Güncelleme Tarihi:
Anayasa Mahkemesi (AYM) geçen hafta kadının evlendikten sonra kendi soyadını tek başına kullanabilmesinin önünü açan bir karara imza attı. Buna göre, Türk Medeni Kanunu’nun kadınlara erkeğin soyadını alma zorunluluğu getiren 187. maddesinin ilk cümlesinin anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildi. Buna göre 24 Ocak 2024 tarihi itibariyle evlenen kadınlar kendi soyadını taşıyabilecek. Daha öncesinde yapılan evlilikler için gelecek düzenleme, yine evlilik sebebiyle kadının değişen kütüğü meselesi de ne olacağı merakla beklenen diğer düzenlemeler arasında. On yıllardır süren soyadı mücadelesini ve bundan sonra yaşanacak gelişmeleri kadın hakları alanında uzman avukatlarla konuştuk. Avukatlar Nazan Moroğlu, Duygu Köksal ve Selin Nakıpoğlu bu yeni kararın nasıl uygulanacağını anlattı...
* Yıllar sonra gerçekleşen kadınlar adına bu kazanımı nasıl yorumluyorsunuz?
Nazan Moroğlu: Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararı eşitlik mücadelesi sürdüren bütün kadınları memnun etti. Kadın hukuku alanında ilk akademik çalışma olan ‘Kadının Soyadı’ başlıklı yüksek lisans tezimde kadının kimlik sorununu incelemiş, eşitliğe uygun bir düzenleme için öneride bulunmuştum. 1998’de yayımlanmıştı. 25 yıl sonra bir Anayasa Mahkemesi’nde atıf yapılarak eşitliğe aykırı maddenin iptal edilmesi, bir kez daha gösterdi ki mücadele geç de olsa kazandırır. ‘Kadının
adı da soyadı da var’ demek için kazanımlarımıza sahip çıkarak eşitlik mücadelemizi sürdüreceğiz.
* Kadının kendi soyadı yerine evlendiği kişinin soyadını kullanmasının eşitliğe nasıl aykırı olduğunu, evlense dahi kendi soyadını kullanabilmesinin önemini bir de sizlerden dinleyelim...
Duygu Köksal: Soyadı bireyin kimliğini belirlemede, toplumla ilişkilerinde, kimliğinin gelişimi ve varlığını oluşturmada ismiyle birlikte kullandığı en önemli araçtır. Bir kişiyi birey olarak tanımlayan ve bu nedenle vazgeçilmez ve devredilmez olan kişilik hakkının parçasıdır. Bu durum cinsiyetten bağımsız olarak her bir birey için aynı şekilde geçerlidir. Dolayısıyla, soyadı meselesinde sorun, birey olarak sahip olduğu temel bir kişilik hakkından vazgeçmeye, erkekten farklı olarak, sadece kadının devlet eliyle zorlanmasıdır. Kadının sırf evlendiği ya da boşandığı için doğumundan itibaren kendi varlığını tanımladığı soyadından vazgeçmesinin yasal düzenlemelerle devlet tarafından empoze edilmesidir. Eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan budur.
* Soyadı kuralı kadar eşitlik ilkesine uymayan kadının kütüğünün değişmesi kuralında da değişikliğe gidilir mi?
Duygu Köksal: Bu aslında 2001’den bu yana devam eden ve ne yazık ki halen mevzuat anlamında sonuç elde edilemeyen bir mücadele süreci.
* Uygulama nasıl olacak?
Nazan Moroğlu: Evlenince, boşanınca kadınlar için nüfus kütüğünde değişiklik yapılması bir zorunluluk. Bu uygulama kadını birey olarak görmeyen, adeta bir nesne gibi kütükler arası taşınmasına neden olan erkek egemen zihniyetin somut bir örneği. Bu nedenle, kadının soyadı, çocuğun soyadı ve nüfus kütüğü konusunda eşler arası eşitliğe uygun değişiklik yapılması gerekiyor. Yeni bir düzenleme yapmak için tanınan 9 ay içinde ‘aile adı’ konusunda kadın erkek eşitliğine uygun bir kanun teklifi Meclis gündemine getirilecektir. İsviçre Medeni Kanunu’nda kadının evlenmeyle yaşadığı bu sıkıntıları çözmek için 2011’de yapılan değişiklik örnek alınabilir: “Eşler kendi soyadlarını korurlar. Eşler nüfus memurluğuna, erkeğin ya da kadının evlenmeden önceki soyadını ailenin ortak soyadı olarak kullanmak istediklerini beyan edebilirler.” Çocuğun soyadı konusunda da: “Eşler kendi adlarını korudukları takdirde, doğan çocuklarına verecekleri soyadını kendileri kararlaştırabilirler. Sonra doğan çocuklar ilk çocuğa verilen soyadını taşır.”
* 24 Ocak 2024 tarihinden önce evlenen kadınlar bu haklarını nasıl kullanacak?
Nazan Moroğlu: Bu gibi değişikliklerde bu haklardan daha önce evlenen kadınların da yararlanabilmesi için 1 ya da 2 yıl geçiş süreci verilir. Almanya’da 1 yıl verilmişti. Kadının bu süre içinde nüfus müdürlüğüne gidip işlemi gerçekleştirmesi yeterli olacaktır. Böylece kadınlar dava açma zorunluluğundan kurtulacak.
