Güncelleme Tarihi:
ANADOLU EFES KOÇU ERGİN ATAMAN
EuroLeague, 2020’de pandemi sebebiyle iptal edilince çok sinirlenmişti. “Sezonun neredeyse yüzde 80’i tamamlanmıştı” diyordu. ‘The Last Dance’deki Michael Jordan cümlesi gibi: “Ve bunu kişisel algıladı...” İki sene üst üste kupayı Türkiye’ye getirdi. Hem bu tarihi başarıyı sorduk hem de şunu: “Göğsümüzü gere gere ‘Spor ülkesi vatandaşıyım’ diye dolaşmamızın zamanı gelmedi mi?”
* Ağustos 2020’de biyografi kitabınızı konuşmak için buluştuğumuzda “EuroLeague’in iptal edilmesi spor tarihinde bir takıma yapılan en büyük haksızlık” demiştiniz. Haksızlıklar sizi kamçılıyor mu?
Evet. En tahammül edemediğim olay haksızlığa uğramak. Benim için ‘çok agresif, gergin’ derler. Ben haksızlığa uğradığım zaman canavara dönüşürüm. Haksızlığa uğrayıp hiçbir şey yapamamak da beni iyice hırslandırır. O dönem benim için bir kâbustu. Çünkü bu dört yıllık dönemin en iyi sezonuydu o. Hiç maç kaybetmiyorduk ve her takımı 20-30 sayı farklarla mağlup ediyorduk.
* 2021’de ya da bu sene şampiyon olan takımdan daha mı iyiydi?
Çok daha iyiydi. EuroLeague’in galibiyet rekorunu kırmıştık. 28 maçın 24’ünü kazandık. Bu sene şampiyon olduk ama sanırım 15 mağlubiyet filan aldık. Bu nedenle çok hırslandım. Bunu motive olmak için bir araç gibi kullandım.
* Peki, bu sene...
Bu seneki hırsımın nedenleri başka. Bu sezona çok iyi başlamadık açıkçası. Hem ülkemizde hem de yurtdışındaki herkes “Bu takım misyonunu tamamladı, Ergin Ataman’ın sistemi çöktü” diye düşünüyordu. Bu kez de bunlara cevap vermek istedik.
* Sizin hırsınız takıma nasıl yansıyor?
Zaman zaman tatlı sert, bazen çok sert ya da yumuşak… Tüm bunlarla bir denge kuruyorum. Dört yıldır birlikte yaşadığımız için samimiyet de var. En önemlisi, ilişkiler gerildiği zaman bu durumu yönetebilmek. Nasıl bir baba hata yaptığı zaman oğlunu azarlarsa bizde de öyle oluyor.
* Final maçındaki bir molada daha iyi savunma yapmaları için güzelce haşladınız sporcuları. Kameralara da yansıdı… Ama belki de bu sayede 60 sayının altında kaldı Real Madrid.
Final Four’da iki önemli hücum oyuncumuzu kullanamadık. Krunoslav Simon ve Rodrigue Beaubois… Hücum gücümüz geçen yıla göre düştü. Bu nedenle sistemi biraz değiştirdik, kazanmak için daha sert savunma yaptık. Maçın içinde savunma gücü düşünce takımı uyandırmak için biraz sertleştim.
* Geçen hafta Türk sporu için tarihiydi. Basketbolda, voleybolda, boksta... Bunun bir parçası olmak sizin için ne kadar kıymetli?
Çok. Bir kere 19 Mayıs haftası... Tam o gün Yunanistan’dan Olimpiakos’u mağlup ettik. Belgrad’da 12 bin Yunan seyirci vardı, Kızılyıldız taraftarı da onlara destek verdi. Sanki Atina’da oynuyorduk... Türk seyircisi takımlarının Avrupa’da güç göstermesinden çok mutlu oluyor. Tabii yabancıların zaman zaman bize yukarıdan bakma huyları var. Spor, buna cevap vermek için en güzel araç. Bu nedenle müthiş bir haftaydı.
ANADOLU EFES’İN İKİ YILDIZI ANLATIYOR:
VASILIJE MICIC: ‘Peri masalı gibiydi...’
