Güncelleme Tarihi:
Sosyalleşmek için daha çok tiyatroya, klasik müzik konserlerine gitmeyi ve doğa gezilerine çıkmayı seviyorum. Yürüyüş yapmayı da seviyorum, giden arkadaşlarım olursa onlarla beraber çıkıyorum. Dinlemeyle yapılan aktivitelerde çok kalabalık olmasını tercih etmiyorum. Dans ediyorum, tek ya da eşli... Tango yapıyorum, modern dans yapıyorum son 1-2 aydır. Alman bir tiyatro ekibiyle çalışıyorum. Son yaptığımız projede profesyonel olarak yer aldım. 1 ay sonra yeniden başlayacağız. Almanya’da devam edeceğim gösterilere. En büyük zorluğum, ulaşım. Bir yerden bir yere gitmek zor.
Konser, tiyatro gibi alanlar ‘sözde’ bize uygun yapılıyor. Özellikle körler için çok engel çıkmıyor gibi gözüküyor ama tekerlekli sandalyesi olan arkadaşlarım çok etkileniyor. Dev bir ekranı, sahneyi birkaç metre uzaklıktan seyretmek zorunda kalıyorlar. İstedikleri yerden bilet alamıyorlar. Mesela stadyumlarda engelli tribünü diye adlandırdıkları yerde oturuyorsun ve herkesten ayrılıyorsun. Bu da çok hoşuma giden bir şey değil. Bu sorunlar için fikir üretmek önemli olan. Mimarlık ofislerinde bu konularla ilgili danışman kullanılmıyor. Gittiğimiz konser veya tiyatrodaki diğer insanlar sayesinde işimiz kolaylaşıyor.
Engelim olmasa en çok bisiklete binmek veya araba kullanmak isterdim. Çünkü önceden az da olsa görüyordum. O zaman bisiklete biniyordum. Onu çok özledim. At binmek de isterdim. Ailemle tatile gitmek ayrı bir zevk benim için, özellikle ‘deniz-kum-güneş’ çok seviyorum. Görmeyen arkadaşlarımla seyahate çıkmayı da çok seviyorum, ikisi de ayrı zevk.
‘SİZ GEREKLİ ŞARTLARI SAĞLARSANIZ YAPAMAYACAĞIM TEK ŞEY GÖRMEKTİR’
Dünya Engelliler Günü yaklaşınca önemimiz biraz daha artıyor. Çalıştığım Karanlıkta Diyalog Müzesi’ne en çok da büyük şirketler ve şehir planlamasında görevli olanlar ilgi gösteriyor. İlgilenilmek güzel, kendimizi daha önemsenmiş hissediyoruz. Diğer yönden bakalım.
23 Nisan’da çocukları makamlara oturtuyoruz ama biz çocuk olmuyoruz. Tıp Bayramı diye gidip hasta muayene etmiyoruz. Peki, neden Engelliler Günü’nde hepiniz engelli olmaya çalışıyorsunuz! “Bakın, biz de engelli olduk” diye yayınlar yapıyorsunuz... Başkası olmayı denemek büyük erdem, bunu kabul ediyorum ama başkasının siz olduğunu düşünsenize bir de. Bu sene de klasikti. Ama bundan sonrakilerde biz, siz olalım, ne dersiniz? Gözlerinizi bağlayıp sizin kör olmayı denemeniz yerine, biz görüyormuşçasına yaşayalım bu şehirde!
PROBLEM, GÖRÜLMÜYOR OLMAK
Karanlıkta Diyalog Müzesi’nde hemen her seansta “İstiklal Caddesi çok kalabalık, nasıl yürüyorsunuz” diye soruyorlar. “Evet, çok kalabalık, binlerce insan geçiyor ve o kalabalığın içinde sadece birkaç görmeyen insan var. Binlerce insanın birkaç insanı güvenli olarak
o caddede yürütmesi çok da zor olmasa gerek” diye yanıt veriyorum. 16 milyon kişi, arasında yaşayan yüzde 15 engelli bireyi bu şehirde rahatça yaşatamıyorsa problem görmüyor olmak değil, görülmüyor olmak. Bu tip önemli günleri değerlendirirken bizim yapamadıklarımızı yapamamaya çalışmak yerine yapmaktan mahrum kaldığımız ve yapmak istediklerimizi birlikte yapalım. Siz, bizi alıp kendi hayatınıza götürün!
Sizin tabirinizle karanlıkta yaşıyorum ben. Bende bir karanlık yok ama o mecazi karanlıkta ben satranç oynamayı, dans etmeyi, size bu yazıları yazdığım klavyeyi kullanmayı, yeniden üniversite okumayı, baba olmayı, rehberlik yapmayı, eğlenmeyi, sinemaya, tiyatroya gitmeyi, kayak yapmayı ve hatta araba kullanmayı yaptım, yaşadım ve yaşıyorum... Gerekli şartları oluşturursanız kör bir insanın yapamayacağı tek şey görmektir...