Güncelleme Tarihi:
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’na (UNICEF) bağlı Innocenti adlı araştırma merkezinin yayımladığı son araştırmanın başlığı: ‘Zengin ülkelerde çocukların refahını ne şekillendiriyor?’
41 OECD ve Avrupa Birliği ülkesindeki çocukların eğitim olanakları, sosyal becerileri, zihinsel ve fiziksel sağlıkları gibi konuların ele alındığı bu raporda Türkiye için oldukça çarpıcı sonuçlar var. Bunlardan biri, ülkemizde 15 yaşındaki gençlerin yüzde 53’ünün hayatından memnun olduğunu gösteren bir istatistik. Bu oran, bizi 41 ülke arasında son sıraya koymasıyla da ayrıca önemli.
Bu kuşağı yakından bilen uzmanlara çözümün nerede olduğunu, 15 yaşındaki gençlere de hayatlarından memnun olup olmadıklarını sorduk. Aileler de kendi izlenimlerini anlattı.
ONLARI GERÇEKTE ÇOK DA TANIMIYORUZ
Boğaziçi Üniversitesi’nde kuşaklar hakkında ders veren Prof. Dr. Asım Karaömerlioğlu
Bu sonuçlar gençlerin başka ülkelerde yaşamak istemesine dair bulgularla da uyum içinde. Bunun bir nedeni, geleceğe dair umutların zayıflamasıyla ilgili olabilir. Maddi koşullar ve bu karamsar inanış işin biraz Türkiye’ye has özellikleri ama tüm dünyada sorunların olması, bizi meseleye biraz da global bakmaya zorluyor. Örneğin az çocuklu aile sayısının artmasıyla çocuklar üzerine abartılı düşmek, onların kendi benliklerini bulmasını güçleştiriyor. İnsanlar hayattan en çok zevki, kendileri için biraz zor ama çözebilecekleri meselelerle uğraştıklarında alır. Siz çocukların bütün sorunlarını çözmeye çalışırsanız onları böylesi bir fırsattan da mahrum bırakırsınız.
Yaşadığımız çağın hızlı temposu, kuşaklar ve yaş grupları arasındaki farkları derinleştiriyor. Ebeveynler ve öğretmenler ‘demode’ kalıyor. Onların dilini konuşamıyor, dertlerini anlayamıyor; onları gerçekte çok da tanımıyoruz.
BU YÜZYILI KAÇIRMAMAK İÇİN BU GENÇLERE UMUT VERMELİYİZ
İstatistik ve davranışbilim uzmanı, ‘Yetişin Çocuklar’ kitabının yazarı Prof. Dr. Selçuk Şirin
Gençler geleceği en çok dert eden kesim. UNICEF’in raporu bir işaret fişeği. Tarihimiz boyunca en geniş genç kuşak karşımızda ve bundan sonra gençlerin oranı hep azalacak. Türkiye bu geniş kuşağı eğitim ve istihdama sokamazsa bundan sonra bu kuşağa bakacak, ekonomiyi ayakta tutan daha geniş bir kuşak olmayacak. Türkiye şu an genç olan nesli hayata bağlamanın yolunu bulamazsa, bu gençlere umut ve çalışma motivasyonu veremezse biz bu yüzyılı kaçırmış olacağız.
ACİL DURUM ÇAĞRISI GEREKİYOR
Kuşak araştırmacısı, ‘Telgraftan Tablete Türkiye’nin 5 Kuşağına Bakış’ ve ‘Z: Bir Kuşağı Anlamak’ kitaplarının yazarı Evrim Kuran
Acil durum çağrısı yapılması gerektiğini düşünüyorum. Önceki yıl Ankara, İzmir ve İstanbul’da, düşük gelir grubundan semtlerde 1.507 ve orta-yüksek sosyoekonomik statülü ailelere mensup 1.257 ‘Z kuşağı’ çocuğa ulaştık. Her iki mahallenin çocukları da “Dünyada tek bir şeyi değiştirebilseydin, o şey ne olurdu?” sorusuna ilk sırada adaletsizlik ve eşitsizlik yanıtını vermişti. Sadece kendilerine karşı değil, toplumun genelindeki haksızlıklara tepkisel bir kuşakla tanışıyoruz.
