Güncelleme Tarihi:
Engin Altan’ı mesleğe başladığım ilk yıllardan beri tanıyorum. O hem çok iyi bir oyuncu
hem büyük bir star. Yıllar onu fiziksel olarak da insan olarak da değiştirmiyor, “Kendimi tanımaya başladıktan sonra ilk mücadele ettiğim şey ego oldu” diyor. Oyunculuğun yanında yapımcılık ve yönetmenlik yapıyor, fotoğraf çekiyor, sosyal sorumluluk projelerine imza atıyor, kısacası hep üretiyor. Bu sefer daha farklı bir fotoğraf çekimi yapalım diyoruz. Kıyafetleriyle havuza atlama konusunda hemfikir oluyoruz. Hava soğuk, su daha da soğuk. Ama o soğuk suyun içinde dişleri kenetlense de poz veriyor, işine duyduğu saygıyı bir kez daha gözlerimle görüyorum. Sonra da başlıyoruz muhabbete...
◊ Yeni filmin ‘Dünya Varmış’. Sen en son ne zaman ‘Dünya varmış’ dedin?
Her gün diyorum. Genellikle güne mutlu kalkan biriyim, umutsuz biri olmadığım ve yaşamayı sevdiğim için her gün dünya varmış benim için.
Sırrı, kendine değer vermek galiba. Dünyada her gün birçok olumsuzluk oluyor, sosyal medyayla bu olumsuzlukları çok daha sık görüyoruz. Bir yandan da yaşamamız gereken bir hayatımız var ve nasıl yaşayacağımız elimizde. Durumlara negatif bakmanın insana da sonuca da faydası olmadığını yıllar içinde gördüm, negatif düşünceler seni aşağıya çekip umutsuz biri haline getiriyor. Umutsuzluğun kimseye bir şey kazandıracağını düşünmüyorum. Ama bir şekilde olumlu bakmayı öğrendiğin zaman önce senin enerjin yükseliyor, bu etrafındakileri etkiliyor, en azından daha mutlu bir düzen içinde oluyorsun.
◊ Yeni filminde dünyanın sonuna 24 saat kaldığını öğrenen bir taksi şoförünü canlandırıyorsun. Sana 24 saat sonra dünyanın sonu geliyor deseler ne yapmak isterdin?
İnsan ilk önce ailesi ve arkadaşlarını düşünüyor, onlarla vakit geçirmeyi arzu ederdim. Arkadaşlarımı, sevdiklerimi toplayıp herkesi görebileceğim bir ortam yaratırdım. Bir de motora binmek isterdim sanırım.
◊ Fragmanlarda gördüğümüz kadarıyla dünyanın sonu geldiğinde hayatta kalacakların yaşadıkları bir alan var. Ve burada cinsellik yasak. Sence cinsellik olmadan aşk olur mu?
Günümüzde bu dediğinin olması zor. Yani bir noktada mutlaka böyle bir şeyi insanoğlu arzuluyor. Çünkü bu insanın DNA’sına işli bir şey, erkek ve kadın soyunu devam ettirmek için içgüdüsel olarak bunu hissediyor. İnsanın doğasına aykırı böyle bir şeyin olmaması.
◊ Filmde hayatta kalanların yaşadığı yerde, ‘beyazlar’ diye kodlanan elitler ve onlara hizmet eden ‘kahverengiler’ var. Dünyanın sonu gelmiş bile olsa hâlâ kast sistemi hâkim. Senin bu tip ayrımlara bakışın ne?
Eğer normal bir bireysen elbette herkesin eşitliğini savunursun. Ama bu maalesef insanın var oluşundan itibaren süregelen bir durum. Dünya tarihi boyunca bilgi her zaman en önemli güç olmuş. Birçok savaşın, silahlar ya da anlaşmazlıklar yüzünden çıktığını düşünüyoruz fakat bence dünyadaki bütün savaşların esas çıkma sebebi bilgiye sahip olmak. Bilgiyi kendi elinde bulundurup saklayabilenler bu kast sistemini oluşturmuşlar. Edindikleri bilgiyi paylaşmamışlar, halkı belli bir eğitim seviyesinin üstüne çıkarmayarak kendi işlerinden uzak tutmaya çalışmışlar. Bu strateji, günümüzde de benzer şekillerde devam ediyor. İnsanların enerjisini belirli alanlara yönlendirerek, asıl güç ve bilgi kaynaklarına erişimleri sınırlanıyor ve toplumsal düzen bu şekilde devam ediyor...
