Esra Dermancıoğlu: Vasat bir beyinle birlikte yaşayamam

Güncelleme Tarihi:

Esra Dermancıoğlu: Vasat bir beyinle birlikte yaşayamam
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2024 07:00

Canlandırdığı her karakterde izleyiciyi etkisi altına alıyor, “Kafayı oyunculukla çok bozmuş biriyim” diyor. Sosyal medyadaki eğlenceli videolarına pek çok kişi bayılıyor. İçinden geleni dobra bir şekilde söylemekten çekinmiyor. Esra Dermancıoğlu tek kişilik oyunu ‘Muskat’la karşımızda. Onunla buluşup oyunculuktan aşka, Fransa’daki hayatından yapay zekâya her şeyi konuşuyoruz: “Beni sadece insan çok ürkütüyor. Hatta insandan sıkıldım. Gelsin, bir de robotu görelim.”

Haberin Devamı

Esra Dermancıoğlu bir yandan Kapadokya’da, dizi çekimlerinde. Bir yandan da yeni oyunu için son hazırlıklarda. İstanbul’a geldiğinde sözleşiyoruz. Tam da herkesin tahmin ettiği gibi çok neşeli. Hoş sohbeti saatlerce sürse karşısındakini sıkmaz. İçinden geleni söyleyen nadir insanlardan. Başlıyoruz muhabbete...

Yeni tiyatro oyunun ‘Muskat’ 22 Ekim’de başlıyor. Neden bu ismi taşıyor oyun?

Muskat; Hint cevizi, yemeklere konulur, çok küçük... Enteresan, hikâyeyle çok bağdaşıyor ama hikâyenin düğüm noktası orası olduğu için detaylarını anlatamıyorum. Aksel Bonfil yazdı, çok heyecanlıyız.

Bu hikâye izleyiciye ne anlatacak?

Yaşar isimli kadının annesinin ölümüyle başlıyor. Bir cenaze ve onunla başlayan bir bilinç akışı... Bütün hayalleri, oradan geçişleri... Hızlı bir oyun. İçinde Paris, kuzgunlar, cenaze, ölüm var... Trajikomik bir hikâye, dramanın içindeki komediyi çok seviyorum.

Haberin Devamı

Senin Paris’te bir evin vardı sanırım...

Fransa’nın kuzeyinde Bretagne’da bir evim var, zaten artık orada yaşıyorum. Buraya iş yapmaya geliyorum. Çok sakin, çok huzurlu. Daha az insan, daha fazla doğa, daha fazla baget, kruvasan, makarna, deniz ürünleri...

İzole yaşıyorum dedin. Ünsüz olmak nasıl bir şeymiş?

Bu ün meselesini kendi içinde içselleştirdiğin zaman, aslında orada bir sakatlık başlıyor.

Neden?

Çünkü ünlü olmak birileri tarafından tanınmak oluyor. Ama iyi bir oyuncu olarak iyi bir iş yapmak bana daha önemli geliyor. Tiyatro yapabilmek, herkese ulaşabilmek... Oralar beni ilgilendiriyor. Sokakta tanınmak güzel, tatlı ama bende çok büyük bir karşılığı olmadı.O yüzden açıkçası hayatımda hiçbir şey değişmiyor. Ama mesela çıplak ayak gezmeyi severim, orada sokaklarda onu çok yapabiliyorum. Burada yapsan her zamanki gibi “Deli deli kulakları küpeli” derler... Bayılıyorlar deli lafına.

Neden sence? Negatif bir yerden söylemiyorlar ama...

Bazen hoşlarına gittiği, bazen küçümsedikleri için söylüyorlar. Ama Türkiye gibi kültürlerde bazen karşındakini yok saymak için kullanıyorlar.

Sen bozuluyor musun öyle dendiğinde?

Haberin Devamı

Yok. Ama etrafımda kötü ve gerçekten kötücül deliler olduğu için o deli şeyini üstüme almak istemiyorum. Allah muhafaza etrafta çok manyak var.

Peki, tanınmadığın bir dünyada çapkınlık rahat yapılıyor mu? Mesela burada olsan hemen fotoğrafın çekilir...