* Çok mutluyum. Hem bireysel olarak ben hem de takım olarak önemli bir zafer kazandık. Heyecan yatıştıktan sonra başarının önemi daha iyi anlaşılıyor. Sırada Türkiye Ligi var.
* Belgrad’da olmak harikaydı. Maçlar çok ilginçti bence. Hele yarı finalin son saniye basketiyle bitmesi… Tarihi bir Final Four oldu. Bir anlamda peri masalı gibi…
* En başından beri bu takımla çok özel bir şey inşa ettik. Dört yıldır birlikteyiz. Herkes çok mutlu. Avrupa’da bunu başarmak zordur,
iki seneden sonra başka takıma geçilir genelde. Her oyuncunun büyük bir katkısı var başarılarda.
SHANE LARKIN: ‘Bayrakla tur atmayı çok istemiştim’
*Başarının sırrı aile gibi hareket etmek. Günün sonunda birbirimiz için savaşıyoruz, ‘Bu kupayı, bu adam için kazanmalıyım’ diyoruz. Koç EuroLeague’in gördüğü en iyi takımlardan birini yarattı.
* Eylüldeki Basketbol Avrupa Şampiyonası için çok heyecanlıyım. Ergin Hoca orada da koçum olacak. Genciz ama iştahlıyız. Hedefimiz madalya almak.
* Geçen sene malzemecimiz Türk bayrağını omzuna alıp sahada tur atmıştı. Bayrağı alamadım. Bayrakla fotoğraf çektirmek istiyordum çünkü benim
Türk vatandaşlığıyla ilk başarımdı. Ama bu sene kazanınca hemen Türk bayrağını istedim. Türkiye benim ve kariyerim için çok önemli. Her zaman minnettar olacağım.
VAKIFBANK KAPTANI MELİS GÜRKAYNAK
‘Son yıllarda her şey değişti; voleybola ilgi ve sevgi çok arttı, devam da edecek’
Türkiye’de hiçbir takım sporcusuna nasip olmayan 26 kupalı muhteşem kariyerini geçen pazar kaldırdığı Şampiyonlar Ligi kupasıyla noktaladı VakıfBank kaptanı Melis Gürkaynak... Sıcakkanlı, alçakgönüllü, güler yüzlü ve duygusal yapısıyla camianın en sevilen sporcularından biriydi. Jübile günü yaptığı konuşmayla takım arkadaşlarını, yöneticilerini ve basın mensuplarını ağlattı.
* 32 yaş jübile yapmak, emekli olmak için erken değil mi?
İki-üç sezon daha başka takımlarda oynayabilirdim ancak ben bunu istemedim. Bu profesyonel bir karar da olmayabilir. Ben voleybolu çok seviyorum ancak VakıfBank’ı daha da çok seviyorum. Hep VakıfBank için ‘ailem’ diyorum. Bunu öylesine söylemiyorum. Başka bir takıma gitsem mutlu olmayacaktım. Bundan emindim. Bu nedenle sporculuk kariyerimi de burada noktalamak istedim. Hayatımda voleybolla ilgili hatırlamak istediğim tek şey VakıfBank olsun istedim.
* Jübile gününde “Çok üst düzey bir oyuncu değilim ama bu kulüp bana o kadar iyi davrandı ve değerli hissettirdi ki büyük bir teşekkür borcum var” dedin ve herkes ağladı...
Basın toplantısında başkanımız Abdi Serdar Üstünsalih benim hakkımda övgü dolu sözler söyleyince çok duygulandım ve hazırladığım konuşma yerine tamamen içimden gelenleri söylemek istedim. Aslında bu kadar muhteşem bir sezonu tamamladığımız toplantıda kaptan olarak takım hakkında konuşmak ve kazandığımız 5 kupadan söz ederek konuşmamı tamamlamak istiyordum. Basın toplantısında yıllardır tanıdığım herkesi karşımda görünce sadece ne hissediyorsam onu söylemek istedim. Aslında biraz da üzüldüm çünkü kimsenin duygulanmasını, ağlamasını, üzülmesini istemiyordum. Bazı oyuncular vardır, sahada yaptıklarıyla efsane olurlar. Ben öyle bir oyuncu olamadım. Ama VakıfBank’ın bana verdiği değerle önemli bir oyuncu oldum. Bunu da dile getirmek istemiştim.