‘EN BÜYÜK DEĞERİM AİLEM’
◊ 21 yaşından beri Türkiye’nin en beğenilen erkek oyuncularından biri oldun. 24 senedir yakışıklı sıfatıyla yaşamak sıkıntı yarattı mı?
Ağır bir şey. İster istemez bu algıyı artık korumak zorundasın, kilo alma şansın yok. Her zaman olduğunun en iyisi olmayı da arzu ediyorsun, kendine gösterdiğin saygıyla da alakalı. Her gün kalkıp spora gidiyorum, kendimi daha da geliştirecek bir şeylerin peşine düşüyorum, kitap okuyorum... Yaş aldıkça mutlaka kendinizi geliştirmeniz için bir şey yapmanız gerekiyor. Yoksa hayat sıkıcı hale gelmeye başlıyor. Benim meşhur olmakla ilgili asıl sıkıntımı biliyorsun, tanınmak insanın halka karışmasını zorlaştırıyor ve bu bir oyuncu için büyük sıkıntı.
◊ Gözlem yapmak mı zorlaşıyor?
Evet, zorlaşıyor. Mesela bir yere girdiğimde insanlar bir süre beni izliyor, nasıl bir adammış diye bakıyorlar, bu da benim gözlem yapmamı ister istemez zorlaştırıyor. Bu durum maalesef bizim yaptığımız işin bir yan etkisi. Ünlü oldukça ister istemez halktan kopmaya başlıyorsunuz, ama bir oyuncunun en son yapması gereken şey halktan kopmak olmalı. Çünkü halktan koptuğunuzda bağlarınız zayıflamış oluyor ve siz bir fanusun içinde hapsoluyorsunuz. Fanustaki hayat gerçeği çoğunlukla yansıtmıyor. Eğer fanusun içindeki hayatın gerçek olduğuna inanırsanız ve sonradan bunun sahte olduğunu fark ederseniz, çok büyük bir yıkımla karşılaşıyorsunuz. Herkesi yaşadığı gerçekliğe bağlayacak bir değer olmalı, benim en büyük değerim ailem...
◊ Şimdiye kadar oyunculuk adına ödediğin en büyük bedel ne oldu?
Sanırım bu mesleğin en büyük bedeli özgürlüğünüzden vazgeçmek oluyor. Meşhurluk dediğimiz şey bence özgürce hayatın içine karışma fırsatını elinizden alıyor. Mesela Kapalıçarşı’yı çok severim, oranın hareketliliğini, atmosferini, Mısır Çarşısı’nı... Her gün gidip dolaşabilirim ama gerçek şu ki orada rahatça, tek başıma dolaşmayalı belki 20 yıl oldu... Tanınan, sevilen biri olmanın getirdiği bir sürü güzel değerin yanında, özgürlüğünüzü elbet biraz kaybediyorsunuz.
‘KEŞKE TÜM DÜNYADAKİ CANLILAR AYNI YAŞAM HAKKINA SAHİP OLSA’
◊ Herkesin hakkında fikir sahibi olduğu bir hayatı yaşamak zor mu?
Tabii zor ama zamanla alışıyorsun. Kendini böyle röportajlarda anlatmaya çalışıyorsun ama sonuçta insanlar hep inanmak istediklerine inanıyor. Ben insanların fikirlerini değiştirmek zorunda olmadığımı kabullendiğim an çok rahatladım. Bu hayatta kimseye bir şey kanıtlamak, ispat etmek zorunda değiliz.
◊ Peki, en yanlış anlaşıldığın şey ne oldu?
Mesela sol tandanslı bir filmde 80 ihtilalinin öncülerinden birini oynamıştım. Bir köşe yazısında “Evladım solculuk sana mı kaldı” dediler. Sonra ‘Anadolu Kartalları’ diye bir filmde oynadım, “Militarizme alet olduğunun farkında mısın” dediler. ‘Diriliş Ertuğrul’da oynadım, “Aman evladım Osmanlı hikâyeleri” falan dediler. İnsanlar sizi her zaman eleştirmek ve yaptığınız, oynadığınız her oyunun ideolojisine sizin de inandığınızı düşünmek istiyor. Ama ben oyuncuyum, sadece o an o rolü oynuyorum. Oyuncunun ideolojileri geniştir, her şeyi algılayabilecek bir bakış açısına sahiptir. Ama ne yaparsak yapalım, yaptığımız işlerle, hayata geçirdiğimiz rollerle yargılanıyoruz ve etiketleniyoruz.
