“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”

Güncelleme Tarihi:

“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”
Oluşturulma Tarihi: Ekim 13, 2024 07:00

Son günlerde ‘cezasızlık politikası’ tartışılıyor. “Toplumda faillerin cezasız kaldığına dair bir algı mı oluştu, yoksa bu gerçek bir olgu mu” diye kadın hakları savunucularına ve avukatlara sorduk: “Ortada somut bir gerçek var. İşlenen suçlara karşı kanunlarda düzenlenen ceza miktarıyla infaz miktarının (yatarı) farklı oluşu, yani ‘yatarı’nın daha düşük oluşu, cezasızlığın infaz düzenlemelerinden kaynaklandığını gösteriyor.” Peki, neyi değiştirmeli, nasıl önlemler almalı?

Haberin Devamı

Sanki bir şiddet sarmalının içine düşmüş gibiyiz. Biri bitmeden daha da kötüsüyle karşılaşıyoruz. Diyarbakır’da öldürülen Narin Güran (8) olayını çözememişken eşi benzeri görülmemiş bir olayla yüz yüze kaldık. Semih Çelik (19) iki genç kadını feci şekilde öldürdü ve intihar etti. Bu kez incel denen, şiddetten beslenen bir altkültürle tanıştık.

Şiddet dalga dalga büyüyor. Kadın-erkek herkes korkuyor aslında bu şiddetin mağduru olmaktan. Peki, bunlar neden oluyor? Ülkemizde kadına yönelik erkek şiddeti ne yazık ki güncelliğini kaybetmeyen toplumsal bir sorun. Kadına, çocuklara, hayvanlara yönelik şiddet haberleriyle sarsılıyoruz. Bu vakalar sonrası kadınları suçlayarak failleri aklamak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesiyle de yakından ilişkili. Fail erkeklerin cezasız kalması, suçlular ve potansiyel suçluları cesaretlendirirken toplumsal bir güven zedelenmesine de yol açıyor. Sosyal medya ‘Güvende hissetmiyoruz’ diye paylaşım yapanlarla dolu. Artık “Toplumda failler cezalandırılmıyor algısı mı oluştu, yoksa faillerin cezasız kalması gerçek bir olgu mu” konusu tartışılıyor. İşin hukuki yanını avukat ve STK’ların temsilcileriyle konuştuk. Hızla yayılan şiddet dilini Türkiye Şiddetsiz İletişim Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve şiddetsiz iletişim eğitmeni Gizem Alav Şapçı anlattı.

Haberin Devamı

Ve kadına yönelik nefret söylemleriyle gündeme gelen, “Bize kimse bir şey yapamaz” diyen incel’leri mercek altına aldık...

“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”

‘Kadınların istatistiklere indirgenmesi çok acı’

Gizem Coşkunarda - gcoskunarda@hurriyet.com.tr

Kadın hakları savunucusu avukatlar ve sivil toplum örgütleri kadınların, uğradığı şiddete karşı yardım istemeleri gerektiğinde karşılaştıkları tavır ve söylemler nedeniyle çaresizlik yaşadıklarını söylüyor.

‘Asıl nedeni kadın-erkek eşitliğini önlemek’
Yelda Koçak, Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü, avukat

Toplumda kadına karşı suç işleyen failler cezasız kalıyor gibi bir algı oluştu. Aslında suçluların ağır cezalar aldığı da oluyor mu?

Haberin Devamı

Kamuoyunun gücü, yani sosyal medya, kadın örgütlerinin baskısı, siyasetçilerin takibi olmazsa, inanılmaz bir cezasızlık ve ödüllendirmeyle karşı karşıya kalıyoruz. Kamuoyu takibi olunca anında olması gereken cezayı veriyorlar. Kamuoyunun ilgisi azalırsa cezayı bozarak geri gönderiyorlar. Depremde Elbistan’da bizzat yaşadım. Bir partinin yardım merkezine sığınan bebekli bir kadınının kocası peşini bırakmıyordu. Defalarca jandarma ve polisi aradılar ama kimse gitmedi. Biz arayınca işler değişti. Aynı gün işlem yaptılar. Arkadaşlar konuşmalarını duymuş; “Kadın dernekleri konuyu takip ediyor, başımıza iş alırız, mahvoluruz. Gereken yapılsın” diyorlarmış. 