* Nasıl başlamıştın bu spora?
Boyum yaşıtlarıma göre uzun olduğu için eski tenisçi babam voleybola yatkın olduğumu düşünüp beni önce semt takımına, ardından da Ankara’ya, VakıfBank altyapısına götürdü.
* Gelişmende kimler etkili oldu?
Hep çok değerli insanlarla çalıştım. Ankara’daki birçok sporcunun kariyerine etki eden Ali Öztürk’ün çok katkısını gördüm ama eski milli voleybolcu olan Zeycan Acar benim için önemli. 15 yaşındayken VakıfBank’a, İstanbul’a geldim. Hocam önce Suphi Doğancı oldu. Neriman Özsoy, Naz Aydemir gibi çok sayıda üst düzey voleybolcuyu yetiştiren Mehmet Bedestenlioğlu’nun bende yeri çok ayrıdır. Benim orta oyuncu olmamı sağlayan isim de odur. Ve 2009’da hocam olan Giovanni Guidetti... Beni A takıma o aldı. Onun sayesinde çok büyük başarılar yaşadım.
* Hiç unutmayacağın maçları sorsak...
2011’deki ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğumuzu unutamam. İlk kez bir Türk takımı Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. O zaman için çok da beklenmeyen bir başarıydı. Favori değildik ve ev sahibi Fenerbahçe’ydi. O sezon çeyrek finalde Eczacıbaşı’na karşı oynadık. Bu iki maçta da Giovanni bana şans verdi ve benim servislerimden gelen sayılar maçın kırılma anlarını yarattı.
BUSE NAZ ÇAKIROĞLU
(Fenerbahçeli milli boksör)
‘Başarıların devamı gelecek, önyargıları yıkacağız’
İstanbul’da düzenlenen ve 22 Mayıs’ta sona eren Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nda 5 altın, 2 bronz madalya kazandık. Ayşe Çağırır, Buse Naz Çakıroğlu, Hatice Akbaş, Busenaz Sürmeneli ve Şennur Demir altın madalyaya ulaştı. Sema Çalışkan ile Elif Güneri ise bronz madalya aldı. Takım halinde de şampiyon olan sporculardan Çakıroğlu ile konuştuk.
* Olimpiyat Oyunları’ndaki başarıdan sonra bu şampiyonaya hazırlanma konusunda motivasyon anlamında bir zorluk yaşadınız mı? Yoksa aksine motive olmak daha mı kolay oldu?
Olimpiyatlardan sonra tekrar dünya şampiyonası için hazırlanmak sporcular için zordur. Aynı motivasyonu tekrar sağlayabilmek kolay olmuyor. Ama burada beni motive eden en büyük etkenlerden biri ev sahibi oluşumuzdu. Kendi ailemin ve sevdiklerimin önünde ringe çıkacak olmak beni aylar öncesinden heyecanlandırmaya başlamıştı.
* Müsabakalardan önce heyecan var mıydı? Rahatlamayı nasıl başarıyorsunuz?
Çok tecrübeli bir sporcu da olsanız, heyecan mutlaka oluyor. Bu gibi durumlarda antrenörüm ve psikoloğumla konuşmayı tercih ediyorum. Ama tabii burada tatlı bir heyecan vardı. Bu heyecan bizi bir an önce ringe çıkmak için çok fazla tetikledi.
* Türkiye’nin boks branşındaki bu başarısı kadınların boks yapmasıyla ilgili önyargıları yıkıyor mu? Ne düşünüyorsunuz?
Evet, kesinlikle bu tip algıların yıkıldığına inanıyorum. Günden güne boksa ve kadın boksuna ilginin arttığını da görüyoruz.
* Türkiye’nin gündeminde genellikle futbol var ama futbol dışındaki neredeyse tüm branşlarda tarihi başarılar yakalıyoruz. Bu durum sizi üzüyor mu?