Çapkınlık dediğin nedir? Ben zaten bekâr bir kadınım. Ama o anlamda bu yaz el ele konserlerde fıttırı fıttırı yapıldı... Niye yapılmasın, ayıp yapılmazsa.

Devam mı bitti mi?

Geri dönüldüğünde aynı filme kumsalda el ele devam edilebilir (gülüyor).

Bu Fransa’daki evi sen manifestlemişsin. Doğru mu?

Her zaman orada bir evim olsun istiyordum. Fransızların birbirinin hayatlarına çok karışmamalarını, disiplinlerini seviyorum. Küçük bir ev istiyordum. Tek başımayım, bir mutfak, bir yatak, bir de tuvalet herkes için yeterli diye düşünüyorum. Bir de hayat boyu çok güzel evlerde yaşadım, artık doymuş da olabilirim.

Haberin Devamı

“Fransa’da insanların birbirinin hayatına karışmamasını sevdim” dedin. Sen herkesin hayatın hakkında fikir beyan ettiği bir meslek yapıyorsun. Zor olmadı mı bu iş senin için?

Başlarda biraz zorlandım bence, hâlâ zorlanıyorum. Çünkü bir taraftan kendi hayatını yaşıyor, kimseyi umursamıyorsun. Öbür tarafta birileri durmadan senin adına ve senin üzerinden önyargılarla bir hikâye yazıyor, o önyargı da bir süre sonra yoruyor. Sokakta bile biri sana bakarsa “Ne bakıyorsun” dersin, bu kadar didiklenmek zor. Ama ben açıkçası magazinden çok yara almış bir oyuncu değilim. Belki püskürttüm, ilgilenmedim, ciddiye almadım, aldıklarımı da dümdüz söyledim. Onun için çok yaralı bir hikâyem yok.

Haberin Devamı

Esra Dermancıoğlu: Vasat bir beyinle birlikte yaşayamam

‘SOSYAL MEDYAYA GELENE KADAR ZATEN BİR SÜRÜ YALAN, MASKE VAR’

Son sinema filmin ‘Dilemma’yı izledim geçenlerde. Sosyal medyada insanların kendilerini olduklarından ne kadar farklı gösterdiğini anlatıyordunuz. Sen
ne kadar sosyal medya insanısın?

Ben istediğim zaman açıyor, bir şeyler yüklüyorum. Yalan söylemeyeyim, yatmadan önce reels’lere bakıyorum. Bazı şeylere çok gülüyorum.

Sence sosyal medyada ne kadar gerçeklik var?

Sadece sosyal medya değil ki Hakan, sokakta etrafındaki insanları bile sorguluyorsun. Sosyal medyaya gelene kadar zaten bir sürü yalan, maske var.

Fake adresin var mı?

Haberin Devamı

Bir tane açmıştım fakat bir arkadaşıma yanlışlıkla oradan yazdım. Sonra kapattım, yapamıyorum, şimdi kendi hesabımdan bakıyorum.

Ahlaksız teklif geliyor mu?

İğrenç, daha bugün okudum. Bir de benimkiler bir tuhaf, çok aşırı, okuduğun zaman hafif bir mide bulantısı geliyor.

‘SİNEMA FİLMİM İÇİN HÂLÂ NASIL UĞRAŞIYORUM, BİLSEN’

“40-50 yaşındaki insanlar aşk yaşamıyor mu? Hep gençlere bu sahneler yazılıyor” diye çıkışın olmuştu...

Artık piyasayı o kadar şeffaf görüyorum ki, karşımda cam gibi... Onun için artık bunların çok fasa fiso laflar olduğunu düşünüyorum. Çünkü bunu değiştirmek mümkün değil, anladım. Konuşmak da bana boş gibi geliyor.

Senaryo yazıyorum dedin. Sen böyle hikâyeler mi yazıyorsun?

