‘Endişeliyiz ama mücadele yeni başlıyor’

Güncelleme Tarihi:

‘Endişeliyiz ama mücadele yeni başlıyor’
Oluşturulma Tarihi: Haziran 30, 2024 07:00

Uyarıları uzun süredir görmezden geliyorduk ancak etkilerini hissetmeye başlayınca küresel ısınma gündemimizin en önemli başlığı oldu. Ülkemizin önemli üniversitelerinde görev yapan çevre mühendisleriyle konuştuk: “Var olduğumuz müddetçe iklim değişikliğini sınırlandırmak için elimizden geleni yapmalıyız.”

Haberin Devamı

Sadece son 10 yıla baktığımızda bile ciddi iklim değişikliğinin farkına varabiliyoruz. Uzmanlar “Bu hızda bir değişikliğin yaşanabilir olması gerçekten insanda endişeye sebep oluyor” diyor ve bu değişikliklerin etkilerinin yıkıcı olabileceğine, eğer kontrol altına alınmazsa dünya genelinde çevresel ve ekonomik felaketlere yol açabileceğine dikkati çekiyorlar. Ama mücadele konusunda da umutlarını ayakta tutmaya devam ediyorlar. Tıpkı Prof. Dr. Levent Kuzu’nun dediği gibi: “Bu konuda yapılacaklar bitti demek istemem. Bu havlu atmak olur ki basit bir dövüş maçında değiliz.”

‘Yaşam biçimimizi ciddi şekilde değiştirmeliyiz’
Prof. Dr. Levent Kuzu,

İstanbul Teknik Üniversitesi

Dünyanın ısınması için çeşitli senaryolar mevcut. Yani tek bir yol haritası çizip şu şekilde bir iklim değişikliği olacak demek mümkün değil. Bunun yerine çok farklı disiplinden biliminsanlarının üretmiş olduğu yol haritalarından faydalanırız. Üç ana yol haritasından bahsedecek olursak; bunlar çevreci gelişim, orta yol ve karbona dayanan gelişim olarak özetlenebilir. Atmosfere salınan karbondioksidin dünyadan salınan uzun dalga boylu ışımayı tuttuğunu biliyoruz. Atmosferde karbondioksit ve eşdeğeri gazların konsantrasyonu ne kadar fazla olursa dünyanın da ısınması o denli yüksek olacaktır. Dolayısıyla dünyanın ne kadar ısınacağı bizim ekonomik gelişimdeki tercihlerimize bağlı. 2,5-3 derecelik sıcaklık artışı olması durumunu hayal etmek bile gerçekten güç. Bu sıcaklıkta yaşamaya alışmak için ciddi oranda yaşam şeklimizi değiştirmemiz gerekir.

‘Endişeliyiz ama mücadele yeni başlıyor’
Isınmanın sonuçlarından biri de orman yangınları.
‘Endişeliyiz ama mücadele yeni başlıyor’
Biyolojik çeşitlilik tehdit altında.

Haberin Devamı

‘‘Miami ve Amsterdam sular altında kalabilir’
Doç. Dr. Hülya Aykaç Özen,

Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Örnek üzerinden ifade edecek olursak; eğer küresel sıcaklık 2,5 derece artarsa Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sıcaklık 50 dereceye ulaşabilir, orman yangınları ve sıcaklığa bağlı ölüm oranları artabilir, dünya nüfusunun yüzde 8’i su kıtlığıyla karşılaşabilir ve hayvan, bitki türünün yüzde 25’i yok olabilir. Aşırı kuraklıklar tarımı doğrudan etkileyeceği ve kullanılabilir su kaynağı azalacağından yetersiz beslenme ve yoksulluk endişe verici seviyelere çıkabilir. Birçok bölgede eşi benzeri görülmemiş sıcak hava dalgaları ve biyolojik çeşitliliğin geri döndürülemez kaybıyla karşılaşmak mümkündür. Örneğin, mercan resiflerini ve onlara bağlı olan bitki ve hayvanları tehdit eden denizlerdeki ısı dalgalarıyla, dünyanın 1,5 derece ısınmasında her yıl 16 kat,
2 derece ısınmasında 23 kat ve 3 derece ısınmasında 41 kat daha fazla karşılaşabiliriz. Miami veya Amsterdam gibi kalabalık şehirler, yüzyılın sonuna kadar tamamen sular altında kalabilir.

Haberin Devamı

‘Yoksullar daha fazla etkilenecek’
Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu,

Bilgi Üniversitesi

Eskiden iklim değişikliğinin etkilerini daha çok gelişmiş ve gelişen ülke ayrımı yaparak konuşurduk. Şimdiyse ülkeler içindeki farklı gelir gruplarını da dikkate alarak konuşuyoruz. Maalesef araştırmalar, yoksulların bu sorundan her anlamda daha fazla etkilendiğini göstermekte.Çarpıcı örnek; iklim mültecilerinin sayısının, siyasi ve/veya dini düşüncelerinden dolayı göç etmek zorunda kalanların sayısından çok daha fazla olması. İklim değişikliği, yeni sorunlara yol açmakla kalmayıp var olan her türlü sorunun daha da kötüleşmesine yol açıyor.