Aslında bu sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun değil, tüm dünya genelinde var. Bu tabii ki bizi üzüyor ama yavaş yavaş bu algıyı da kırmaya başladığımızı düşünüyorum. Kadın boksu, güreşi, kadın voleybol takımlarımızın başarıları gösteriyor ki çok büyük işler yapmaya başladık. Bunun da devamının geleceğine inanıyorum.
* Size özendiği için boksa başladığını söyleyen gençlere denk geldiniz mi? Onlara ne tavsiye ediyorsunuz?
Sosyal medyadan çok fazla mesaj alıyorum bu konuyla alakalı. Günlük hayatta da boksa başlayan çok fazla çocuk olduğunu öğreniyorum. Farkında olmadan yön veriyoruz gençlere. Onlara vereceğim tavsiye, işlerini severek ve keyif alarak yapmaları. Bu sürecin zorlu olduğunu ama zamana yaydıklarında ve keyif alarak yaptıklarında sonuca ulaşacaklarını söyleyebilirim.
‘Kadından boksör olur mu dediler, şimdi tebrik ediyorlar’
Eyüp Gözgeç Türkiye Boks Federasyonu Başkanı
Türkiye’de spor eşittir futbol sonucu çıkıyor. İnsanlar futbola koşuyor. Her seferinde de evlerine mutsuz dönüyorlar. Parapul onlarda ama ne dünyada ne de Avrupa’da ses getiriyorlar. Bizim özümüze dönmemiz lazım. Futboldan kopalım demiyorum ama futbolcuyu kendimiz yetiştirelim. Yıllardır başarı yok. Galatasaray’ın bir UEFA kupası var, onunla yatıp onunla kalkılıyor. Yakaladığımız başarılar gençlerin boksa yönelmeleri konusunda özendirici oluyor. Özellikle kadınlardan çok olumlu tepkiler alıyoruz. Kadın sporcuların sayısı geçmişe oranla hızla artıyor.
Türkiye’de de öyle... İlk başlarda ‘Kadınlardan boksör olur mu’ diyenler şimdi bizi tebrik ediyor. Bütün kadınları salonlara çağırıyoruz. Boks sporu 10-11 yaşında başlar. İlkokuldan sonra bütün gençlerimiz spora başlasın. Kendi anatomik yapılarına uygun bir dalı seçsinler.
‘Futbol, Türk sporunun şımarık çocuğudur’
Attila Gökçe, spor yazarı
Futbol popüler. Dünyada en çok takip edilen oyun. Popüler kültüre dahil olduğu zaman pop müzikten futbola kadar, hemen her şey kalitesini biraz kaybeder. Pazarlaması kuvvetli ama kalitesini zor koruyan ürünler... Özellikle futbol Türkiye’de çok kötü yönetiliyor. Futbol üzerine günde 10-12 saat program yapılıyor. 5 saniyelik bir hakem kararı için ‘Kırmızı mıydı sarı mıydı’ diye günlerce tartışılıyor. Bu tartışmalar insanların merakını kışkırtabilir, reyting rekorları da kırabilir. Ama oyuna baktığınız zaman kalite üreten bir şeyle karşılaşmıyorsunuz.
Gerçek sporseverler futbolla birlikte diğer branşları da izliyorlar. Ve bu branşlar Türkiye’de süratle gelişiyor. Çünkü kurumsallaşıyorlar; para, akıl ve organizasyon çok büyük emeklerle devreye giriyor. Futbolda bu yok; çok bilinen, 35 yaşında bir yıldızı getirdiğiniz zaman büyük iş yapmış oluyorsunuz! Futbol, Türk sporunun şımarık çocuğudur. Haylazdır, tembeldir… Küçücük başarıları aylarca alkışlanır. Büyük yıldızlar yaratmış oluruz böylece ama hayal kırıklıklarından da kurtulamayız. Türk sporunun unutulmayacak başarılara değil; unutulacak, sıradanlaşmış, istatistiğe dönüşmüş başarılara ihtiyacı var. Bir Almana UEFA kupasını kazanmış Alman takımlarını sorsan size doğru bir liste veremez. Ama Türkiye’de Galatasaray’ın aldığı UEFA kupasının 22’nci yılı kutlanıyor. Çünkü devamı yok.