyoncu sayısı henüz artmadı. Her şeyi kendisi bilen insan olmaktan başlayıp ucuza mal kapatmaya çalışan insana kadar geniş bir gamı var koleksiyonculuğun Türkiye’de. Fakat koleksiyon bilinci var mı derseniz, cevabım menfiden de menfidir. O zaman da sanatçı, galeri, fiyat ihtilafları bitmek bilmiyor.
Önerim, sanat danışmanlığı kurumu
Bir de şu var ki, gerçek güncel sanat bugün resim değildir. Yeni medya sanatları da değildir. Marcel Duchamp’tan beri sanatın; bir formun çeşitlerini yaratmak, onu gidebileceği en uç noktaya itmek olmayıp düşüncenin, düşünme ediminin bile sanat olabileceğini biliyoruz. Üstelik bu sanat tepeden tırnağa muhaliftir. Hem makro siyasetin hem gündelik hayatın içinde biçimlenen mikro politikaların (kimlik, bellek, aidiyet, mekân, cinsellik, beden, hiyerarşiler, önkabuller vb.) eleştiri alanıdır. Böyle bir sanatı biriktirmek başlı başına bir uzmanlığı zorunlu kılar.
Koleksiyonculuk bir iştir, meslektir. Sanatsever olmak ayrı bir tutumdur. Türkiye’de iki olgu birbirine karışmış durumda. Sorunların aşılması için ben başka bir öneride bulunacağım: Sanat danışmanlığı kurumu. Ancak öyle bir kurumsal yapı içinde bugünkü iddialara çözüm, çare bulunur.
Güncel sanatı da tartışmalarını da seviyoruz.