Güncelleme Tarihi:
Yaşı, ırkı, uyruğu ne olursa olsun çocukluğuna ‘Miki Fare’ gölgesi düşmemiş biri aklınıza geliyor mu? Los Angeles’ta yeni Mickey Mouse’un yaratıcılarıyla buluşmadan bir gece önce kentin sayılı ‘art-house’ sinema salonlarından New Beverly’deyim. Sadece 35 mm filmler gösteren, ayakta kalabilmesi için Quentin Tarantino’nun bizzat satın aldığı ve gözü gibi baktığı bir yer burası. O akşamki gösterimden önce, nostaljik fragmanlardan hemen sonra, birkaç dakikalık küçük bir sürpriz, tamamen tesadüf: Mickey Mouse’un televizyon tarihindeki ilk görüntülerinden biri. Siyah-beyaz, hikâyesi çok basit, belki 40’lardan kalma bir çizgi film sekansı bu. Etrafımdaki son derece enternasyonal ve entelektüel yüzleri incelemeye başlıyorum gizlice. Hintlisi, Avrupalısı, Los Angeles’lısı yüzünde aynı sıcaklık ve tebessüm, anında çocukluğuna dönüyor:
Oyuncak müzesi gibi bir ofis
“90 yıldır, her kuşağın çocukluğunda var olmuş bir karakterden bahsediyoruz” lafıyla açılıyor ertesi günkü Disney röportaj seansları, tamamen tesadüf. Karşımdaki iki isim, Disney Channel’da bu sezon gösterimi başlayan ‘Mickey ve Çılgın Yarışçılar’ serisinin yaratıcıları Rob LaDuca ve Mark Seidenberg.
‘Mickey ve Çılgın Yarışçılar’ın yapımcıları Mark Seidenberg (yukarıda) ve Rob LaDuca (aşağıda) ile konuştuk.
Son derece oturaklı duruşlarına ve ‘Hollywood emektarı’ hallerine tamamen zıtlıktaki çalışma odalarındayız ve etrafımız dünyanın farklı ülkelerinden, tarihin bambaşka dönemlerinden toplanmış ‘Mickey Mouse ve tayfası’ oyuncaklarıyla dolu. Meraklı ve heyecanlı bakan gözlere belli ki alışkınlar... “Hepsi tamamen ilham amaçlı. Valla hiç biriyle oynamıyoruz” diyorlar. Halbuki bizzat ben az önce koridorda senarist ekibin Mickey arabalarını yarıştırma faslına tanık olmuştum. Haberleri yok. Seidenberg, sanki kimse bu durumu çakmasın diye, fısıldarcasına “Bize içimizdeki çocuğu hiçbir filtreden geçirmeden sınırsızca dışarı yansıtmamız için para ödüyorlar; bundan daha şanslı bir durum olabilir mi?” diyor.
‘Herkesin Mickey Mouse’u kendine’
Yeni kuşak ‘Mickey ve arkadaşları’, çocukluğunuzda bıraktığınız halinden çok farklı. Nostalji damarından gitmiyorlar. Onun yerine, bugün neredeyse doksana merdiven dayamış tarihin bu ilk çizgi karakterleri, yeni kuşakla arkadaşlık edebilmek için birtakım gençleşme operasyonlarından geçmiş gibi. Modern dile daha hâkimler... ‘Selfie’ de çekiyorlar; ‘FaceTime’ da yapıyorlar.
Çizgi dili, modern çocukların gözüne uyum sağlayacak şekilde kotarılmış; tam ‘Candy Crush’lık. Yeni seride, Mickey, Donald, Goofy, Minnie ve Daisy, dönüşen spor arabalarıyla yarışmaya hazırlanıyor. İzleyeceğiniz bölümlerde, hikâye gereği, ekip, hemen hemen her bölümde farklı bir ülkeye gidiyor; ‘bölüm konuğu’ kültürlerin Disney versiyonlarını yansıtıyor. Mesela İtalya hiç görmediğiniz kadar pembe, sempatik ve yardımsever.
Merak edenler olacaktır; Türkiye özel bölümü henüz ajandaya yazılmamış. Bu yöndeki soruma “Neden olmasın” cevabını ezberden vermediklerine inanıyorum. “Gerçekten de neden olmasın” diye ikinci defa söyleyip, pekiştiriyorlar: “Mickey ve arkadaşları, içine girdiği kültüre uyum sağlamak ve adapte olmak konusunda son derece başarılı. Türkiye’de bu kadar çok sevilmesi ve sahiplenilmesi de bunun en güzel örneği.” ‘Herkesin Mickey’si kendine’ sözünün doğruluğunu Disney dükkânında hem yaşıt arkadaşlarıma cool ve matrak bir tişört hem dört yaşımdaki yeğenime şirin bir Mickey&Minnie seti satın alırken hissediyorum. Çocukluğunuza dair bazı figürlerin ve hikâyelerin zaman içinde değişse de en azından yok olmadığına şükrederek...