Ebeveynlik, son iki kuşaktır yoğun bir anksiyete haline dönüştü. Sıklıkla çocuğu başarılı olan ebeveynin kibre evrilmiş gururu, başarılı olamamışlarınsa kahredici suçluluk duygusuyla karşılaşıyorum. Ebeveynlik adeta bir endüstri haline geldi. Yeni nesil ebeveynlere, içgüdülerine güvenmelerini, otorite figürü olmaları gereken anları hatırlamalarını, ekran süreleri konusunda net bir tavır sergilemelerini hatırlatmak isterim.
Yeni üniversite açmak yerine Anadolu’da yaygın biçimde anaokulları açılmalı. Özellikle teknoloji erişiminde fırsat eşitliği, ölçme-değerlendirme-yerleştirme metotlarının gözden geçirilmesi, meslek eğitimine odaklanılması, spor ve sanata sadece şanslı azınlığın değil, tüm seviyelerde erişilebilirliğinin sağlanması acil çözüm için önerilerim...
DOĞADA ZAMAN GEÇİREBİLMEK ÖNEMLİ ETKEN
Psikiyatr Dr. Yankı Yazgan
Bu raporun kaynağı olan PISA verilerinin başka bir analizinde ülkemizdeki öğrencilerin başarısızlık korkularının yüksekliği dikkat çekiyordu. Ayıklayıcı bir sistemde başarı, sınavda en önde olmaktan ibaret olunca başarısızlık da korkutuyor. Bu aşılamaz bir durum izlenimi veriyor ve çocukları umutsuzlaştırıyor. Mutsuzluk umutsuzlukla birleşince de hayatın her boyutunu tehdit eden bir durum çıkıyor. Bu verileri çok ciddiye almalıyız.
Raporda ailenin çocukla geçirebildiği zaman mutlulukla doğrudan ilişkili görülen önemli bir değişken. Ülkemizdeki çalışanların neredeyse yüzde 65’i ev yaşantılarıyla iş taleplerini dengeleyemediklerini söylüyor. Memnuniyeti öngören bir başka önemli konu da doğada geçirilen zaman. Çocukluktan başlayarak doğada geçirilen zaman, farklılıklarla karşılaşmayı, hayatın hep istediğimiz gibi olmayabileceğini ve buna nasıl uyum sağlayacağımızı, engelleri kabul edip aşmayı öğrenmeyi mümkün kılar.
Onlarla gündelik sıradan sohbetleri daha çok yapalım, her anımız hesap sorma-hesap alma şeklinde geçmesin. Sesini duyurma imkânı verelim, sormadıkça sırf kendimizi rahatlatmak ve söylemiş olmak için öğüt vermeyelim. “İyi değilim” deme hakkını verelim, öyle dediğinde “Ne oldu ve ne yapabiliriz?” sorularını soralım. Anne-babaların çocuklarıyla güvene dayalı ilişki kurması çocukların okul içindeki sosyal ve duygusal gelişimini de akademik gelişimini de olumlu yönde etkiler.
ONLAR ANLATIYOR
MUTLU OLANLAR, YARALAYICI ELEŞTİRİLERİ ÖNEMSEMEYENLER
Can Dilekçi
Benim mutluluk algım, kimseyle çok fazla iletişimim olmadan kendi görüşlerimle yaşadığım, kendi kendime olduğum bir hayat. Mutlu ya da mutsuz olmamızın sebebi bence maddi bir şeyle bağlantılı değil. Destek görenler daima mutlu, görmeyenler mutsuz.
Mutsuz olan arkadaşlarım toplum kalıpları yüzünden mutsuz diye düşünüyorum. Çünkü çok kısıtlanıyorlar. Mutlu olanlarsa kimseye zarar vermeyecek şekilde kendi ahlak görüşüyle hareket edenler, yaralayıcı eleştirileri önemsemeyenler...
Boş vakitlerimizi çoğumuz sosyal medyada geçiriyoruz ve bu bizi eğlendiriyor. Sosyal medyada hayattaki her imkânı görebiliyoruz ama maalesef tümüne ulaşamıyoruz, bu da bazı zamanlar bizleri üzebiliyor. Siber zorbalıklar da bazılarımızı daha çok etkileyebiliyor.
Yaşadığımız ülkede bir tecavüz haberi çıktığında, odaklanılan konu birinin tecavüze uğramış oluşu değil, ne giymiş olduğu, saat kaçta, neden orada olduğu... İdeal bir ülke düşündüğümde, her konunun sıkışık toplumsal algılardan uzak ve tarafsız bir şekilde değerlendirilebildiği, özgür düşüncenin hâkim olduğu bir ortam hayal ederdim.