Haberin Devamı

Bu sorumluluk kime ait?

“Kadın örgütleri bu vakayı takip ediyor, gerekeni yapın” deniyor. Bu kadar net aslında. Ama bu devletin sorumluluğu, sivil toplumun sırtına yüklenemez. Öldürülen kadınların sayıları tutulabilir sınırı aştı. Kadınların istatistiklere indirilmesi çok acı.

Kanunlar yetersiz değil diyoruz, peki uygulamada ne gibi problemler var?

Esasında suçluları cezalandıran temel kanunlarımız yeterli. Ama son 5-6 yıldır çıkarılan yargı paketlerindeki infaz düzenlemeleriyle bu verilen cezalar ‘yatar’a düşürülüyor. Artık “Yatarı ne kadar” diye bir kavram var. Cezası ne kadar diye bakmıyor artık failler. ‘Yatarı ne kadar’ diye düşünüyor. Bakmayın TCK’da ağırlaştırılmış müebbet 15-20 yıl dendiğine. Suçlu “3 yıl yatar, çıkarım” diyor. İnfaz düzenlemelerinin sonucu bu cezasızlık politikası.

Haberin Devamı

İnfaz düzenlenmeleri neye sebep oluyor?

Yapılan infaz düzenlemesinde, denetimli serbestlikle salıverilme, COVID affıyla salıverilme, açık cezaevine geçirilme, birinci tekerrürde yatarının 1/3 olması gibi durumlar var.
9. Yargı Paketi’nin taslaklarında ikinci tekerrürde bile salıverilme koşulları düzenlendi. İkinci tekerrür ne demek biliyor musunuz? Aynı suçu üç defa işlemek demek. Birincide işliyorsunuz, sonra bir daha işliyorsunuz, birinci tekerrür oluyor. Üçüncü kez işliyorsunuz, ikinci tekerrür oluyor. Bunu yapanı bile salmak istiyoruz.

“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”

Neden?

Asıl neden kadın-erkek eşitliğini önlemek. Bu bir politika, bir zihniyet meselesi. Ne zaman ki kadın-erkek eşitliği aleyhine, 6284 sayılı kanun aleyhine söylemler aktarılıyor, kadın cinayetleri artıyor. Her şey aslında ortada. Cezasızlık da dillendiriliyor ama bu bir algı değil, somut bir gerçek. İşlenen suçlara karşı, kanunlarda düzenlenen ceza miktarıyla infaz miktarının farklı oluşu, yatarının daha düşük oluşu, cezasızlığın infaz düzenlemelerinden kaynaklandığını gösteriyor bize.

Haberin Devamı

‘Eğitim almış polislerle görüştürülmeli’

Canan Güllü, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı

Gerekli cezaların verildiği durumların duyulmamasında medyanın fikri takipte yetersiz kaldığını düşünüyor musunuz?

Fikri takip konusu, medyanın da es geçtiği bir konu. Fail ne kadar ceza aldı, hâlâ içeride mı diye araştırıp fail hakkında yazmak yerine maruz kalan odaklı haberler üzerinden reyting düşünülüyor. Ayrıca İnfaz Yasası’nın yarattığı deformasyon ortada. Bu arada kadın şiddeti uygulamış ve cinayet işlemiş kişilere açık cezaevi izni veren hâkim kararları var. ◊ Kolluk kuvvetlerine kadına yönelik şiddet konusunda eğitim verilmişti...

Birleşmiş Milletler fonuyla kolluğa verilen eğitimlerden sonra tayinle asayişe ya da pasaporta gönderilen eğitimli polis arkadaşlar oldu.  Oysa şiddet veya cinsel saldırıya maruz kalan kişi, kadına yönelik şiddet hakkında eğitim almış polislerle görüştürülmeli.