Belki de bazı kadınlar eşinin soyadıyla devam etmek isteyecek ve onların da değişiklik yapmasına gerek kalmayacak.
* İsviçre Medeni Kanunu’na göre eşler ya kendi soyadlarını koruyor ya da eşlerden birinin soyadını aile adı olarak seçiyor. Türkiye’de birçok kadın eşinin soyadını aile soyadı olarak almak için baskı görmeyecek mi?
Nazan Moroğlu: Almanya’da bu değişiklik yapıldıktan sonra bir araştırma yapılmış ve değişiklikten 5 yıl sonra kadınların yüzde 23’ünün ben kendi soyadımla devam edeceğim dediği görülmüş. Aslında bu dünyada böyle. Yasaların değişmesiyle uygulama da hemen değişmiyor. Zihniyet geç değişiyor. 25 yıl önce kadının kendi soyadını kullanabilmesi adına yüksek lisans tezi yazıp öneride bulunmuştum, karar daha yeni çıktı.
* Eşler sıfırdan bir aile adı belirleyebiliyor mu?
Nazan Moroğlu: Başka ülkelerde olabiliyor ama Türkiye için görüşüm eşlerden birinin soyadını seçmek olur.
* Diyelim ki bu oldu, o zaman boşanma gerçekleşirse ne olacak?
Nazan Moroğlu: Alman Medeni Kanunu’na göre boşanma durumunda, eşler bir evlilik adı seçmişlerse, bunu boşandıktan sonra da taşımaya devam edecekleri
kabul edilmiştir.
Ancak boşanan kişi doğumla kazandığı ya da evlenmeden önce kullandığı soyadına dönmek isterse, bunu nüfus müdürlüğüne bildirir.
* Kadın isterse 9 aylık süreçte ne yapabilir?
Duygu Köksal: Yürürlük tarihi 9 ay sonraya ertelendiği için yasal düzenleme yapılana kadar evlenen bir kadının kendi soyadında kalması mümkün görünmüyor. Ortada anayasaya aykırı olduğu ve uluslararası normlarla bağdaşmadığı açık olan bir kanun maddesi var ve yasama organının değişiklik yapma keyfiyetini beklemek durumunda kalıyoruz. Aslında iptal edilen Türk Medeni Kanunu 187. Maddesi’nin ihmal edilmesi suretiyle uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerekirdi ancak Türkiye idare hukuku sisteminin uygulamasında bu çok mümkün görünmüyor. Bu kapsamda bağlantılı olarak Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda da idari başvuruya yönelik değişiklik yapılması gerekiyor. Dolayısıyla, yasal değişiklik yapılıncaya kadar ne yazık ki aile mahkemesinde dava açma yolunun işletilmesi gerek. Bu dava için eşin muvafakat vermesine ihtiyaç yoktur ve dava eşe ve nüfus müdürlüğüne karşı açılır. Gelinen bu noktada en azından bu davalarda duruşma günü hemen verilmeli ve dava tek celsede bitirilmeli.
Selin Nakıpoğlu: Kararın yürürlüğe gireceği tarihe kadar Medeni Kanun 187. Madde ile bağlantılı bütün maddelerde değişiklik yapılması gerek. Çözümse hiç zor değil. Yeter ki bu doğrultuda irade olsun. Daha önce evlenmiş ve eşinin soyadını ya da iki soyadı birden taşıyan kadınların 9 aylık süreci bekleyip yeni düzenlemeye göre hareket etmesi daha mantıklı olur.
* Karar üyelerin oyçokluğuyla kabul edildi. Aynı kararda karşı oy kullanan bir üyenin “ailede kadın-erkek eşitliği, modern hurafelerden birisidir” açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Duygu Köksal: Toplumda herkesin kendi fikirleri elbette olabilir. Ancak bir hukukçu sıfatıyla, hukuki konuları değerlendirirken anayasa, hukukun temel ilkeleri ve evrensel değerler dışında bir referansa başvurmamalı. Cinsiyet ayrımı olmaksızın zaten her bir birey, insan onuruna uygun muameleyi hak eder, biriciktir ve değerlidir. Yargı kararlarında soyut kavramlar değil, eşitlik ilkesi üzerinden bakış açısının geliştirilmesi önemli.
Selin Nakıpoğlu: “Kadın ve erkeğin anatomik, fizyolojik, psikolojik ve cinsiyet farklılıkları sosyal anlamda da eşitliği imkânsız kılan bir özelliğe sahiptir. Kısacası kadın-erkek arasında yaratılış gerçekliği olarak yapısal eşitsizlik vardır...” Anayasa Mahkemesi üyesi Muammer Topal’ın karşı oy yazısı, başta dini görüşü olmak üzere ataerkilin dayandığı unsurların derinliklerinde kaybolmuş. Fizyolojik eşitsizlik gibi bir kavramdan hareketle sosyolojik eşitliğin de mümkün olamayacağını söylemiş. Sayın Topal “Kadın erkek eşit değildir” diyerek anayasaya aykırı olarak karşı oy tanzim eden bir AYM üyesi. Yani anayasadaki ilkeyi tanımayan üyeye anayasayı koruma görevi verilmiş.