Güncelleme Tarihi:
Durmadan üretiyor, hiç es vermiyor. Bu sıralar hem yeni şarkısı hem de yakında çıkacak albümünün heyecanını yaşıyor. Konser programının arasında onu İstanbul’da yakalıyorum. Üzerinde krem rengi bir takım var. Kas yapmış, jilet gibi olmuş. Pandemide kendini spora verdiğini öğreniyorum. Tam hayalinizdeki gibi çok beyefendi, kibar. Bir yanıyla da esprili ve etrafına neşe saçıyor; “İkisi de benim, sadece biri olmayı sıkıcı buluyorum” diyor. Birer çay eşliğinde Oğuzhan Koç’la sohbete başlıyoruz.
* Yeni şarkın ‘Aşk Beni Yendi’... Aşk seni yendi mi?
Böyle bir şarkı ismi koyarsam bu pası atarsın, ben kaşındım.
* Yani mecbur soracağım artık...
Aşkın beni yendiği çok ortada.
* Kaç sıfır yendi?
Çok sıfır yendi (gülüyor).
* Şarkının hikâyesi nedir?
Şarkı teslim olmaktan bahsediyor. Ben buradayım, varım, aşka hazırım. Sevmek ve sevilmek istiyorum. Yani aslında son birkaç yıldır böyle. Hepimiz gerçek aşkı, sevgiyi arıyoruz. Ben de o anlamda hayatımın en güzel dönemini yaşıyorum ve hayat bana bunları yazdırdı. Temmuz sonu çıkacak albümümün adı da ‘Aşk Beni Yendi’ olacak. Dedik ki; evet, herhalde ben şu anda hayatımın o dönemindeyim. Albümün adı da bu olsun; güzel, pozitif bir çalışma çıksın.
Aşk bana şarkı yazdırıyor
* Öyle şarkıların var ki hepsi içimize işliyor, kalbe dokunuyor. Aşk acısı çekerken de âşıkken de bu şarkıları dinliyoruz. Bu şarkıları yazarken sana ne ilham oluyor?
Teknik olarak bu da aslında bir masa başı işi gibi. Oturup ciddi anlamda mesai harcıyorsun. Çünkü şarkı yazmanın da bir formülü ve matematiği var. Tabii başımdan geçen olayları yazdığım olmuştur ama seninle kahve içerken anlattığın bir hikâye de altı ay sonra, güzel bir melodi aklıma geldiğinde beynime ışınlanıyor.
*Aşka teslim Oğuzhan’dan bundan sonra nasıl şarkılar çıkar?
Bence birini çok sevmek insanı çok daha üretken hale getiriyor. Hakikaten birine aşkla bağlıysan o sana oturtup şarkılar yazdırıyor. Ben de bunun pozitif yansımalarını çok daha fazla görüyorum.
* Seni hep şarkı yazarken melankolik hayal ettim. Elinde gitarın, karanlık, mum ışığı... Öyle bir adam mısın?
Aslında tam kariyerim gibi biriyim.
* Nasıl yani?
‘Çok Güzel Hareketler’de o skeçleri yazan, orada oynayan eğlenceli adamım ama evet, mum ışığının başında gitarla o şarkıyı söylemeye bayılan da
benim. İkisi de benim, sadece biri olmayı sıkıcı buluyorum.
* Yıllar önce hayatımıza ‘Çok Güzel Hareketler’le girdin. Gözümüzün önünde büyüdün. Birçok haline şahit olduk. Şimdi nasıl bir Oğuzhan’sın?
17-18 yaşındayken hedeflerini yeni yeni gerçekleştirmeye başlayan biri vardı. Yani işte sen planlar yapıyorsun ama hayat öyle gitmiyor ya...
* Biraz açsak...
Ben aslında İstanbul’a müzisyenlik yapmaya gelmiş bir adamdım. Birdenbire Yılmaz Erdoğan’la tanıştım. Yazmayı, oynamayı, reji yapmayı öğrendim. Bir baktım televizyonda tiyatro yapıyorum. Hiç hedeflemediğim bir yoldu bu ama bana çok şey kattı. Sonra talk show yaptım. Al-
bümlerim geldi. 37 yaşımdayım ve şu an diyorum ki evet, ben artık hayatta tam olarak istediklerimi, keyif aldığım şeyleri yapabilir haldeyim.
Hepsinin ayrı tadı var
* Sinema filmin bile var...
