Oluşturulma Tarihi: Ekim 13, 2018 14:28
Dünya tarihinde ilk kez iki hafta önce bir binanın bilinçaltı, hatıraları ve gördüğü rüyalar, ‘yapay zekâ’ sayesinde dile geldi. Gerçekleşmesini sağlayansa 33 yaşındaki bir Türk, medya sanatçısı Refik Anadol oldu. Alternatif gerçekliği görselleştiren işleriyle tanınan Anadol, ABD’de Los Angeles Filarmoni Orkestrası’nın 100’üncü yılı şerefine, şehirdeki Walt Disney Konser Salonu binasını ‘tuval’ olarak kullandı. Böylece de teknolojiyle sanatın buluşmasında tarihe geçecek bir ilkin altına imzasını attı. Anadol ile Los Angeles’ta buluştuk.
Bazı insanlar yüzünde öyle bir tebessüm taşır ki, kolay kolay kırılacak cinsten olmadığını baştan anlarsınız. Ne kadar eleştiriye, strese, yoğun baskıya maruz kalsa da 7 yaş kikirdemesini asla eksik etmeyen, siyah-beyaz portresindeki duruşundan 10 yıl daha genç ve sıcak, ‘Türkiye’nin yeni gururu’ Refik Anadol onlardan biri. Söz konusu ilham oldu mu, gözü tasarımcılardan çok mimarlarda. Belinden düşen pantolonu dahil tüm kıyafetinin (ve büyük ihtimalle gardırobunun) baştan aşağı siyah olmasından tutun, ünlü mimar Frank Gehry hayranlığına kadar. En büyük hayalinin gerçekleşmesinde, son işinin odağında, Los Angeles’ta önünde buluştuğumuz binada bile Frank Gehry imzası var. Boşlukları dolduralım: Los Angeles Filarmoni Orkestrası’nın 100’üncü sezon açılışı için ‘tarihe geçecek bir sanat deneyimi’ aranıyordu ve fikir Türkiyeli medya sanatçısı Refik Anadol’dan geldi. İstanbul Maltepe doğumlu, Kadıköy Anadolu Lisesi ve Bilgi Üniversitesi mezunu Refik’ten... “Eğitimimde bir şeyin eksik olduğunu biliyordum ama tam olarak tanımlayamıyordum” dedikten sonra, 2012’de Los Angeles’a yerleşti. Bitirme tezi olarak hayranı olduğu mimar Frank Gehry’nin en meşhur binasını, Walt Disney Konser Salonu’nu, tam da Gehry’nin tasarlarken hayal ettiği gibi tuval gibi kullanarak binanın gördüğü rüyaları bize yansıtan Refik Anadol ile ‘o bina’nın önündeyiz. İstanbul Salt Galata’daki ‘Arşiv Rüyası’nın, Pilevneli Galeri’deki sergisinin önemini paylaşıyor öncelikle: “Salt Galata’da yaptığımız ‘Arşiv Rüyası’, Vasıf Kortun’un bir nevi jübile işi, en ufkumu açan işlerden biri oldu.”
Refik’in ürettiği ilk sanat işinden son projesine özde hep teknoloji yatıyor. Teknolojinin bize yaptıkları, yapacakları ve yapabilme kapasitesine dair tüm hikâyelerden ilham alarak kendini geliştirmiş biri. “Bundan iki sene evvel yapay zekâ gibi son derece kompleks bir dünyanın içine bir sanatçı olarak girmek pek mümkün değildi. İki sene insanlık tarihi için göz açıp kapamak kadar kısa, teknoloji dünyası içinse epey uzun bir zaman” diyor. Oysa şimdi yapay zekâ yardımıyla veritabanını alıp hareket eden, düşünen, düş gören, düşünü anlatan tablolar, heykeller
yaratıyor.
Hayatını değiştiren film “Hayatımın değiştiği yaz” dediği, teknolojiyle beraber hayat tutkusunu ve amacını keşfettiği dönem, 7 yaşına denk düşüyor; iki ‘hayati an’ aynı yaz gerçekleşiyor. İlki, eve ‘Commodor 128’in gelmesi, ikincisiyse Maltepe’deki ‘videokasetçi’nin girişinde, gerçeklik algısını altüst eden o
film posterini görmesi: “Uçan arabalar, yakın gelecekte inşa edilmiş binalar, bir cyborg’un diğer cyborg ile kurduğu ilişki... Duyguları, anıları, heyecanları... ‘Blade Runner’ı (Bıçak Sırtı) izledikten sonra sanki zihnim başka türlü hayal kurmaya başladı. O geceden beri de hayal kurmayı hiç bırakmadım.”
Başrolünde Harrison Ford’un olduğu, Ridley Scott’ın 1982 yapımı filmi ‘Blade Runner’, distopik bir gelecekte, 2019 yılının Los Angeles şehrinde geçer. Filmle aynı adı taşıyan polis biriminde çalışan Holden’ın (Ford) isyancı replikantları (kopya insanları) bulma çabasına tanıklık ederiz. Filmdeki ‘distopik’ Los Angeles geleceğine üç yıl kaldı. Henüz topluma insanla ayırt edilemeyecek benzerlikte olan replikantlar karışmadı ama bir Türk genci, replikant üretiminde kullanılan ‘yapay zekâ’ kurgusuyla, bir binanın 100 yıllık bilinçaltını, hatıralarını ve gördüğü rüyaları tüm dünyaya göstermek için son hazırlıklarını tamamlıyor.
Söz konusu bina, Los Angeles’ın siluetiyle özdeşleşmiş, yaşayan en mühim mimarlardan Frank Gehry’nin başyapıtlarından: Walt Disney Konser Salonu. İkonik binanın tam karşısındaki geniş otopark alanındayız ve etrafımız Los Angeles’ta geçen filmlerden aşina olduğumuz seslerle çevrili: Ambulans sirenleri, korna sesi, üstü açık arabalardan yükselen Latin ritmler... “Tahminimce tüm bu sesler, 7 yaşındayken bilinçaltımda takılı kaldı. Bu yüzden, şu an bu şehirde, tam bu noktada, böyle bir projeyi konuşuyoruz. Gitmeye çalıştığımız yakın geleceğin tam ortasındayız aslında.”
Refik Anadol, Los Angeles Filarmoni Orkestrası’nın 100’üncü yılı şerefine, Walt Disney Konser Salonu binasını sanatının bir parçası haline getirdi.‘Gelecek kâhini’ unvanıyla İstanbul’da
Refik Anadol’un bir sonraki durağı “Bağımın kopması mümkün değil” dediği İstanbul. Ziyaretinin asıl sebebi, ‘Yeni Öğrenme’, ‘Veri Çağında Profil Oluşturma’, ‘Toplum ve Kültür Üzerinde Algoritmaların Etkisi’, ‘Dijital Alanlarda Kullanıcının Gizlilik ve Yasal Hakları ile Özgürlükleri’ alanında üreten, öğreten ve araştıran isimlerin bir araya geleceği Digilogue Summit – Future Tellers ’18. 19-20 Ekim tarihlerinde Zorlu PSM’de gerçekleşecek buluşmada Refik, ‘WDCH Dreams’ projesinin baştan sona nasıl gerçekleştiğini anlatacak.
Binanın cephesine yansıtılan desenlerin kaynağı Los Angeles Filarmoni arşivi. Refik Anadol , arşivden aldığı görüntü ve ses kayıtlarını, renkli ve dinamik desenler olarak yeniden yorumladığı veri noktalarına dönüştürüyor. Böylece binanın ‘hafızasını’ gözle görülür bir sanat işine dönüştürüyor.