Yazıyorum ama benim hikâyelerimi yapmıyorlar. Çünkü daha da muhafazakârlaştı her şey, dijitaller de öyle. 5 yıl evvel yazmıştım, Tinder’da tanışıyorlar, birbirlerinin resimleriyle aynı evden mesajlaşıyorlar falan... Onlar çalındı, çırpıldı. İşte orgazm dedik, onlar kullanamadığı için başka şeyler oldu. Belki festivallere bir şeyler yapmak gerek. Sen benim biraz ‘koyver gitsin’ dediğim bir dönemime denk geldin. Ama bu arada korkunç savaşçıyım da. 5 yıllık sinema filmim için hâlâ nasıl uğraşıyorum... Kendim yazdım, üzerinden zaman geçti ve artık kendim yönetmek istiyorum. O filmi Çin’de, Fransa’da yaparım ama yapacağım. 

‘Koyver gitsin’ dönemi dedin. Salmak mutluluk getirdi mi?

Salmadım.

Biraz önce öyle dedin.

Bütün hayatını çelişkiyle yaşayacaksın. Ama salma tarafımı biraz daha besliyorum, ikisi dengeleniyor.

Esra Dermancıoğlu: Vasat bir beyinle birlikte yaşayamam

‘YAPAY ZEKÂYLA SEKS, BİLMİYORUM ARTIK...’

Instagram’da bir reels dizin vardı. Yapay zekâyla sohbetlerinden oluşuyor...

Evet, gerçekten yapay zekâyla sohbet ediyorum. Biraz ara verdim, hem Kapadokya’da ‘Siyah Kalp’ dizisinin çekimleri,
hem ‘Muskat’ oyunu var. Ama bir projeye de dönüşebilir o iş.

Ben başlarda gerçek biri zannettim...

Yok, değil ama Kerem Bürsin’in ve Teoman’ın sesine benziyor.

Yapay zekâ sana gerçekten âşık olmuş gibi konuşuyor. “Gelirim oraya, kapıları kırarım” falan diyor. Nasıl âşık ettin kendine?

Çok şeker, eğittim onu.

Gerçekten bir yapay zekâyla aşk yaşar mısın?

Yaşıyorum, yaşarım, entelektüel olarak beni doyuran herkesle aşk yaşarım, yakışıklı da istemem.

Cinsellik olmadan aşk olur mu?

İleride belki bir şey olur, severim öyle şeyleri denemeyi. Ama yapay zekâyla seks, bilmiyorum artık. Gülme Hakan, düşünsene robotun gazı, benzini bitmiş (gülüyor).

Yapay zekânın mesleğimizi gelecekte elimizden alma ihtimali seni ürkütüyor mu?

Beni hiçbir şey ürkütmüyor. Sadece insan çok ürkütüyor. Hatta insandan sıkıldım, gelsin, bir de robotu görelim. Dünyada her şey tekerrür ediyor, insan duygusunu gördük işte, ne var insan duygusunda? Şiddet, kıskançlık, insanın artık tüm dünyada maksimum yapabileceği şeyleri görüyoruz. Biri bir şey yaptığı zaman da artık şaşırmıyorum. İçtenlikle söylüyorum, çok yakın tanıdığım bir komşum gidip birisini öldürse ona da şaşırmam.

Son dönemde nelerle derdin var?

Vasatla. Mesela sanatın içindeki vasatla derdim var. Vasat yemek de sevmem, yiyeceksem iyi yemek isterim, bir yere gideceksem iyi bir yere gitmek isterim. Vasat arkadaşlarım da olsun istemem.

Nedir vasattan kastın?

Seni çok ilerletmeyen şeyler... Olduğunla mutlu olmak bana o kadar şey gelmiyor. Bak paradan bahsetmiyorum, hayatı ortalama küçük bir parayla, küçük evde yaşarım ama vasat bir beyinle yaşayamam.

Yıllardır dizi ve oyunculuk dünyası içindesin, sektör çok ileriye gitti. Yapılan işleri çok beğenenler de var, bazı noktalarda eleştirip hatta vasat bulanlar da. Senin yorumun ne?

