Güncelleme Tarihi:
Yarışmayı kazanalı daha iki gün olmuş. Buluşmak üzere sözleşiyoruz. Fotoğraf çekimini yapacağımız stüdyoya aynı ekrandaki gibi; şalvarı, terlikleri, renkli çorapları ve kasketiyle geliyor. Hava soğuk. “Terlikle üşümüyor musun” diye soruyorum, “Hayır” yanıtını veriyor. Belli ki böyle rahat ediyor. Gözlerinizi ondan almanız biraz zor. Kızıl saçları ve sakalları adeta parlıyor. Kolundaki dövmeler dikkatinizi çekiyor. Çok konuşkan olmadığını söylese de karşılıklı birer kahve içtikten sonra rahatlıyor. Ve başlıyor dünden bugüne hikâyesini anlatmaya...
Öncelikle tebrikler. Söze ekranda göründüğünden beri gözümüze çarpan kızıllığından başlayalım...
Tamam (gülüyor).
Bu kızıllık nereden geliyor?
İskandinav ülkelerinde falan daha sık görülüyor ama bu coğrafyada genlerde bir jenerasyon atlayarak geliyormuş. Anneannem kızılmış. Annem, dayım kızıl değil. Ama bana geldi.
DÖVMEM BENİM RUH İKİZİM
Çok çektin mi bu durumdan?
Çocukken dalga geçilirdi ama mutluydum. Kızıllar hep farklıdır. Bir ilkokul sınıfı düşün, 40 çocuk varsa içlerinden biri parlıyor.
Sana yakıştırılan lakap var mı?
Bana ‘Kızıl Sakal’ derler. Mesela Gökçeada’da Eren dediğinde kimse tanımaz. Ama ‘Kızıl Sakal’ dediğinde herkes tanır.
Seni Vikinglere de benzetenler var...
Evet, memnunum bu benzetmeden. Yarışma sürecinde erkek yarışmacılarla aynı evde kalıyorduk. Hepsine ‘Vikingler’i izlettim. Ben de onlar gibi hayata karşı mücadeleci bir tipimdir. Hiç çekinmem.
Kollarında da ilginç dövmeler görüyorum...
10 tane falan dövmem var. Dönemsel yaptırıyorum. Şimdi yeniden yaptıracağım. Sol kolumda bir ineğin bölümlerini gösteren dövmem var. Ona ‘Ruh ikizim’ diyorum. Altında da soğan, havuç, kereviz dövmeleri... Hep gıdayla ilgili...
Bir insan neden kendine soğan dövmesi yaptırır?
Vaktimin büyük bölümü mutfakta geçiyor. Yemekle uğraşıyorum. Bundan sonra da turp, tavuk dövmesi falan olacak. Bir kolumu komple bostan, çiftlik yapacağım.
1.5 yaşında bir kızın var. Onun adı da Maya. İsmi ekmek mayasından mı geliyor?
(Gülüyor) Herkes benim ekmekle haşır neşir olduğumu biliyor ama maya aslında varoluş demek. Maya olmadan hiçbir şey olmaz. Bir ismi daha var, Derin.
Crocs terliklerin çok konuşuldu. Hep böyle misin, yoksa bunları yarışmada dikkat çekmek için mi seçtin?
Normalde de renkli çorap giyerim. Yaz-kış terlik kullanırım. Rahat bir bireyim. Yazları şort, kışları şalvar eşofman. İlk yarışmaya geldiğimde çevremdekiler prezantabl görünmem için “Crocs giyme, spor ayakkabı giy” dediler. Bir ay öyle denedim. Ama sonra özüme döndüm ve terliklerle devam ettim.
PSİKOLOJİYİ YÖNETMEK ZORDU
TV8’de yayımlanan MasterChef Türkiye’de bu sezon şampiyon sen oldun. Birincilik sana ne ifade ediyor?