Son yıllarda ilgimi çeken konulardan biri de ekolojik vatandaşlık konusu. Vatandaşların oy verecekleri partilerden beklentileri arasında temiz ve yaşanabilir bir çevre, su ve gıda güvenliği, iklim değişikliğiyle mücadele de olmalı. İklim değişikliği, artık önemli bir güvenlik sorunu, güvenliği sağlamak da hükümetlerin vatandaşlara karşı en geleneksel görevlerinden biri.

Haberin Devamı

‘Afetlere hazır hale gelmeliyiz’
Prof. Dr. Mesut Başıbüyük,

Çukurova Üniversitesi

Önceleri ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri yoğun bir tüketim faaliyeti içindeydi. Şimdi Çin ve Hindistan gibi yaklaşık 3 milyar nüfusa sahip ülkeler de onlar gibi yoğun bir tüketim faaliyeti içine giriyor. Bu da yaşanan iklim felaketlerinin sayısının artmasının nedeni. Benim kişisel değerlendirmem; tüm dünyanın daha az tüketen, daha az atık üreten bir yaşam tarzına hızla dönmesi gerekmekte. Bunun dışında özellikle ülkemizin ortaya çıkan yeni iklimsel koşullara hızla adapte olması ve iklimsel afetlerin neden olabileceği kırılganlıkları ortadan kaldırabilecek çalışmalar yapması gerekiyor. Bunun için de şehirlerimizi, tıpkı depreme hazırlık gibi, iklim afetlerine hazır hale getirmemiz gerekiyor.

Haberin Devamı

‘Sorun küresel, sorumlular bölgesel’
Prof. Dr. Gülen Güllü,

Hacettepe Üniversitesi

İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının en önemli kaynağı yüzde 73 ile enerji sektörü. Günlük hayatımızı devam ettirebilmek, ekonomi ve sanayinin sürdürülebilmesi için enerjiye ihtiyaç duyuyoruz. Bugün ürettiğimiz elektriğin büyük bir kısmı fosil yakıtlara dayalı. Yaygın olarak kullandığımız ve vazgeçilmesi zor olan fosil yakıtların kullanımından uzaklaşılmadığı sürece hızlı tepki vermek çok zor. Gelişmiş ülkelerin, elindeki düşük karbon teknolojilerini gelişmekte olan ülkelere vermesini sağlamak ekonomik bir zorunluluk. Bu ülkeler gerekli fonları sağlamadığı sürece küresel sera gazı emisyonlarının gerektiği kadar azaltılması mümkün değil. Sorun küresel, sorumlular bölgesel, çözüm bu nedenle kolay değil.

Haberin Devamı

‘Hedefleri tutturmakta epey geride kalıyoruz’
Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu,

Eskişehir Teknik Üniversitesi

İklim değişikliğiyle etkin mücadele edilebilmesi için Paris Anlaşması kapsamında belirlenen
küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması hedefine erişebilmek üzere çalışmaların hızlanması gerekiyor. Zira belirlenen hedefleri tutturma konusunda epeyce geriden geliyoruz.
Bu da doğal olarak bizleri endişelendiriyor. Acil Durum Olayları Veritabanı’nın (EM-DAT) son raporunda verilen dünya genelindeki afet sayıları, afetlere bağlı ölümler ve ekonomik kayıplarla ilgili verilere baktığımızda 2023 yılı rakamlarının önceki 10 yılın değerlerinden çok daha yüksek olduğunu görmek bile bu konudaki endişelerimizin artması için yeterli. 

‘Ülkeler anlaşmalar konusunda çok istekli değil’
Prof. Dr. Gürdal Tuncel, ODTÜ

Küresel ısınmanın nedenleri konusunda bilmediğimiz bir şey yok. Aynı şekilde, önüne geçilmesi için ne yapılması gerektiği konusunda da bilgi eksikliği söz konusu değil. Buna rağmen bir şey yapılamamasının nedeni bütün ülkelerin birlikte hareket etme zorunluluğu. Örneğin ekonomileri petrole dayalı ülkelerin ‘fosil yakıt kullanmayın’ diyen anlaşmalara imza atmaları, atsalar bile yükümlülüklerini yerine getirmelerini beklemek gerçekçi değil. Harekete geçmekte çok hızlı olunmamasının diğer bir nedeni, bazı ülkelerin imzalanan anlaşmaların getirdiği yükümlülüğe uyamayacaklarını düşünmeleri. Birçok ülkede emisyon kotalarına uymak demek halka arabanızı kullanmayın demekle eşdeğer. Böyle bir talepte bulunan hiçbir devlet başkanının bir daha seçilme şansı olmaz. Bu da ülkelerin neden çok da istekli olmadıklarını gösteriyor.

