İstanbul’dan, Anadolu’nun her köşesinden, Avrupa’dan on binlerce taraftar akın etmeden hemen önce indik Trabzon’a. Uçakta yer bulabildiğimiz, o cumartesi günü oynanacak şampiyonluk maçından önce şehre ayak basabildiğimiz için çok şanslıydık. Hiçbir fikrimiz olmasa bile anlayabilirdik, bu şehir büyük bir hazırlığın içinde... Coğrafyayı çok seven fırtınalardan biri koptu kopacak sanki...
Az değil, Trabzon şampiyonluk kutlamak için tam 38 yıldır bekliyor.
Atatürk Meydanı günlük işlerine formasını giyip giden Trabzonlularla dolu... Her yerde bayraklar, her muhabbette heyecan. Belki de ilk şampiyonluğu kazandıkları 1975-76 sezonundaki gibi zaman öldürmekte zorlanıyorlar. O yıl inanılmaz bir öyküye imza atmışlardı. Bu yörenin yetiştirdiği teknik direktör ve futbolcularla İstanbul takımlarının hegemonyasını yıkıp şampiyon olan ilk Anadolu kulübü olarak tarihe geçtiler. Devamı da geldi... Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer gibi efsanevi spor adamları ve altyapıdan yetişen futbolcularla uzun süre ligi domine ettiler. Son olarak da 1983-84 sezonunda mutlu sona ulaştılar. Tüm şehir o sevinci tekrar yaşamak için bekliyordu. Güneş alçalınca iftar telaşı başlıyor. Meydan sakinleyince de bir TIR yanaşıyor. Şampiyonluk maçını stadyumda izleyemeyecek olanlar için dev ekranlar, ses sistemleri kuruluyor. Evet, hepimizin izlediği, dünyaya yayılan o ‘tekno parti’ bu meydandaydı... O günün sabahında “Biz şampiyonluk nasıl kutlanır, onu bile bilmiyorduk” demişlerdi. Dillere destan bir şekilde kutladılar. Nasıl hazırlandıklarını, şampiyonluğun onlarda yarattığı duyguları ben anlatayım...
“Galip gelseler de kadınlar fırça atardı, ‘Utanmadınız mı gol yemeye’ diye...”
Trabzon’un Atatürk Meydanı’ndan Maraş Caddesi’ne doğru ilerledikten sonra yokuş aşağı inip sola kıvrılan kalabalığı takip ettikçe Trabzonspor’un kalbinin attığı bir sokağa ulaşıyoruz. Tezgâhlarda atkılar, bayraklar, takımın renklerini ihtiva eden her çeşit ürün… Burası Kemeraltı Çarşısı… Bizim gibi meydan tarafından başlarsanız kuyumcularla, zincir mağazalarla karşılaşırsınız ama biraz ilerisi sanki İstanbul’un Mahmutpaşa’sı…
Genç takımla çekilen fotoğrafını (altta) bana gösterirken Abdullah Beşir’in (üstte) sesi değişiyor.Şampiyonluk, bayram telaşıyla birleşince ticaret canlandı. İsmail Çetin Öztürk (en sağda) ayaküstü bordo-mavi bir gömlek sattı.‘Bu sevgi sayesinde...’
Bana burada mihmandarlık edecek, Trabzonspor Divan Kurulu üyeliği için gün sayan İsmail Çetin Öztürk’ün dükkânına uğrayacağım, o da beni Trabzonspor’un efsanevi yöneticilerinden birine, Abdullah Beşir’e götürecek. Bana Kemeraltı’nı anlatırken şöyle demişti zaten: “Buradaki esnaf Trabzonspor’un kuruluşunda etkili olmuştur. Ahmet Suat Özyazıcı bunlardan biridir. Dükkânının numarası 6’dır, eski nalburlardandır. Şimdi de oğlu işletiyor. Abdullah Beşir de eski bir Kemeraltı esnafıdır.”