Evet, bir de gişe başarısı elde ettik, iki filmle 5 milyon bilet satmışız.
* Ama insanlar sanki biri olmadı, diğerine geçti gibi de düşünebiliyor. Aslında öyle değil...
Biz ülkece kıyaslamaya bayılıyoruz. Mesela: “Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?” Aman kıyaslayalım, bir seçim yapmak zorunda bırakalım. “Bu koltuk mu güzel, o mu? Birini seç.” Ya oyuncu olacaksın ya şarkıcı? Mümkünse ikisini de
hakkıyla yapayım. Ben o seçime hiçbir zaman girmemeye çalışıyorum ama şu an ağırlıklı olarak müzikle uğraştığım için çok da hoşuma gidiyor. Sahnedesin, şarkını mırıldanıyorsun ve 20 bin kişi seninle şarkılarını söylüyor, bundan daha büyük keyif yok. Ama hepsinin ayrı tatları var, ben mümkünse kariyerim boyunca hepsi olmak istiyorum.
* Bir iyi aile çocuğu duruşun var senin. Gerçekten öyle misin, yoksa bu üstüne yapışan bir duruş mu?
Evet, iyi aile çocuğuyum ben, doğru tespit. Beni önceden tanımayan ve sadece benimle ilgili tahminleri olan insanlarla sonradan samimi olduğumuzda “Tam beklediğim gibi biri çıktın” sözünü çok duyuyorum. Haylaz hallerimi de en yakınlarım, ailem ve sevdiklerim görür.
Aptallığa deliriyorum
* Kıskanç mısındır?
Kıskancımdır.
* Maço bir taraf var mı?
Vardır ama olması gerektiğinde. Gereksiz kıskançlıklarım yoktur.
* Sevgilinin işine karışır mısın?
Hayır tabii ki. Bu bizim işimiz, mesleğimizin gereklilikleri neyse onlar olacak.
* Hayatta nelere sinirlenirsin?
Çok şeye sinirleniyorum.
* Oysa çok sakin görünüyorsun...
Ben aslında sakin biri değilim, sakin kalmak için elinden geleni yapan biriyim. Hararetliyim ve en çok neye sinirlendiğimi de söyleyeyim. Aptallığa deliriyorum. Çok basit şeylerin olmadığını, yapılamadığını görmeye tahammülüm yok.
* Karanlık tarafların var mı? Bunlar neler?
Evet var, işte oraya geçmemek için çok direniyorum. Elimde olmadan geçince de kalp kırıyorum. Sonra da bundan çok pişman oluyorum.
Bence tatlı adamım
* Çok kas yapmışsın...
Biraz spor yaptım, kışın bir yüklendim!
* Pop müzik, starlık, popülerlik denince
yakışıklılık da akla geliyor. Sen ‘Çok Güzel Hareketler’de de ‘Üç Adam’da da hep ekibin yakışıklısıydın...
Eser (Yenenler) ve İbrahim’in (Büyükak) arasında yakışıklı olmak kolaydı, çok zorlanmadım. ‘Üç Adam’ın yakışıklısı olduğum için de kimse madalya takmadı bana.
* Sen kendini yakışıklı buluyor musun?
Bunun şakasını yapabilecek kadar yakışıklı buluyorum kendimi. Ama dünya yakışıklısı adamların yanında da gidip takılmam. Bunun şakasını yaparım ama ben kendimi beğeniyorum. Kendini beğenmeyen var mıdır zaten ya? Bence tatlı adamım, tanısan Hakan, bayılırsın bana.
Soyutlanmanın bir anlamı yok
* Erzincanlısın ve senin hayatını değiştiren Erzincan’da yaşanan 1992 depremi oluyor...
Aynen öyle. 7 yaşımdaydım, ilkokul birinci sınıfa gidiyordum. Çok ciddi bir depremdi, tabii şimdiki gibi iletişim dünyası da yoktu. Çok tanıdığımızı kaybettik. Bence şehrin çaresizliğinin ülke tarafından görülmediği enteresan bir doğal afetti. Annem ve babam memurdu, dolayısıyla başka şehirlere tayinleri çıktı.
* Anne ilkokul öğretmeni, baba bankacı... Siz sonra İstanbul’a mı geliyorsunuz?
Erzincan dışındaki tek akrabalarımız Bursa’da yaşadığı için biz de oraya taşındık. Anadolu lisesinde Eser’le tanıştım, ardından İbo ile... Bütün bu hayalleri hep birlikte kurduk.