Hatta bu memurlar mümkünse kadın olmalı. Çünkü fail erkek olduğu için zedelenen güveni onarmak konusu da polisi zor durumda bırakıyor. Kolluktaki aile içi şiddet bürolarının çokyönlü beslenmesi ve sürdürülebilir bir görev olarak görev yerlerinin de değişmemesi gerekir.

‘Maruz kaldıkları davranışlar, söylemler nedeniyle yardım aramaktan vazgeçiyorlar’

Filiz Budak, uzman psikolog danışman

◊ Kadınların yardım ararken veya sonrasında maruz kaldığı tutum, söylem ve davranışlar, yaşadıkları etkilenmeyi daha da arttırıyor veya bir sonraki sefer öğrenilmiş çaresizlik hissiyle yardım aramaktan vazgeçmelerine neden oluyor.

◊ Bu söylemler kolluk kuvvetleri, jandarma, polis gibi yetkili bir merciden geldiğinde devlete ve topluma karşı güven hissi zedeleniyor. Doğru yaklaşım, bildirimde bulunulan ilk kişinin, bu bir doktor veya polis olabilir, ifadeyi alacak doğru kişiye yönlendirene kadarki süreçte hikâyeyi tekrar tekrar anlatması için maruz kalanı zorlamamasıdır. İfade ilk ağzından çıktığı şekliyle mümkünse bir kez alınmalı ve detaylı not alınmalı.

◊ Ailelere görev düşüyor. Genellikle fiziksel şiddet aile üyelerinin veya başka gözlemleyenlerin kolayca algılayabileceği belirtiler gösterebilir. Zaman kaybetmeden yetkililere bildirme konusunda maruz kalan kişiyi cesaretlendirmek gerek.

◊ Aile içi fiziksel ve cinsel şiddet, şiddet türleri arasında en yaygın olanıdır. Genellikle aile üyeleri suçlu aile bireyini koruma amaçlı durumu örtbas etme eğiliminde olabilir. Kişi bizimle bilgi paylaşıyorsa, suçlu tanıdığımız biri bile olsa “O öyle bir şey yapmaz, aslında seni çok seviyor, yanlış anlamış olabilir misin” gibi söylemlerden uzak durmak gerek.

‘Cezaevinde rehabilite edilmeyenlerin çıktıktan sonra birer suç makinesine dönüştüğünü görüyoruz’

Aslı Karataş, avukat

Kadın cinayetlerini ve kadına yönelik erkek şiddetini durdurmak için yasaları uygulamanın yanı sıra ne yapmak gerekiyor?

Etkin kovuşturma ve cezalandırma atılması gereken önemli adımlardan biri ama tek başına bir etken değil. 6284 sayılı kanun şiddetin nasıl önlenebileceğinin yol haritasını ayrıntılı şekilde gösteriyor. Eşitlik yoksa şiddet vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin kreş eğitiminden başlayarak yerleştirilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı seferberlik başlatmalı. 6284 sayılı kanun bir kamu spotu olarak düzenli yayın öngörür. Madde 16 (3): “Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyolar, ayda en az doksan dakika kadınların çalışma yaşamına katılımı, özellikle kadın ve çocukla ilgili olmak üzere şiddetle mücadele mekanizmaları ve benzeri politikalar konusunda bakanlık tarafından hazırlanan ya da hazırlattırılan bilgilendirme materyallerini yayınlamak zorundadır.” “Kamu kurumları ilgili STK’lar ile işbirliği yapar” der. Bütün bunların yanı sıra koruma tedbirlerinden bahseder. Potansiyel şiddet failini sadece evden, işyerinden uzaklaştırmaya yönelik değil; aynı zamanda alkol/uyuşturucu bağımlılığı konusunda tedavi edilmesini, öfke kontrolü bakımından rehabilite edilmesini, meslek edindirilmesini öngörür. Devlet kaynaklarını toplumun kalkınması için harcamayı emreder kanun. Önlemlere rağmen şiddetin önüne geçilmiyorsa cezalandırma devreye girer. Ama o tarafa baktığımızda da fiyaskolar görüyoruz.

Nedir o fiyaskolar?