Öztürk, dükkândaki müşterisine bordo-mavi bir gömlek satıyor, sonra Abdullah Beşir’in eski terzi dükkânına gidiyoruz. Beşir’in Trabzon için önemi sadece Trabzonspor’la sınırlı değil. Onunki altyapıya, amatör spora adanmış bir ömür. Karadeniz Teknik Üniversitesi Spor Kulübü’nü senelerce yönettikten sonra İdmanocağı’nın kurulmasını sağlamış, ardından da Trabzonspor’da yöneticilik yapmış. Altyapı sorumlusu olduğu dönemde genç takımla çekilen fotoğrafını bana gösterirken enerjisi yükseliyor, sesi değişiyor. “Trabzonspor’u Trabzonspor yapan neydi” diye soruyorum, anlatıyor: “Bu şampiyonluğun ilk şampiyonluklarla benzerlikleri var ama o zamanki kadronun neredeyse tamamı Trabzonluydu. 2-1 ya da 3-1 galip gelseler bile Faroz’a gittikleri zaman kadınlar balkona çıkıp fırça atıyormuş ‘Utanmadınız mı gol yemeye’ diye...”
Bayrak satıcıları çoktan mesaiye başlamıştı. Trabzonlular günlük işlerine formalarını giyip gidiyor. Trafik lambaları zaten çoktan hazır! ‘Tugay bu sokakta oynardı’
Aklım Trabzonspor’un ilk şampiyonluğunda. “Nasıl kutladınız” diye soruyorum. Beşir “Sabaha kadar içtik” diyor muzipçe, eve at arabasıyla taşımışlar. “E, bu sefer…” diye araya girince “Şimdi yasak” diyor: “Doktor oğlum geldi, bir şişe içkimi aldı götürdü. Artık maça da gitmiyorum. Seyirciye de biraz küskünüm. Futbolcu topu ayağına alır almaz hemen küfür kâfir! Bir gün dayanamadım, dedim ki: ‘Devre arasında seni alıp o futbolcunun yanına götüreceğim, yüzüne de söylersin’. ‘Olur mu hiç’ diyor.”
Bu şehirde Trabzonspor’un başarıları kadar gurur duyulan bir şey varsa o da bu şehirden yetişen futbolculardır. Bahsi açılınca Beşir “Hâlâ futbolcu olmak isteyen çok uşak var ama eskisi gibi değil tabii. Neden? Kulüp çocuklara sahip çıkamıyor. Biraz palazlanan da hemen diğer illere kaçıyor” diyor. Karşıdaki dükkânın sahibi Bayram Yıldırım söze giriyor: “İstanbul’dan farklı görüyor olabilirsiniz ama Trabzon’da çok fazla sosyal olanak yoktur. Gençliğimizden beri tutkumuz Trabzonspor’dur. Gençler için futboldan başka hiçbir şey yok! Abdullah Abi daha iyi bilir. Galatasaraylı Tugay (Kerimoğlu) işte tam bu sokakta futbol oynardı küçükken. 1-1.5 saat oynar, bakkaldan soğuk bir şey alıp içer ve basketbol oynamaya giderdi. Buradaki seyirciler, ben de dahil olmak üzere, futbolcu âşığıyız. Bu sezonun yıldızlarından Abdülkadir Ömür… Bizim komşu köyden… Çok iyi bir ailenin çocuğu. Trabzonspor hâlâ buranın gençleri için bir umut. Kendi takımını şampiyon yapma hayaliyle yaşarlar.” Abdullah Beşir’e unutmadığı futbolcuları sormasam olmaz. Biraz düşünüyor ama üç isimlik bir liste sayıyor: “Akrep Celal, Ali Kemal Denizci, Hami Mandıralı…”
Geçen haftaki kutlamalar büyük ses getirdi. Dünya futbolunun çatı organizasyonu FIFA’nın Twitter hesabından paylaştığı video yaklaşık 12 milyon kez izlendi.Trabzonspor önümüzdeki iç saha maçını (Altay) İstanbul’da oynamak istiyor. Kupa töreniyse bu maçtan birkaç gün sonra yine Trabzon’da olacak.Başkanlara, futbolculara çorap ören Hemdiye Nine
Şehri ve Trabzonspor’u yakından tanıyanlar Hemdiye (Asan) Nine’ye aşinadır. Ben şans eseri karşılaştım. Sabah erken saatlerde bir kahvecide etrafı izliyordum. Gelip yanımdaki masaya oturdu.