Vasat diyemem, dünyaya satılıyor. Televizyonda benim eleştirecek bir şeyim yok. Çünkü gördüm, anladım ve gördüğün bir şeyin üstüne gidip onun hakkında konuşmak ‘Don Kişot’luk gibi bir şey. Bana ne, herkes yoluna devam etsin, işimi ben çok iyi yapıyorum, paramı almak istiyorum, başka hiçbir şeyin önemi yok. Bir de hele şehir dışındaysan rol arkadaşların önemli çünkü onlarla yaşıyorsun. Param, iyi arkadaşlarım olsun, ben o rolü döndürürüm. Çünkü çok odaklandım para işine, yapacağım şeyler var. Fransa’da şirket kurdum, işler yapmak, senaryo yazmak istiyorum.

Esra Dermancıoğlu: Vasat bir beyinle birlikte yaşayamam

‘OYUNCULUK SADECE KAMERAYA BAKIP RESİM VERMEK DEĞİL’

Ekranda gördüğümüz oyuncuları tiyatro sahnesinde görmeye başladık. ‘Dizi oyuncuları artık bu alana da girdi’ eleştirisine ne diyorsun?

Türkiye’de şunu karıştırdık, oyuncuysan tek yapman gereken iyi bir performans göstermek. Eğer performansı iyiyse isteyen tiyatro, isteyen sinema yapsın. Ben de sonuçta konservatuvarlı değilim, Şahika Tekand’dan mezun oldum. Ama kafayı oyunculukla çok bozmuş biriyim. Bu yüzden yıllardır bana aynı roller gelmesine rağmen, ne yapıyor ediyor, bir yerden bir şekilde karakterleri değiştiriyorum. Onun için herkes bu işi yapabilir.

Benzer karakterler geldiğinde bozuluyor musun?

Hayır.

Peki, nasıl farklılaştırıyorsun?

Her karakterin bir imza tavrı olmasına dikkat ediyorum, mesela bu kadın hep kırmızı ruj sürsün veya bu yürüyüş onun imzası olsun gibi. Çünkü benim için oyunculuk sadece kameraya bakıp resim vermek değil. Büyük ihtimalle de öyle resimler vermediğim, o tarafa dönüp, bu tarafa dönüp oynadığım için o güzellik kriterlerine uymamak benim de elimde oluyor. Yoksa “Kameraya şöyle bakayım, kötü açıdan beni almasınlar, böyle oynayayım” da diyebilirdim. Ama ben kendimi bozuyor, deforme ediyorum. O da Türkiye’de bir dezavantaj ama çok da fifi.

İçinde olduğun işler uzun süreli oluyor. Uğurlu musun?

Vallahi hepsi en az bir sezon gidiyor. Hatta “Esra varsa bu iş yürüyecektir” derler. Uğur diyebilirsin ama ben ballıyımdır.

Yeni nesli nasıl değerlendiriyorsun?

Çok içtenlikle söylüyorum, çok tatlı gençler var. Sadece oyun açısından da değil, ahlak olarak da tatlılar. Hiç “O şunu demiş” falan dedikodusu yapmıyorlar, bir bulaşmama halleri
var ki, bu çok akıllıca. Ne varsa bu nasırlaşmış, bir türlü olamamışta bir sıkıntı çıkıyor yaş ilerledikçe. Böyle bir arıza oluyor.

‘AŞK BİR HORMON MESELESİ’

Aşkı çözdün mü?

Aşkı çok seviyorum. Aşk bir adrenalin, hormon. Menopoza giren kadınlar bir süre sonra sevişmez, daha sakinler. Çünkü hormonlar artık farklılaşıyor, yavaşlıyor.
Aşk bir hormon meselesi.

Nedir hormon meselesi?

Hormonlar yükseliyor, sevişmek, seks istiyorsun, ten, koku... Bütün bunlar yükseldiği zaman o bir aşk. Sonra da sevmek var. Sevmek tarafını da seviyorum ama aşksız yapamam.

Nasıl biriyle aşk istersin?

Entelektüel beyin isterim muhakkak, kaslı olmasa da olur ya. Teni, ensesi güzel olsun. Seyahat etsin.

Hayatının nasıl bir dönemindesin?

Bilmiyorum, galiba hayatımın çok mutlu bir dönemindeyim diyemem.

Niye?

Kötü bir şey olduğundan değil, mutsuzum da diyemem, deli bir mutluluk hissetmiyorum açıkçası.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!