* İstanbul’a ilk kim gitti?
Eser benden bir yaş büyük olduğu için önce o. Marmara Üniversitesi’ni kazandı, evi kurdu, odam bile hazırdı. Sonra ben üniversite sınavına girdim ama İzmir’i kazandım, İstanbul’a gidemedim. Bir yıl İzmir’de okudum, sonra tekrar sınava girmek için İstanbul’a yerleştim ve ne planladıysak çok şükür oldu.
* Sen ne okudun?
İzmir’de çalışma ekonomisi okudum, İstanbul’da antropoloji, bir yandan Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme okudum.
* Bitirdin mi bunları?
Bitiremedim hiçbirini (gülüyor) ama antropolojide üçüncü sınıfa kadar geldim.
20 yaşımdayken ‘Çok Güzel Hareketler’ başladı. Ama belli olmaz, belki bir af çıkar, girip mezun olurum.
* 20 yaşından beri tanınır olmak zor muydu?
Zor değil, sen zorlaştırırsan zor oluyor, benim şu hayatın içinde yapamadığım hiçbir şey yok. Memleketin en kalabalık caddesinde gider yürürüm, herkese selam veririm, fotoğraf çektiririm, yemek de yerim. Bu biraz insanın kendini büyütmesiyle ilgili bir durum. Yani ‘Aman oraya gitmeyeyim, beni parçalarlar’, kimse seni parçalamaz. Soyutlanmanın bir anlamı yok.
Sıradanlaşmalıyız
* Müziğini nasıl tarif edersin?
Şu an icat edeyim tarifi (gülüyor).
* Merak ettim, hadi bakalım...
Makamlı, akustik, Türkçe pop yapıyorum. Elektroniğe hiçbir zaman bulaşmadım.
*Genelde şarkıcılar şarkıları için tek kelime isimler seçerler. Senin şarkı isimlerin neden daha uzun?
Benim hoşuma gidiyor (gülüyor), şarkının ismine bakınca “Ne diyor bu ya” dedirtmek istiyorum açıkçası. Bir de tek kelimelik şarkı isimlerini sevmiyorum: ‘Geldim’, ‘Sonbahar’, ‘Sevdim’... ‘Sevdim’ diye 900 tane şarkı yapıldı, bir tane de neden ben yapayım?
* Çok kas yapmışsın...
Biraz spor yaptım, kışın bir yüklendim!
* Pop müzik, starlık, popülerlik denince yakışıklılık da akla geliyor. Sen ‘Çok Güzel Hareketler’de de ‘Üç Adam’da da hep ekibin yakışıklısıydın...
Eser (Yenenler) ve İbrahim’in (Büyükak) arasında yakışıklı olmak kolaydı, çok zorlanmadım. ‘Üç Adam’ın yakışıklısı olduğum için de kimse madalya takmadı bana.
* Sen kendini yakışıklı buluyor musun?
Bunun şakasını yapabilecek kadar yakışıklı buluyorum kendimi. Ama dünya yakışıklısı adamların yanında da gidip takılmam. Bunun şakasını yaparım ama ben kendimi beğeniyorum. Kendini beğenmeyen var mıdır zaten ya? Bence tatlı adamım, tanısan Hakan, bayılırsın bana.
* Şarkıları senin gibi dillere dolanan isimlerin başına popstar, megastar gibi unvanlar eklemeye bayılıyoruz. Senin unvanın ne?
Benim hiçbir unvanım yok. Adım ve soyadım olsun yeter. Ben starlı bir cümle kurmak bile istemiyorum çünkü bir şekilde yıllarca hak edip o unvanı alıyorlar. Benim öyle bir telaşım, isteğim, çabam yok. Müzik yapayım, insanlara söyleyeyim, o şarkılar beğenilsin, dinlensin, inan tek derdim bu.
* Hırslı biri değil misin?
Çok hırslı bir adamım ama az önce söylediğin o star laflarını çok eski kafa buluyorum artık. Hiperstar, ultrastar... Mesela Tarkan bu ülkenin megastarıdır. Çünkü ben çocuktum, Tarkan’ın kasetini alabilmek için kuyruğa giriyordum. Sıra bana geldiğinde o kaset bitiyordu, eve gidip ağlıyordum. O zamanlar için sanatçıları biraz daha yıldızlaştırmak adına müthiş fikirlerdi, ama artık o noktada değiliz.