Hemdiye Asan 90 yaşındaHemdiye Nine, Trabzonspor’un kurulduğu 1967’den beri takımın sıkı bir taraftarı. Vefat etmeden önce eşiyle gidermiş maçlara. “Eşim maçlara giderken beni de götürürdü. Annem duyarsa bize kızar, bizle kavga eder diye baca tütsün de bizi evde sansın diye sobaya odun atardık” diyor. Eşini kaybedince de vasiyetine uyup her maça gider olmuş. Ancak bir süredir gitmiyormuş. Ama gelen-giden başkanlara, futbolculara bordo-mavi çorap örmeye devam ediyor. “Şimdiye kadar kimlere çorap hediye ettiniz” diye sorunca başlıyor bir solukta saymaya… Nereden baksanız 40-50 isim. En son Caleb Ekuban’a örmüş, başkan Ahmet Ağaoğlu’na vermiş. Sonra Ekuban’ı şehrin meydanında görünce yanına gidip sormuş: “Çorap geldi mi?” Ulaşmadığını öğrenince Ağaoğlu’na hesap sormaya karar vermiş. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da bir çorap ördüğünü anlatıyor. “Bordo-mavi mi ördünüz” diyorum, “Hayır” diyor: “Lacivent. Yanına sarı koymadım, kıskandım. Biliyorum, o Fenerbahçeli ama takım tutmaması lazım. Kendisine de söyledim.”
Trabzonspor’un iki efsanevi teknik direktöründen biri olan Ahmet Suat Özyazıcı... 1975-76, 1976-77, 1979-80, 1983-84 sezonlarında şampiyonluk yaşadı. Geçen günlerde 86’ncı yaşını kutlayan Özyazıcı’yı evinde ziyaret ettik. Bayram ve şampiyonluk telaşı aynı anda yaşanıyordu. Bordo-Mavili ekibin diğer efsanevi hocası Özkan Sümer ise maalesef Trabzonspor’un tekrar şampiyon olduğunu göremedi. 1978-79 ve 1980-81’de takımını şampiyon yapan Sümer 22 Aralık 2020’de vefat etti. Ali Kemal Denizci: ‘Biz şampiyonluklara alışığız, ben gençler için çok istedim’
Şehrin önde gelen spor insanlarından Abdullah Beşir unutamadığı futbolcular arasında onun da adını sayınca Ali Kemal Denizci ile buluşmak için Trabzon Futbol Akademisi’nin yolunu tuttuk. Zaten şehre gelmeden kendisini aramış, röportaj talebimizi iletmiştim. Ali Kemal Denizci bu şehirde, hatta o ünlü mahalle Faroz’da doğmuş bir futbol efsanesi, ilk şampiyon kadronun yıldızlarından biri. Trabzonspor’un ardından hem Fenerbahçe hem de Beşiktaş’ta futbol oynadı, hatta Siyah-Beyazlı ekiple de şampiyonluk sevinci yaşadı... Bu nedenle olacak şehirdeki sabırsızlığın aksine Denizci çok rahat, mağrur bir şekilde bekliyor kupanın şehre gelmesini...
Sahil Yolu’ndaki Kalamış Restoran’ın duvarında Denizci’nin Franz Beckenbauer ile mücadele ederken çekilmiş, imzalı bir fotoğrafı var.
