Güncelleme Tarihi:
Geçen yıllarda satranç turnuvalarında tanıştığımız üç arkadaşımız vardı... Yurdun başka yerlerinden katılım olan böyle etkinlikler, kör camiasının bütünleşmesini sağlıyor. O arkadaşlarım hep İstanbul’a gitmek ve Üsküdar’da gezmek istediklerinden bahsediyorlardı. Bu ara işler biraz hafif, birkaç gün de iznim olunca davet ettik; Üsküdar’da yaşayan başka bir kör arkadaşımla. Pazar kahvaltısıyla başlayan bir de gezi planı hazırladık. Erken sayılabilecek bir saatte buluştuk. Marmaray’ın meydan çıkışında birbirimizi bulup toplanmak biraz zor ve komik oldu. Ayrı ayrı gelen beş kişi telefonda konuşarak, etrafımızdaki sesleri anlatarak buluşmayı başardık.
Ayaküstü hoşbeşten sonra, maske tamam olsa da kol kola girdiğimiz için sosyal mesafeyi koruyamadan, daha önceden bildiğimiz bir mekâna gittik. Bizi tanıyan garson, uygun bir masaya oturttu; çaylar, menemen, kahvaltılıklar... Neşe içinde yemeğimizi yerken garson geldi, “Bir foto alabilir miyim? Çok neşelisiniz” dedi. “Al ama bir yerde izinsiz paylaşma” dedim. Bu konu çok önemli, etrafımızda olanları duyuyoruz ama kim, bizimle ilgili ne yapıyor tam olarak bilemiyoruz. Güzel bir poz verdik, kahvaltı bitti, bir sonraki durağımıza yola çıktık...
Sahilde yürürken baston kontrolünü arkadaşıma bırakıp telefonumdan navigasyon başlatmaya çalışırken bir ses duydum: “Bak beşi birden kör olmuşlar. Dur dur bir resimlerini çekelim!”
Unutmayın ki bizim sadece gözümüz görmüyor, kulaklarımız duyuyor! Hemen o kişilere dönüp fotoğraf çekmemelerini, böyle bir şey için izin istemeleri gerektiğini kısaca anlattık. Özür dilediler. Hep birlikte bir selfie yaptık ve yola devam ettik. Yol boyunca da “Kim bilir kimler, nerelerde, hangi halimizin fotoğrafını çekmiştir acaba?” diye konuştuk. O gün buna benzer birkaç girişimle daha karşılaştık. Arkadaşlarımdan biri “Demek ki büyük şehirde daha popülermişiz!” dedi, gülüşerek bir sonraki buluşmamızı planladık.