Altı aylık bir süreç geçirdik. Ama öncesinde yıllarca sektör içinde vermiş olduğum bir mücadele vardı. Sabah erken kalkmalar; farklı restoranlarda, farklı bölümlerde, zor kişilerle çalışmalar... Bütün bunların sonunda Türkiye’nin en prestijli yemek programına katıldım, kazandım. Kendini herkese ispatlamak çok gurur verici.
Yarışmaya girdiğinde işin bu noktaya geleceğini tahmin ediyor muydun?
İlk günden beri “Ben mücadeleyi hiç bırakmam” dedim. Bir ara tökezledim, vazgeçecek gibi de oldum ama pes etmedim. Günün sonunda da kazanacağım dedim ve başardım.
Nasıl bir mücadeleydi?
Sadece yemek yapmak değil, kriz masasını da yönetmek gerekiyor. Size bir saat süre veriliyor ve o zaman dilimi içinde farklı teknikleri ve makineleri kullanarak bir tabak yemek çıkarıyorsunuz. Farklı istasyonlardan ürünler geliyor. Bir restoranda her istasyonda bir birey olur ama yarışmada teksin. İyi organize olman lazım. Onu başardığında şampiyonluğa doğru ilerliyorsun.
Psikolojik olarak seni zorladı mı?
Dikey bir şema olsa zor olmazdı.
Nasıl yani?
Askeriye gibi, terfiye göre hiyerarşi... Ama orada 16 yarışmacı var, herkes eşit. Üç tane üstün var, geri kalan herkes asker. Sen o askerler içinde mücadele ediyorsun. O yüzden psikolojiyi yönetmek ve sabretmek benim için zordu.
SABAHTAN AKŞAMA AÇIK BÜFEDE KARPUZ KESİYORDUM
Gökçeada’da yaşadığını biliyoruz ama bunun ötesine geçersek, hikâyen ne zaman, nerede başlıyor?
1989’da, Kırıkkale’de başlıyor. Babam memur, annem ev hanımı. Bir abim var. Çekirdek bir aileyiz. Babamın ben kundaktayken Erzincan’a tayini çıkıyor, ardından Edremit’e... İlkokulda tarlayla, mandalina bahçeleriyle tanışmam, Akçay’da zeytin toplamalarımız başlıyor. Sonra babamın Kıbrıs’a tayini çıkıyor. Lisede aşçı olmayı ve turizmle ilgilenmeyi kafaya koyuyorum. Ama babam memur-asker olmamı istiyor.
Birden bu aşçılık sevdası nereden çıkıyor?
Edremit pazarından. Çocukken oturduğumuz askeri lojmanın önünde pazar kurulurdu. Her yerden peynirler gelirdi, zeytin tezgâhları olurdu. Yemek yapmaya o zamanlar âşık olmuştum. Kaldığımız lojmanda da samimi olan aileler sacların üzerinde 15 günde bir gözleme yapardı. Onlara bakardım ve yemek yiyen herkesin ne kadar mutlu olduğunu görürdüm. Sonunda “Ben de hayatımda bunu yapmak istiyorum” dedim.
Mutfağa girmeye ne zaman başladın?
İlkokul beşinci sınıfta börek yapıyordum. Hatta ilk denememde perdeyi yaktım.
Peki ne okudun? Sonunda memur-asker olmanı isteyen baban mı kazandı, yoksa sen mi?
Turizm meslek lisesi aşçılık bölümünde okudum. Ama hatırlıyorum, babam ilk senemde mutfakta burnum sürtsün diye beni yazın Antalya’ya otele gönderdi. Sabahtan akşama kadar açık büfede karpuz kesiyordum. İnatlaştım. Ayaklarım, ayakta durup çalışmaktan yara olmuştu, “Eve dön” dediler ama dönmedim. Sonra okulu bitirdim. Antalya’da staj yaptım. Üniversitede okurken çalışmaya başladım. Sonra okulu bırakıp İstanbul’da özel bir aşçılık okulunda eğitim aldım. Bir dönem barmen ve işletmecilik de yaptım. Sonra İstanbul’daki restoran ve mutfaklarda hedeflediğim şeflerle çalıştım, iyi yerlerde görevler aldım. Ve şimdi buradayım.