Hayatımdan memnun sayılırım. Mutluyum. En azından mutsuz değilim. Yapmak istediğim çoğu şeyi yapabiliyorum.
Yüzüme sanatsal çizimler yaptığım bir Instagram hesabım var. Pandemide kendimi mutlu etmek için yüzüme bol bol çizim yapıp paylaştım. Birçok toplumsal olayda, kadın cinayetlerinde, hak arayışlarında, Avustralya’daki yangında, özel gün ve bayramlarda, yüzüme yaptığım sanatsal çizimlerle farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Makyaj ve yüzüme sanatsal çizimler yapmak konusunda yetenekli olduğumu düşünüyorum, umarım siz de öyle düşünüyorsunuzdur.
MUTSUZLUK EĞİTİMLE İLGİLİ HAYATIMIZDA HER ŞEY SINAV
Şeymanur Pelit
Ben şu an mutluyum ama bu seneye kadar mutsuzdum. Bu sene liseye başladım, yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni öğretmenlerim oldu. Eski okulumda arkadaş baskısı ve dışlama çok vardı. Öğretmenler hiçbir şekilde ilgilenmiyordu. Zaten çoğu okulda böyle. Mutsuz olan arkadaşlarım dışarıya karşı mutsuz olduğunu göstermemeye çalışıyor.
Sınavlar olmasa çok mutlu oluruz. Bir de ben kurslara gidebilseydim çok mutlu olurdum. Voleybol ve basketbol kursuna gitmek isterdim ama şu an bunlara vaktim yok.
ANNE - BABALAR ÇOCUKLARINI DİNLEMELİ AMA DİNLEMİYORLAR
Beyza Çağlar
Haberi gördüğümde hiç şaşırmadım. Ben fazla değilim ama çevremden gördüğüm kadarıyla çoğu arkadaşım mutsuz. Çok fazla aile baskısı yaşayan var, her şeylerine, giysilerine bile karışıyorlar. Bayağı mutsuzlar. Benim öyle bir sıkıntım yok. Ama ben nasıl daha mutlu olurdum? Okuma kitapları ve müzeler mesela... Öğrencilere fayda sağlayan her şey çok pahalı. Tarihimi daha yakından tanımak isterdim, bunun için daha sık müzeye gidebilseydim daha mutlu olurdum.
Bence anne-babalar, çocuklarının nasıl mutlu olduğunu görüp öyle davranmalı, onlara güvenmeliler, iletişimde olmalı, çocuklarıyla konuşmalı, onları dinlemeliler. Ama dinlemiyorlar.
EBEVEYNLER ANLATIYOR
SOSYAL MEDYADA GÖRDÜKLERİ FARKLI HAYATLARA ÖYKÜNÜYORLAR
- Ebeveynlerin çocukları ve ülke için duydukları gelecek kaygısı hem çocukların çok iyi yetişmesi için aşırı ve dağınık bir çabalama ortamı yaratıyor hem de bu kaygının onlara sürekli aksettirilmesi kötümserlik aşılamamıza neden oluyor. Sosyal medya sayesinde farkına daha çok vardıkları yaşıtlarının yaşadığı farklı hayatlara ulaşamama ve öykünme nedeniyle karamsarlığa sürüklenebiliyorlar. (Şebnem Yörük, 46, devlet memuru)
- Bu çocuklar çok mutlu değil. Onlarda bizim neslimizin kurduğu ilişkiler yok. Ben 15 yaşındayken internet yerine sosyal ilişkiler baskındı. Hayat şartlarının zorluğuyla mücadele eden ailelerin çocuklarını görüyorum. Madde kullananlar, sigara, alkol, kavga... Bir çocuğun mutluluğunda ailedeki sağlıklı ilişkiler en önemli kriter. Çocuğunuza saygılı olmak da önemli. Bu, her istedikleri olacak anlamına gelmiyor ama ben oğlumun fikirlerini hep dinliyorum. (Serhat Dilekçi, 43, işletmeci)
HOLLANDA’DA NEDEN MUTLULAR?
BİZ COŞKUYLA SEVİYORUZ, ONLARSA SAYGIYLA...