◊ Herkesin seninle ilgili bir fikri var dedik. Senin dünya görüşün, ideolojin ne?
O kadar zor bir soru ki... Bireysel olarak cevabım biraz ütopik. Keşke bilgi herkese açık olsa. Keşke tüm dünyadaki canlılar aynı yaşam hakkına sahip olsa. Öyle istatistikler var ki, dünyadaki reklam veren bütün şirketlerin, reklama ayırdıkları bir yıllık bütçesinin sadece yüzde 1’lik kısmıyla dünyadaki açlık sona eriyor. Ama dünya düzeni bu şekilde değil ne yazık ki. Hepimiz savaşlar olmasın istiyoruz, değil mi? Hangi ideolojiye sahipsek, o ideolojiyi başkalarına zarar vermeden özgürce yaşamak istiyoruz. İşin doğrusu, ben senin haklarına müdahale etmediğim sürece benim neye inandığım seni ilgilendirmemeli. Böyle bir dünyayı hayal etmek ütopya gibi ama gerçek olmasını arzulardım. Maalesef yaşadığımız dünya böyle değil.
◊ ‘Diriliş Ertuğrul’ gibi çok izlenen ve uzun süren bir işte rol aldıktan sonra tarihi işlerle özdeşleştirilmeye başladın. Oysa birçok farklı projen oldu, oluyor. Buna bozulduğun oldu mu?
İlk zamanlar ‘neden beni sadece böyle algılıyorlar’ diye düşündüğüm oldu. Tabii, çok başarılı olmuş bir işti, güzel senaryosu vardı. Birçok aynı janra, diziye de örnek teşkil etti. Ben de o işe çok özenmiştim, rolü çok severek oynamış ve dizi iyi olsun diye çalışmıştım. Dünyanın her ülkesinde izlenen bir yapım oldu, benim de globalde tanınmamı sağlayan bir iş. Tabii, dizi beş yıl sürünce insanların o algıyı kafalarına yerleştirmelerini de anlayabiliyorum.
‘NESLİŞAH’A DA EVLATLARIMA DA HER GÜN ŞÜKREDİYORUM’
◊ Oyunculuk dışında yaptığın en iyi şey ne?
Babalık, hatta bence babalığı oyunculuktan daha iyi yaptığımı düşünüyorum.
◊ Emir Aras 8 ve Alara 6 yaşında. Onlardan çıkardığın ders ne oldu?
İki yeni bireyin kendilerini ve dünyayı fark ediş süreçlerinde onlara destek olmak müthiş bir duygu, baba olduğum için Neslişah’a da evlatlarıma da her gün şükrediyorum. Babalık hayatıma bakış açımı değiştirdi. Hayatımın ilk sırasında şu anda oyunculuk mu babalık mı dersen, babalık var.
◊ Neslişah ile 11 yıldır evlisiniz. Aşkın ateşi ve tutku evlenip bir de iki çocuk sahibi olduktan sonra devam ediyor mu?
Gerçekten doğru insanla bir arada olma şansına eriştiysen, o zaman büyüyerek devam ediyor. Tabii o kalp atışı hızlanması, ellerin terlemesi gibi şeyler ilk zamanların hikâyesi. Sonra kendini sevgiye, saygıya, onu düşünmeye bırakıyor. Biz birbirimizden çok şey öğreniyoruz, dengeli şekilde devam ediyoruz. Bence evlilik paylaşabildiğin kadar var, eğer paylaşmayı bitirdiysen ve en yakın arkadaşın eşin değilse o zaman evlilik yıkıcı hale gelmeye başlayabilir.
‘AFRİKA’DA SU KUYULARI AÇTIRDIM, 20-25 BİN KİŞİYE SU SAĞLADIK’
◊ Sosyal sorumluluk projelerin var. Sence ünlü isimlerin duyarlılığı bir şeyleri etkiler mi?