BEYAZ YAKALIYDIK
Gökçeada’da yaşıyorsun... Neden oraya yerleştin?
2017’de eşimle İstanbul’da bir otelde çalışıyorduk. Klasik beyaz yakalıydık. Ege’ye kaçalım falan derken bir heves ikimiz de istifamızı verdik ve Bodrum’a yerleştik. Bir dönem orada yaşadık ama olmadı. İstanbul’a döndük. Ufak bir yer açtık. Sonra Ayvalık’a gitmeye karar verdik. Bir süre de orada kaldık. Ama çiftçilik, hele ki içinde hayvancılık da varsa en zor mesleklerden biri... Bu arada eşimin Gökçeada’da yazlığı vardı. Oraya gidip dükkân açtım, battık. Tekrar İstanbul’da çalıştım, borcu kapatıp Gökçeada’ya geri döndük.
Bütün bu yolculukta seni en zorlayan neydi?
Belli bir dönem tutunamamak zorladı. Herkes sahil kasabası Ege’ye gidelim diyor ama gidip bir mekân açıyorsun, pat diye batıyorsun.
Bu sefer cebinden yiyorsun. O tutunamama hali beni yordu ama vazgeçmedim. Gökçeada’da başardım.
EVDE YEMEK PİŞİRMİYORUM, GENELDE YUMURTA VE TOST YETİYOR
Kadınlar güldüren erkekleri sever derler hep, yemek yapanları da seviyorlar mı?
Bence yemek yapanları daha çok seviyorlar. İnsanlar güzel yemek yemeyi seviyor.
Beş yıldır evlisin. İyi yemek yapmak ilişkinizde işe yaradı mı?
Eşim çok seviyor mutfağı, öyle tavladım. Sevgiliyken yemek yapıyordum. Ama şimdi eve iş götürmüyorum.
Evde yemek yapmıyor musun?
Hayır, yapmıyorum. Genelde yumurta ve tost yetiyor. Çünkü mutfakta çalışırken kokuyla doyuyorsun. Aç olduğunu mesai bittiğinde anlıyorsun. O yüzden hızlı şeylerle çözüyorsun. Ecem güzel yemek yapar, o da bölgesel yemekleri sever.
YEMEK YAPMAK EŞİTTİR TUTKU
Seni hiç tanımayan birine kendini nasıl anlatırsın?
Rahat, biraz delidolu, olduğu gibi takılan, hiçbir şeyi planlayarak yaşamayan, kurumsal hayatta anında bırakıp gidebilecek biriydim. Bu yarışmada sabrı öğrendim.
Çok konuşmuyorsun. Bu yüzden sakin ama bir yandan da hafif sinirliymişsin gibi duruyordun ekranda...
Mutfakta sinirli olmayan birey yok. Yeri geldiğinde yükseldiğim de oldu. Normalde sakinimdir ama tavayla oynamaya başlayınca hareketlerim ve düşünce tarzım değişir. Bir DJ müzik kabininin başına geçtiğinde nasıl uçarsa ben de tezgâhın başında öyle oluyorum. Odunu, mangalı görmek bana farklı hissettiriyor.
Yemek yapmak sana ne ifade ediyor?
Benim için yemek yapmak eşittir tutku.
Bana bir sofra kuracak olsan masadaki imza yemeklerin neler olurdu?
Coğrafi işaretli, yerel ve lokal ürünler... Bir de olmazsa olmazım kuzudur. MasterChef’te de başta ve en sonda kuzu yaptım.
Dışarıda yemek yerken neye tahammül edemezsin?
Beklemeye. Açken ben, ben değilim.