Özgül Erdemli Mutlu, 44, danışman
Beş ve dokuz yaşında iki kızım var. Burada yaşam, çocuk merkezli. Şehir parklarla dolu. Çocuklar ağaçlar arasında zaman geçiriyor. Apartmanlara sıkışma, serviste zaman geçirme durumu yok. Zaten çocuklar kendi mahallelerindeki okullara gidiyor. Ya yürüyerek gidiyorlar ya da bisikletle... Dokuz yaşındaki kızım Ela bisikletle okula giderken ona ben eşlik ediyordum. Okul bize “Bu yaştan itibaren artık kendi kendilerine gelmelerini bekliyoruz” dedi.
Türkiye’de örneğin yelken veya buz hokeyi gibi sporlar belli bir kesimin ulaşabileceği, biraz daha maliyetli sporlar. Ama burada maddi durumunuz el vermiyorsa, belediyeye gelirinizi belgelemeniz halinde, çocuğunuz istediği kursa çok daha cüzi bir fiyata gidebiliyor. Üstelik kimse kimin ne kadar ödediğini bilmiyor. Son derece eşitlikçi bir uygulama var.
Hollanda’da full-time çalışmak, haftada dört gün çalışmak demek. Anne-babaların çocuklarıyla kaliteli zaman geçirecek fırsatları oluyor.
Bu bence çocukların mutluluğunu sağlayan en önemli etkenlerden biri.
Burada da merkezi sınavlar var ama Türkiye’deki gibi, belli bir döneme yığılmış değil bu. Sınav telaşı diye bir şey yok. Evde sınava hazırlanma ya da dershane mefhumu da yok. Okul çocuklara bir yük değil ve çoğu çocuk, okula neşeli bir şekilde gidiyor.
Herkes devlet okuluna gidiyor. Kızlarımın okulunda çok genç öğretmenler görüyorum. Kendini yenileyen bir sistem. Kafa yoruyorlar, velilere soruyorlar, çocuklardan da mutlaka fikir alıyorlar.
Çocuklar okul çıkışı haftada birkaç kere birbirlerine gidiyor. Bakıcı mefhumu olmadığı için her aile birbirini destekliyor. Eşim İstanbul’da, bana birçok veli “İhtiyacın olursa Ela bize gelebilir” dedi. Sürekli oyun, eğlence, spor, aktivite... Hangi çocuk böyle mutlu olmaz ki?
Bizler çocuklarımızı ve de başkalarının çocuklarını coşkuyla seviyoruz. Hollandalılar bizim gibi değiller ama esas fark, çocuklarına ve başkalarının çocuklarına saygı gösteriyorlar. Çocuğun birey olarak saygı gördüğü bir toplumda yetişmesi kıymetli bir deneyim.
ÇOCUK ADINA KONUŞMAK SÖZ KONUSU DEĞİL
Meyal Üler, 41, yazılım mühendisi
Kızım 4, oğlum 8 yaşında. Burada özgüvenli çocuk yetiştiriyorlar. Onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek yerine, nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda yön gösteriyorlar. Çocuklar birey olarak hayatın içinde. Aşı bilgilendirmesi mektupları evimize onların adına geliyor mesela.
Türkiye’deki veli görüşmelerinde öğretmenler genelde veliye sorar, çocuğa sormaz. Ama burada araya girip çocuğun yerine cevap vermeye kalktığınızda “Ben ona sordum” diyorlar. Çocuk adına konuşmak söz konusu değil.
Veli görüşmesine gittiğimizde derslerden bahsediyorlar ama diğer çocuklarla olan ilişkisinden, sınıfta nasıl davrandığından, duygusal açıdan sıkıntısı olup olmadığından da bahsediyor, olaylara verdikleri tepkileri anlatıyorlar.
Dersler bittiğinde, okulun yanında bir yerde öğretmenler bekliyor. Çocuk önce öğretmenin yanına gidiyor, elini sıkıyor, sonra onu alacak kişinin yanına geliyor. Bizimki ilk zamanlarda haldır huldur yanımıza koşuyordu ama öğretmeni onu hemen geri çağırıyordu. Çocuklar böyle böyle toplum içinde davranmayı öğreniyor.
Eğitimin dışında sosyal imkânlar çok fazla ve bunlar için korkunç ücretler ödenmiyor. Okul da bunu çok destekliyor. Okul sonrası ailelerin de katıldığı aktiviteler düzenleniyor, çocukların aileleriyle vakit geçirmesi önemseniyor.