Güncelleme Tarihi:
"Yeter artık, ömrümüz bilgisayar başında geçiyor. Yemeği de ofise söylüyoruz. Bana bastı bilgisayara ve karşımdaki mutsuz surata baka baka yemek yeme hali. Dışarı çıkıyorum öğle yemeğine” diyerek aframı taframı yaptım.
İyi ki de yapmışım yoksa yan masamda dillendirilen şu güzide ifadelere kulak misafiri olamayacaktım: “Hocam, biz Türk tiyatrocuları biliyorsun, yabancı oyunları çılgın gibi gömeriz de birbirimizin oyunlarını doğru dürüst eleştirmek başımıza iş olacağından mütemadiyen ‘emeğine sağlık’ deyip dururuz. Sen de beğendim dedin ama bak Allah’ın adını veriyorum, eğer bana ‘emeğine sağlık’ çekiyorsan açık açık söyle; alınmam, gücenmem.”
Masa komşum olan beyefendinin bu derdi, bana eküri bulamadığım için fazla biletimi hibe etmek suretiyle yanımda tiyatroya götürdüğüm mobilyacı kankam Ercan’ı hatırlattı yine. Gecenin sonunda genelde oyunun iyiliğinden-kötülüğünden bağımsız, kavga ederek ayrılmıştık.
Başakşehir maçı daha iyiydi
Salon seferimizde oyunu fazlasıyla yavaş ve eski moda bulan Ercan, “Abi sosyalleşme olsun diye takılıp sana geliyorum da bu tiyatro hakikaten çağdışı bir sanat, sinema varken gerek yok böyle şeylere, öldü bence tiyatro” demişti.
Ben “X’i sevmiyorum” yerine “O iş bitti yea!” falan diyecek kadar kendini kaybeden insanlara biraz gıcıklanırım.
“Oğlum, ben sevmiyorum de geç, öldü ne la? Robert Wilson diye bir adam yürüyor dünyada, nereye ölüyor? Biz gidip eski kasasına tosluyoruz arada” diye verdim veriştirdim.
Çok etkisi olmadı bu tepkimin Ercan üzerinde. “Başakşehir maçını izleseydik daha iyiydi” deyip durdu.
Cantona buna ne diyecek?
Birkaç gün sonra başka bir arkadaşıma Ercan’ı çekiştiriyordum. O da “Aslında Başakşehir maçı pekâlâ tiyatronun alternatifi olabilir” diye girdi lafa. Şöyle devam etti:
“Eric Cantona’nın bir röportajının çevirisini okumuştum. Bir yerinde Cantona’ya eskiden futbolcu olup şimdi de oyunculukla uğraşması arasındaki mesafeyi sormuşlardı. Biraz da futbol altta, tiyatro üstte kalmış soruda. Cantona’nın cevabı da kelimesi kelimesine değilse de ‘Sanat ya da spor fark etmez, bence her performansın ana amacı izleyiciye bir şeyler düşündürtmek, sorgulatmaktır. İyi bir futbol maçı izlerseniz çıkışta kafanızda bazı sorular olur. İyi bir tiyatro oyunu sonrasında da öyle. Bunlar elbette birbirlerinden çok farklı sorular olabilir. Bazı sorular diğerlerinden daha mı önemlidir? Ben öyle düşünmüyorum’ gibiydi. İyi-kötü; bir soru varsa sıkıntı yok yani.”
“Ben kimlerin arasında dolaşıyorum, adam Ercan’ın kablosunu bile alıp bağlayacak bir yer buldu” diyerek ve kendisini bir gün mobilya dükkânına çay içmeye götürmek üzere söz vererek kaçtıydım onun da yanından.
Oradan eve dönerken mahalledeki küçük salonlardan birinin düzenlediği bir tür oyun promosyonu kortejinin içinde kaldım. Köpek kostümü giymişler ve “Havlaya havlaya kazanacağız” diye bağırıyorlar. Arka sokaktaki kahvede takılan yarı deli eleman da aralarına karışmış, kenarda köşedeki insanlara “Tiyatruuuu” diye bağırmakta.
Video çekip ‘futbol sadece futbol değildir’ci arkadaşa attım. “Al” dedim, “Gönder Eric Cantona’ya da bakalım buna da diyecek havalı bir lafı çıkacak mı?”