Asla yiyemem dediğin bir yemek var mı?
Gönül rahatlığıyla her şeyi yerim. Hiç sıkıntı yok.
MUTLULUK PATLAMASI!
Yediğin en garip şey neydi şimdiye kadar?
Küçük yaşta Antalya’da bir otelde geyik sucuğu yemiştim. Farklı bir teknikle yapılmıştı. Çok enteresandı.
İyi yemek yapma konusunda bize beş tüyo verir misin?
Doğru malzeme, doğru teknik, doğru kafa, düşünce ve enerji diyebilirim.
Enerji derken...
Bu iş aslında tutku işi. Aynı zamanda sistematik de olmalısın. Çok iyi restoranlar reçeteyle çalışırlar. O reçete bire bir aynı olmalı, standardı korumalısın. Lezzet de standartta saklı aslında. Çünkü bir gün yemeğe iki, ertesi gün üç havuç atarsan olmaz. Hepsinin aromaları birbiriyle uyum içinde olmalı ki aşk olsun. Bir de demde pişmek vardır. Uzun saatler kaynayan soslar... O enerji yükselir, en son bir kaşığa ve ardından midene gelir. İşte orada da mutluluk patlaması olur.
LOKAL ÜRÜNLERİ KULLANARAK İYİ BİR MUTFAK YAPACAĞIM
Yarışmada ensende en çok kimin nefesini hissediyordun?
İlk günden beri ‘Sergen’le mücadele ederim’ diyordum; ki aynı yollardan geçmişiz, aynı tecrübeye sahibiz.
Sence kupayı neden sen kazandın?
Sabrettiğim ve kendimi sonlara sakladığım için kontrollü ve yavaş yavaş gittim. İlk hedefim 16 yarışmacı arasına girmekti, sonra 12, sonra 8... Zamanla tabaklarım değişmeye başladı. Üstüne koyarak final haftasında da bunu taçlandırdım.
Aylar süren bu maratondan ne öğrenerek ayrıldın?
Altı aylık bir akademi gibiydi. Sadece yemek yapmayı değil, farklı kültürlerden, mutfaklardan gelen arkadaşlarınla hayatı öğreniyorsun.
En zoru yanı neydi?
Özlem. Ailemi ve kızım Maya’yı çok özledim.
Bundan sonrası için planın nedir?
Üreticinin ve çiftçinin yanında, üreten bir şef olmak istiyorum. Kendi tarzımda çok iyi bir restoranla birlikte kendi markamı kurmayı hedefliyorum. Türkiye’nin farklı yerlerinden lokal ürünleri kullanarak iyi bir mutfak yapacağım.
ONUN GÖZÜNDEN ŞEFLER
Mehmet Yalçınkaya: Benim için mükemmeliyetçiliği temsil ediyor. Yemeklerde sıfır kusur ister. Elli kere düşünür, elekten geçirir.
DanIlo Zanna: Mutluluğu temsil ediyor. Her yemekte bir hikâyesi var.
Somer Sivrioğlu: Evrensellik. Onunki evrensel bir bakış açısı. Ondan da çok şey öğrendim. Aslında şeflerin her birinden bir şeyler aldım. Buraya girdiğimde bir kar topuydum, o kar topu büyüdü büyüdü, şampiyonlukla birlikte dışarıya çıktı.
GENLERİMİZDE ÇİFTÇİLİK VAR
Aşçı olmak çok zor. Çünkü üretmek, dayanmak çok zor. Gecen, gündüzün yok. Herkes eğlenirken sen çalışıyorsun. Çok farklı bir meslek dalı.
Hayvanlarım vardı. Şimdi babamın küçükbaş hayvanları var. Babam memur olabilir ama genlerimizde çiftçilik var. Çocukluğunda köyde o da bu işi yapmış.
Evde yemekleri eşim yapıyor. Kayınvalidem de bize yakın oturuyor. Onun eli de çok lezzetlidir.