“Heyecanlı mısınız” diye soruyorum. “Heyecan var tabii” diye başlıyor söze. “Ama” diyor: “Biz alışığız şampiyonluklara. Peki, neden bu kadar mutluyum? Çocuklarım, torunlarım, genç Trabzonlular için... Birçok Trabzonlu yıllar sonra bu sevinci yaşadı. Ben onlar için çok istedim bu şampiyonluğu, Faroz sokaklarında top oynayan çocuklar için... Trabzon öyle bir şehir ki, bir maç kazanıyorsunuz herkesin yüzü gülüyor. Kaybederseniz insanların üzüntüsü gözlerinden okunuyor.”
“Rakip takımın kaptanı gelip ‘Ali Kemal, n’olur 2’den fazla atmayın’ derdi. Anlardın kazandığını.”
İlk şampiyonlukları soruyorum, hiç beklemediğim bir şekilde cevap veriyor: “Bana şunu çok söylüyorlar: ‘Trabzonspor yeniden şampiyon oldu. Sizin efsaneniz bitiyor.’ Bitmez. Çünkü o şampiyonluklar bir başkaldırıydı. Bu şehir o yıllarda kendi evlatlarıyla şampiyon oldu. Bir tane yabancı yoktu. Mahalle arkadaşları kendi tuttuğu takımı şampiyon yaptı. Bunun değeri hiç azalır mı? En önemlisi şu: Bir takımda o kentin ne kadar öz evladı varsa o takım o kadar kalıcıdır. İleriye dönük başarı da böyle gelir. Bursa’ya bakın… Şampiyon oldu, sonra küme düştü. Bunun sebeplerini araştırmak lazım. Bu şehir nasıl kalıcı oluyor? Her sene en azından 3 evladı oluyor kadroda, bu sayı 5-6 olunca da şampiyonluk yarışına giriyor. Dedim ya, Faroz’da sokak aralarında top oynayan çocuklar… Onlar bizim en büyük kaynağımız. Altyapı her zaman çok önemli, Trabzon için daha da önemli.”
İlk şampiyonlukların değerinin neden hiç azalmadığı Denizci’nin anlattığı anılarda saklı: “Beni görenler, hâlâ, şu halimle bile ‘Allah’a şükürler olsun. Seni gördüm ya… Gözüm açık gitmeyeceğim’ diyor.”
Denizci’nin gelecek yıllardan tek bir dileği var: “38 yıl… Kolay değil. Ben isterim ki bu sevinç günlük olmasın. Takım hep yarışta kalsın. Bunun için de iyi yönetilmesi şart. Özgüven de çok önemli. Ben size ilk şampiyonluklar nasıl geldi onu anlatayım: 1975’te Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra bir Barış Kupası düzenlendi. Büyük takımlarla katıldık. Onları çok rahat yendik. Kendi aramızda şunu konuştuk: ‘Biz bunları çok rahat yenebiliyoruz. Ligde neden şampiyon olmayalım ki…’ Kendi aranda bunu tartışmak çok önemli. Çıkış da böyle başladı. Özgüven hayatın her alanında çok önemli. Onu yakaladığın zaman önünde kimse duramaz. Rakip takımın kaptanı gelirdi: ‘Ali Kemal, n’olur 2’den fazla atmayın’ derdi. O zaman anlardın maçı kazandığını.”
‘Biz nasıl kutlama yapılır, onu bile bilmiyorduk’
Trabzon, meydanından, Kemeraltı’ndan ibaret değil tabii ki. Kapanan bazı yollar nedeniyle biraz dolaşsak da dillerden düşmeyen Faroz’a doğru çıkıyoruz yola. Fotomuhabiri arkadaşım Levent bir yandan araba kullanıyor ama aklı çekeceği fotoğraflarda. Trafik ışıklarındaki ‘O sene bu sene’ yazısını yakalamak için dörtlüleri yakıp yanaşıyor sağa, çıkıp yarım dakikada dönüyor. Faroz’da fırtına öncesi sessizlik var sanki. Sahil Yolu’ndan Batı’ya doğru gitmeye karar veriyoruz. Akyazı’daki Şenol Güneş Spor Kompleksi’ni sağımıza alıp ilerliyoruz. Akçaabat, Akçakale, Mersin, Fenerköy, Vakfıkebir… İstisnasız her yer bordo-mavi. Vakfıkebir’de, bir vincin üzerinde Vakfıkebir Trabzonsporlular Derneği Başkanı Hasan Bahadır bayrak asıyor. Aslında iki ay önce başlamışlar, “Puan farkı açılınca bayrakları asmaya başladık” diyor. Sadece bu ilçeye 40 bayrak... Devasa bayraklar, neredeyse 10’a 20 metre...