‘Endişeliyiz ama mücadele yeni başlıyor’

 ‘IPCC raporları ciddiye alınmalı’
Doç. Dr. Tuba Rastgeldi Doğan, 
Harran Üniversitesi

İkim değişikliğinin direkt ve dolaylı etkileriyle ilgili başta ülkemiz olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden her gün üzücü haberler duyuyoruz, izliyoruz. Ülkemizde yaşanan daha fazla ısınma, kuraklık ve yangınlar, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları ve daha yoğun fırtınalar, dolu yağışı, hortumlar ve çöl tozu taşınımı vb. haberleri, bunların hepsi iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan felaketler. Tüm dünya anlaşmalara imza atmalı, dünyanın en yetkili iklimbilim organı olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarını ciddiye almalı ve gerekli tedbirler yürürlüe konmalı. 

‘Politikalar ve yatırımlar çevre odaklı kurgulanmalı’
Prof. Dr. Fehiman Çiner, 
Niğde Üniversitesi

Yetkililer yerel ve bölgesel çözümler üretse bile iklim değişikliği küresel bir sorun olduğu için yetersiz kalıyor. En büyük sera gazı üreticisi olan 5 ülkenin ciddi adımlar atması gerekiyor. Ancak küresel politika ve para sermayesi buna kısıtlı ölçekte izin veriyor. Nitekim, ekonomik dengeleri elinde tutan ve teknolojik gelişmelerin öncüsü olmak isteyen dünya devlerinin iklim değişikliğiyle tam mücadele edebilmesi, politikalarını ve yatırımlarını çevresel açıdan kurgulamasıyla mümkün. Elektrikli motorların yaygınlaştırılması, otonom dijital ikiz teknolojisi (analiz etmek için bir ortamın dijital kopyasının oluşturulması), iklim dirençli kentlerde yeşil altyapı dönüşümleri ve endüstriyel simbiyoz (normalde birbirlerinden bağımsız çalışan iki veya daha fazla ekonomik işletmenin ortaklık kurması) gibi basit ama etkili uygulamalar teşvik edilmeli.

‘Nano ölçekteki iklim olaylarına dikkat!’
Prof. Dr. Sabahattin Sıddık Cindoruk,

Bursa Uludağ Üniversitesi

Meteoroloji bilimi veya iklim araştırmaları genellikle 4 ölçek altında inceleme yapar. Bunlar dünya, makro ölçek; kıtalar, sinoptik ölçek; bölgeler, mezo ölçek ve yerel, mikroölçektir. Ancak bir de benim literatüre kazandırmaya çalıştığım nano ölçekteki iklim olayları var. Bundan kastettiğim konu, çok küçük ölçeklerde aşırı hava olaylarının meydana gelmesidir. Yani bir sokakta aşırı yağış meydana gelebilirken veya bir caddeden hortum geçerken diğer yerlerde herhangi bir yağış görülmemesini örnek gösterebiliriz. Bir başka örnek olarak bir bölgede dolu yağarken veya don görülürken diğer bölgelerin etkilenmemiş olmasını verebiliriz. Bu tür aşırı hava olayları hassas gruplar veya ekonomik düzeyi düşük gecekondu bölgelerinde etkilenebilirliği maksimum düzeye çıkarabilir

‘Bitki bazlı diyetler sera gazı emisyonunu azaltabilir’
Prof. Dr. Hasan Merdun,

Akdeniz Üniversitesi

Güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmalıyız.

Enerji verimliliğini arttıran teknolojilere ve uygulamalara yatırım yapmalıyız.

Karbon salımını fiyatlandırarak şirketleri ve bireyleri daha düşük karbonlu seçeneklere yönlendirebiliriz.

Ormanları koruma, ağaçlandırma, sulak alanları restore etme gibi doğa temelli çözümler önemli.

Karbon tutma ve depolama (CCS) teknolojileri, atmosfere salınan karbondioksidin yakalanmasını ve güvenli bir şekilde depolanmasını sağlayabilir.

Elektrikli araç ve toplu taşımayı teşvik etmeliyiz.

Şehirlerde yürüme ve bisiklet yolları arttırılmalı.

Sürdürülebilir tarım uygulamalarını benimseyerek tarımın karbon ayak izini azaltabiliriz.

Bitki bazlı diyetlerin teşvik edilmesi, et üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltabilir.

‘Bu bir çevre sorunu değil, bir beka sorunu’
Prof. Dr. Doğanay Tolunay, İstanbul Üni. Orman Fakültesi, orman mühendisi

Mücadeleye daha yeni başlıyoruz. 20 yılı aşkın bir süredir iklim değişikliğinin var olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Halen de iklim değişikliği olmadığını hatta küresel soğuma olacağını iddia edenler var. Bunlar maalesef önlemlerin gecikmesine neden oldu. Önlemleri 20 yıl önce almaya başlasaydık bugün çok farklı bir noktada olurduk. Henüz geç değil ama hızlanmamız gerek. Bu noktada her bir bireye, STK’ya, şirketlere ve siyasilere önemli görevler düşüyor. Öncelikle biz bireylerin iklim değişikliğinin bir çevre sorunu olmadığını, ülkemizin beka meselesi olduğunu karar vericilere ısrarla anlatmamız gerekiyor. Siyasilerin bir sonraki seçimlerde iklim değişikliğiyle mücadelenin, seçilmelerini etkileyeceğini anlamaları halinde önlemlerin daha çabuk uygulamaya geçeceğini düşünüyorum.

BAKMADAN GEÇME!