Akademisyenlerin bilgisi ve uzmanlığı, farkındalık yaratmada en güvenilir kaynaklardan biri. Ancak akademisyenlerin ele aldıkları konuların teknik dili zaman zaman halkın ilgisini çekmeyebiliyor. Bu yüzden, toplum önünde olan kişilerin bu konulara duyarlılık göstermesi, akademisyenlerin işini tamamlayıcı bir rol oynuyor. Bu anlamda da öncü olmak için yıllardır çaba harcıyor, belgeseller çekiyor, bu işe zaman harcıyorum.
◊ İki belgesel çektin değil mi?
Evet, ilki dünya üzerinde temiz suya erişimi olmayan toplumları incelemek üzerineydi. Toplumlar biraz merkezden uzaklaştıklarında temiz suya ulaşamıyorlar, bunu Kanada’da, Afrika’da, Pakistan’da görüyoruz. Hayvanların içtiği yerlerden su içiyor bu insanlar. Sonra orada çektiğim fotoğraflarla bir sergi açtım, elde ettiğim gelirle Afrika’da su kuyuları açtırdım, 20-25 bin kişiye su sağladık. İkinci belgeselde de şunu anlatmak istedim; bazı toplumlar temiz suya ulaşamıyorken modern toplumlar hızla suyu kirletiyor. Dünyadaki neredeyse bütün sularda mikroplastiklere rastlıyoruz. Vücudumuzda da plastikler var. Bunu incelemek için farklı ülkelere gittim. Aslında basit çözümler var. Hepimiz internetten yemek siparişi veriyoruz. Sadece “Plastik çatal, bıçağa ihtiyacım yok” diyerek plastik üretimini azaltmaya destek olabiliriz.
‘EKSTREM SPORLARA BAYILIYORUM’
◊ Oyunculuk, yapımcılık, senaryolar, yönetmenlik... Bir yanınla patron, bir yanınla da çalışansın. Bunları egosuz yönetmeyi nasıl başarıyorsun?
Benim kendimi tanımaya başladıktan sonra ilk mücadele ettiğim şey ego oldu.
◊ Neden?
Ego bir insan için çok gerekli fakat egolarınıza teslim olduğunuz an kibirlenmeye başlıyorsunuz ve yaratıcılığınızı kaybediyorsunuz. O yüzden hiçbir zaman kibre düşmemeniz gerek. Senin de bahsettiğin gibi oyunculuk, yapımcılık, yönetmenlik gibi birçok farklı rolde hem yönetici hem de çalışan olarak varım. Yere sağlam basmak için, anda kalabilmek için aileme güveniyorum. Güzel hobilerim var. Onlar da beni güncel tutuyor. Ekstrem sporlara bayılıyorum, bahçeyle uğraşıyorum, tam bir outdoor adamıyım. Fotoğraf çekmek hayatta en zevk aldığım hobilerimden biri. Hatta kişisel bir hobim olan fotoğrafçılığı profesyonel bir projeye dönüştürdüm ve yeni bir Instagram sayfası açtım: @ead_thestudio. Çektiğim fotoğrafları paylaşıyorum. Bu tarz yeni projeler, içsel dengeyi korumamda, yaratıcılığımı canlı tutmamda bana destek oluyor.
◊ Bu sene iki filmin daha var...
Evet, biri ‘Tete ve Masal’. Bir Viking kralını oynadım, çok eğlenceliydi, çocuklara bir hatıra kalsın diye yaptım. Diğer filmim ‘Bir Adam Yaratmak’. Çok ağır bir roldü. Necip Fazıl Kısakürek’in hikâyesi. Kendisini incir ağacına asmış bir babanın oğlu bir roman yazar ve kendi kaderi de oraya doğru sürüklenir. Ölüm korkusu ve varoluş sıkıntılarıyla alakalı bir film.
◊ Bugün 10 Kasım. Sen geçen sene ‘Sağol Atam’ belgeselinde Atatürk’ü canlandırmıştın. Nasıldı Atatürk’ü oynamak?
İnanılmaz bir gururdu ve her zaman hayal ettiğim bir şeydi. Küçük bir belgeselde kısa bir süre oynayabilmiş olsam da çok değerliydi. Atam için söylenecek çok şey var, kitaplar yazılır, yazıldı. Dünya için çok önemli bir liderdi, bize çok önemli bir miras bıraktı, bu mirası korumak, bu mirası devam ettirmek de bizim görevimiz. Ve elimizden geleni yapmaya da çalışıyoruz, çalışacağız.