Kemeraltı Çarşısı ve buraya bağlanan tüm sokaklar bordo-mavi bayraklarla süslenmiş.Yenilerden bir tanesi asılıyor, vinç 150 metre gidiyor, iki ay önce asılanın bakımı, onarımı yapılıyor. Sonra biraz daha ilerleniyor, yeni bir bayrak daha asılıyor. Bu esnada karşı apartmanın en üst katından bir yardım ricası geliyor. Çatıda biriken yağmur suyunu tahliye eden, apartman boyunca uzanan borunun bir parçası yerinden çıkmış. Vinç bulvarın karşısına geçiyor, az önce sokakları bayraklarla donatan iple bu kez boru sabitleniyor. Bu iş bitince paydos ediyorlar.
Başkan Bahadır yeryüzüne inince yanına gidiyorum. 38 yaşında, genç bir öğretmen. Birçok işletme bayraklara sponsor olmak istemiş. Tabii böyle olunca bayrakların üzerinde “XXX Ticaret Trabzonspor’a başarılar diler” gibi bir şey yazacak… İstememişler, görüntü kirliliğine gönülleri razı gelmemiş. Sadece ‘Vakfıkebirliler’ yazıyor bayraklarda. Tüm ilçeyi bir araya getirmişler yani. Bu sezon tüm Trabzon’da birlik ve beraberliğin tavan yaptığını anlatıyor: “Belki önceki senelerde taraftarlar arasında semtçilik oluyordu ama bu sene olmadı. Büyük bir birlik, beraberlik vardı. Stadyumda da maraton tribününde 6-7 grup bir araya geldik: Vakfıkebirliler, Trabzonlu Gençler, Vira, Gurbetçi Gençler, Affetmezler, Çılgınlar, Farozlular… Bu birliktelik Abdullah Avcı Hocamızın Riva’da oluşturduğu atmosferle başladı bana kalırsa. Her şeyi önceden planlayıp duygusunu taraftara geçirdi. Taraftar da buna göre hareket etti.”
Bayraklar özenle katlanıyor, vince yükleniyor... Ekip bu işte bayağı ustalaşmıştı. Hasan Bahadır’ın yanında derneğin yönetim kurulu üyesi Yasin Pank var. O, Bahadır’dan da genç. Biz, Trabzonsporluların nasıl takımlarıyla üzülüp onunla sevindiğini konuşurken hiç unutmayacağım bir şey söylüyor: “Biz
şampiyonluk nasıl kutlanır, onu bile bilmiyorduk.” Ama hemen sonra, akıllara
Trabzonspor’un şampiyonluktan birkaç gün önce sosyal medyada paylaştığı Dozer Cemil’li, Eren Bülbül’lü, Kâzım Koyuncu’lu, Mustafa Çelik’li, Nazmiye Nine’li, Özkan Sümer’li ‘Mutluluğa kurşun sıkma’ videosu geldi, nasıl kutlayacağını buldu; “Napolililer gibi kaybettiklerimizle de paylaşacağız bu sevinci” dedi.
(Maradona’lı Napoli, 11 Mayıs 1987’de ilk Serie A şampiyonluğunu kazanınca Napoli mezarlığına ‘Ne kaçırdıklarını bilmiyorlar’ yazan bir pankart asılmıştı.)