Mesele sadece kaç yıl ceza aldığı değil, bu cezaların infazı konusunda toplanıyor. Cezaevleri birer suç okullarına dönüşmüş. Cezaevinden çıkanların rehabilite edilmediğini, aksine birer suç makinesine dönüştüğünü görüyoruz. Ceza mevzuatı yetersiz değil. Yetersiz olan uygulaması. Birçok kadın cinayetinden de haberimiz bile olmuyor.

“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”

‘Şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz’

Daha önce yaptığımız haberlerde de uzmanların belirttiği gibi anaakım medyada devlet yetkililerinin “Kadına şiddete izin vermeyeceğiz” dediği dönemlerde şiddet azalıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da hafta içinde yaptığı bir açıklamada “Bilhassa kadına ve çocuğa yönelik şiddette zafiyet görüntüsüne asla izin vermeyeceğiz” diyerek şunları söyledi:

“Tüm illerimizde 82 şiddet önleme ve izleme merkezi, 112 kadın konukevi ve 418 irtibat noktası ile koruyucu ve önleyici hizmetler sunuyoruz. Aile içi şiddeti şikâyete tabii olmaktan biz çıkardık. Ayrıca 2023 yılında yapılan bir düzenlemeyle boşanmış eşe karşı işlenen şiddetin cezası tıpkı nikâhlı eşe karşı işlenen şiddet seviyesinde artırıldı.”

“Şunun bilinmesinde de fayda görüyorum; şiddetsiz bir Türkiye için devletimizin tüm kurumları koordinasyon içinde çalışmayı sürdürecektir. Bilhassa kadına ve çocuğa yönelik şiddette zafiyet görüntüsüne asla izin vermeyecek, şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz.”

“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”

Basit küfürler neden tehlikelidir?
Şiddet dilde başlıyor

Hazan Aköz Işık - hazan.akoz@hurriyet.com.tr

Gizem Alav Şapçı, Türkiye Şiddetsiz İletişim Derneği Yön. Kurulu Üyesi ve şiddetsiz iletişim eğitmeni

“Şiddet dilde başlar” ne demek?

Toplumumuzda tahakküm kültürü düşüncelerimize, dilimize ve davranışlarımıza da yansıyor. Başkalarına (ve kendimize) yönelik ahlakçı yargılarla, hakaretlerle, eleştiri ve suçlamalarla, doğru-yanlış/haklı-haksız/iyi-kötü gibi ikiliklerle kendini gösterebiliyor. Şiddet bu şekilde dilde başlıyor. Ataerkil toplum; güç sahibi olanın güçsüz gördüğü üzerinde uyguladığı her türlü baskı ve ezici güç işte bu şiddet dilini doğuruyor. Sadece erkeklerden bahsetmiyorum. Yetişkinin çocuk, diğer yetişkin, unvan sahibi olanın unvan sahibi olmayan, insanın hayvan üzerinde kullandığı güçten bahsediyorum. Bu elbette kadına yönelik şiddette de çok fazla kendini gösteriyor.

’A. k.’ gibi yaygın kullanılan küfürlerin bugün yaşadığımız şiddet olaylarıyla nasıl bir bağlantısı var?

Sadece küfür değil; bir insan grubunu veya kadını aşağılayan, erkeği yücelten her türlü ifade şiddeti körüklüyor. ‘Eksik etek, kız gibi ağlama, adam gibi yap şu işi, sen kadınsın. anlamazsın...’ gibi örnekleri sıralayabiliriz. Şiddetsiz İletişim’in kurucusu psikolog Marshall Rosenberg’in ‘Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili’ kitabında Kolorado Üniversitesi’nden psikoloji profesörü O. J. Harvey’nin dille şiddet arasındaki ilişkiyi incelediği bir araştırması var. Araştırma bu tür sözcüklerin kullanım sıklığıyla şiddet olayları arasında yakın bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Küfürlerin çok büyük bir kısmı kadına yönelik. Hatta erkeğin kadın üzerinde güç kullanması, ona şiddet göstermesi, tecavüz etmesi üzerine...