* Neredeyiz peki?
Bence artık çok daha dokunulabilir olmak zorundayız. Hayat bu hızdayken, “O bir überstar, Kaf Dağı’nın tepesinde yaşar, onu sadece yılda bir kez görebiliriz. Kimseyle konuşmaz, tuvalete gitmez” falan gibi durumlar bitti. Bu stratejilerle artık star olunmaz. Yeni dünya bizi çok daha ulaşılabilir bir hale getirdi. Hepimiz sıradanlaşmalıyız ki insanlara dokunabilelim.
Herkes kendiyle uğraşsın
*Müzik dünyasında şarkılardan çok kıyafetleri konuşur olduk. “O bunu giymesin, şu bunu giysin...” Ne diyorsun?
Herkesi bir salsak artık. İsteyen istediğini söylese, giyse ve yapsa... Başkalarıyla değil de kendimizle uğraşsak. Herkes sadece kendiyle ilgilense mükemmel bir dünyada yaşayacağız. Bu tip şeylerin içinde ne bulunmak istiyorum ne de yorum yapmak.
* Müzik dünyasında sence neler değişti?
Bence müzik dinlenen mecralar ve o mecraları yöneten kitleler değiştiği için özellikle Türkçe pop müzikte “Bir dakika ne oluyor, bir tren kalktı gidiyor ve biz binemedik bu trene” paniği var.
* Mecralar ve dinleyicilerde nasıl bir değişim var?
Eskiden müzik sadece radyodan dinlenir, televizyondan klipler izlenirdi. Şimdi radyolar hâlâ var, şahaneler ama müzik kanallarının birçoğu kapandı. İnsanlar müziği cep telefonundan dinliyor, kimse sıradaki şarkıyı beklemiyor. Mesela şu an yeni çıkan genç bir şarkıcıyı Spotify’dan genç bir kardeşimiz günde 800 kere dinliyor. 50 yaşında biriyse günde zaten 800 kere şarkı dinlemiyor. Yolda giderken iki kere açıyor parçayı. Dolayısıyla bu rakamsal detayları ve müziği artık bu ülkenin 13-20 yaş arası gençleri belirliyor. Müzisyenlerde de biz 13-20 yaşı nasıl alırız paniği başlıyor. Bu yüzden pop şarkılar arasına birdenbire bir rap’çi giriyor. Sonlara doğru bir darbuka, ardından gitar ve şarkı aşure oluyor. Şu an her şey çok zorlama.
Yaz sonunda evleneceğiz
* Demet Özdemir’le ağustos gibi evleneceğiniz söyleniyor. Seni bulmuşken sorayım, doğru mu?
Yazın sonunda evet. Öyle bir tempoda çalışıyoruz ki Demet’in dizi seti haftaya bitiyor. 4-5 gün boşu var, hemen sonra sinema filmine giriyor. Ben konserler yapıyorum. İkimiz bir haftalık boşluğumuzu bulacağız ve evleneceğiz.
* Nasıl evlenme teklif ettin?
Güzeldi, romantikti ama o bize özel kalsın.
* İlişkiniz nasıl başladı?
Zaten tanışıyorduk ama birlikte vakit geçirecek kadar zamanımız olmamıştı. O zamanı bulduktan sonra ilişkimiz başladı. O kadar garip ki; biriyle tanışıp merhabalaştıktan sonra zaten çok hızlı veriyorsun o kararı ve her şey çok hızlı ilerliyor.
* Demet’te seni çarpan neydi?
Çok gerçek biri, tanıdığım en gerçek, en enerjik, en pozitif insan olabilir. O yanımdayken “Evet, ben varım ve kendimi çok iyi hissediyorum” diyorum.
Bizi halay çekerken göreceksiniz
*Hiç tanımadığın birine Oğuzhan’ı nasıl anlatırsın?
Tanısan çok seversin derim.
*Hakkındaki bilinen en büyük yanlış ne?
“Oyunculuktan müziğe geçti” diyorlar. Oysa 7 yaşımdan beri müzik eğitimi alıyorum ve hayatım müzik üzerine kurulu. Bunu anlatmak da zor oluyor.
* Yapmaya başlayınca duramadığın bir şey söyle.
Gerçekten deli gibi çekirdek yiyorum.
*Sevgilinin odasında bir obje olsan ne olurdun?
Ayna olurdum, yansıyayım ona, kendini göstereyim.