Günlük hayatta kullanılan küfürler toplumumuzun içinde olduğu halin göstergesi. Kadının ve erkeğin bu kadar rahat bir şekilde ‘eril’ şiddet ifadeleri kullanmasının nedeni bunları normalleştirmemiz. Sonuçta da şiddet içeren, toksik bir kültürün içinde yaşıyoruz. Gördüğümüz tüm şiddet olayları da bunun bir yansıması.

Bu küfürleri kullanan kişileri nasıl uyarabiliriz?

Dernekten bir kadın arkadaşımla sohbet ederken eril bir sıfat kullandım. Arkadaşım “O tarz kalıplara dikkat etmemiz gerek” dedi. Beni suçlamadı. Böyle bir durumla karşılaştığımızda “Bir dakika, ben bunu duyunca rahatsız oldum” diyebiliriz.

Bazen pat diye çıkıyor ağzımızdan. Bunu nasıl önleyeceğiz?

“Bunu söylerken hangi ihtiyacımı karşılamaya çalışıyorum” diye sormak çok yardımcı oluyor. Küfretmek işe yarıyor mu? Hayır. Öfkemizi başkalarına kusmak yerine kendimizden bilgi verebiliriz. Farz edelim ki trafikteyim ve başka bir araç önüme kırdı. Camı açıp küfrettiğim zaman bir barış inşa etmiyorum. Bunu gerçekten yaşadım bu arada. Camı açtım ve “Çok korktum” dedim. O da “Özür dilerim” dedi.

Bir erkeğin bunu söyleyebileceğini sanmıyorum...

Bu da ataerkil toplumun göstergesi. Şiddet üretmeden bir erkek kendini nasıl ifade edebilir? “Az kalsın çarpıyordun, görmedin galiba” diyebilir. Ama başına “Kör müsün” eklerse yine şiddet üretmiş olur.

Masum görünen ama tehlikeli olan kalıplara örnek verir misiniz?

Genellemeler; “Kadınlar, erkekler böyledir, çocuklar şöyle olmalı” gibi... Karşıdakine izinsiz tavsiye vermek de bir şiddet iletişimi. İnsanlar tavsiye değil, dinlenmek ve yalnız olmadığını bilmek istiyor. Şiddetin çoğu yalnızlıktan ortaya çıkıyor.

“Failler artık cezanın ne kadar olduğuna değil ‘yatarı’nın ne kadar olduğuna bakıyor”
9 Haziran’da yayımladığımız haberde incel’lerin Türkiye’de de aktif olduğuna dikkat çekmiştik.

INCEL’LER İZOLE BİR HAYAT SÜRMÜYOR

Meltem Fıratlı - meltem.firatli@hurriyet.com.tr

Kadına yönelik nefret söylemleriyle gündeme gelen incel’ler, bir araya geldikleri sosyal medya platformlarında gençleri zehirliyor.

Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner cinayetleriyle gündeme gelen incel konusunu daha önce, 9 Haziran tarihli Hürriyet Pazar’da ‘Kadın düşmanlığını ve insan nefretini besliyor’ başlığıyla haberleştirmiştik. Siyasetbilimci Prof. Dr. Alev Özkazanç hak ettiklerini düşündükleri halde cinsel ya da romantik anlamda eş bulamayan ve bu durumdan kadınları, feminizmi ve toplumu sorumlu tutan çevrimiçi erkek topluluklarını tanımlayan bu altkültürün tehlikesine dikkat çekmiş ve Türkiye’de de incel toplulukların sosyal medyada aktif olduğu konusunda uyarıda bulunmuştu.

Son yaşananlar Özkazanç’ın uyarılarında ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Genç kızları vahşice öldüren Semih Çelik’in bu gruplarla bağlantılı olduğu iddiası üzerine 81 ilin emniyet müdürlüklerine bağlı siber devriye ekipleri internet üzerinden takip ve izleme çalışmalarına başladı. Bu grupların da aktif olduğu platformlardan Discord’a erişim yasağı getirildi. Peki, dünya çapında Discord gibi Reddit, 4chan ve X gibi platformlarda ‘kendi karanlık dünyalarını’ yaratan incel’ler birbirleriyle nasıl iletişim kuruyorlar, nelerden bahsediyorlar? Bu soruların yanıtının peşine düştük.

İngiltere merkezli sivil toplum kuruluşu Center for Countering Digital Hate’in (Dijital Nefretle Mücadele Merkezi) 2022’de yaptığı araştırmanın sonuçları dikkat çekici.  Merkez incel’lerin aktif olduğu, o dönem 17 bin üyesi olan ve aylık 2,6 milyon kişinin ziyaret ettiği, bu alandaki en büyük forumlardan birini mercek altına aldı. 18 ay boyunca 1,2 milyon gönderiyi analiz etti. Ve sonuçta adını özellikle yazmadığımız bu forumda her 29 dakikada bir tecavüzden bahsedildiği ortaya çıktı. Bu tartışmalar sırasında kullanılan 10 görselden 9’u kadına yönelik şiddeti destekliyordu. Araştırmaya göre gönderilerin yüzde 74,6’sı, 406 ‘uzman kullanıcı’ tarafından üretiliyor. Kullanıcı yaşının 15’e kadar düştüğü oluyordu. Pedofili tartışmalarındaki görsellerin de yarısından fazlası çocuklara yönelik cinsel şiddeti içeriyordu. Merkez, forumdaki her beş gönderiden birinde kadın düşmanı, ırkçı veya LGBTQ+ karşıtı bir dil kullanıldığını da ortaya çıkardı. Araştırmanın sonuçlarına bakınca görüyoruz ki incel’leri ‘yalnız kurtlar’ olarak görmek büyük hata. İzole bir hayat sürmüyorlar. Sosyal medyadan iletişim kuruyor, yarattıkları ideoloji üzerine tartışıyorlar.

‘Chad’ çekici erkek, ‘stacy’ boş kadın demek

İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’den Dr. Lewys Brace ve Prof. Stephane Baele ile Dublin Şehir Üniversitesi’nden Prof. Debbie Ging, 2014-2022 arasında incel sayfalarındaki milyonlarca gönderiyi kullanılan dil üzerinden analiz etti. Geçen yıl sonuçları açıklanan araştırmaya göre bu sayfalarda insanları aşağılayan ve şiddeti tasvir eden kelimeler artmıştı. Incel’ler bu kelimeleri kullanmanın yanı sıra fikirlerini yaymak için başkaları anlamasın diye kod kullanıyor. 

◊ Incel ‘involuntary celibate’ (istemsiz bekâr) sözcüklerinin ilk hecelerinden türetilen bir tanım.

◊ Incel’ler ‘The Matrix’ filmine gönderme yaparak takipçilerinin ‘siyah hap’ı aldıklarını söylüyor. Böylece kadınlar tarafından hiçbir zaman çekici bulunmayacakları gerçeğini kabul ediyorlar.

◊ Stacy: Çekici ama ‘boş’ kadın.

◊ Becky: Ortalama çekici olan kadın.

◊ Feminazi: Feminist ve Nazi kelimelerinden türetilmiş. Radikal feministleri aşağılamak için kullanılıyor.

◊ Femoid veya FHO: Kadınlara verilen ad. İnsan benzeri organizma...

◊ Chad: Arzuladığı kadınla çıkma konusunda başarılı, en az 1,80 boyunda beyaz erkek.

◊ Catfishing: Birini çevrimiçi taciz etmek için sahte profil oluşturmak.

◊ Going ER: 2014’te Elliot Rodger (22) altı kişinin yaşamına son verdi. Rodger’ın saldırıdan önce çektiği videoda ‘bakir olduğunu ve bugüne kadar hiçbir kadını öpmediğini’ söylediği ortaya çıktı. Ardında bıraktığı 141 sayfalık manifestoda da ‘tüm kadınlara savaş açtığını’ belirtiyordu. Elliot Rodger’ın başharflerini içeren bu terim incel’ler tarafından toplu katliam veya cinayet-intihar eylemlerini tanımlamak ve övmek için kullanılıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!