Ekranların en güçlü ve unutulmaz kadın karakterleri kadın meselesini konuşuyor

Güncelleme Tarihi:

Ekranların en güçlü ve unutulmaz kadın karakterleri kadın meselesini konuşuyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 10, 2018 11:43

Televizyona sayısız kadın karakter kazandıran senarist Ece Yörenç, onlarla katıldığı hayali bir paneli kaleme aldı...

Haberin Devamı

Zamansız, mekânsız bir panele davet edildim. ‘Kadın’ı konuşacakmışız. “Olur” dedim. Ama nerede konuşacağım, kiminle konuşacağım, ne konuşacağım hakkında hiçbir fikrim yok.

Burası müthiş güzel kokuyor, çiçek kokuları birbirine karışmış, kalabalığın uğultusundan önce bu temiz, mis koku geliyor burnuma.

Yavaş yavaş aşağı inerken -belli ki sadece kadın olan- katılımcıların arasından ilk onun sesini duyuyorum...

“Ben hep böyle açık konuşurum, bir erkek gibi, zaten birçok tarafım da erkeklere benzer, belki de bunun için yalnızım” diyor ve büyük şamata kopuyor. “Ne demek erkek gibi, sen kadınları aşağılıyor musun” çığlıkları yükselirken, “Beni anlamıyorsunuz, ben sizden de feministim” diye direnmeye çalışan Maria Puder’i kürkünden tanıyorum. Aynı anda küçük bir kadın sesi, kalabalığı “Hanımlar, hanımlar lütfen! Buraya birbirimizle kavga etmeye gelmedik” diye susturuyor: Fatmagül’le göz göze geliyoruz ve aynı anda başlar bana dönüyor. Salondaki herkes tanıdık. Bugüne kadar yazdığım(ız) bütün karakterler karşımda. Bundan sonrası tam bir curcuna, çığlık kıyamet büyük bir özlemle kucaklıyoruz birbirimizi.

Haberin Devamı

Sahne gibi bir düzen yok, herkes konuşacağı için yuvarlak bir masanın etrafındayız. ‘Yaprak Dökümü’nün efsane annesi Hayriye Hanım, “Ağzımızın tadı bozulmasın” diyerek başlatıyor konuşmaları.

Kadının ne kadar fedakâr olduğundan, anneliğin dünyanın en zor sanatı olduğundan dem vuruyor. Unutulmaz bir kitap karakteri olarak, diziye ve günümüze uyarlandığında kendisine biraz da haksızlık edildiğini ima ediyor.

‘Yaprak Dökümü’ne kadar anne karakterlerinin kusursuz ve sevecen olduğunu iddia ediyor, kendi karakterinin özellikle kusurlu yazıldığı konusunda şikâyetleri var.

Kuzey’le Güney’in annesi Handan Hanım da Hayriye Hanım’ı alkışlarla destekleyip “Ben sizin bir üst modelinizdim Hanımefendicim, daha beterdim” diye lafa giriyor: “Karakter analizim elime geçti, ‘Çocuklarını kendi küçük hayatından yırtmak için yatırım olarak gören bir kadın... Kafaca güçlü oğlunu hayata, bilek olarak güçlü olan oğlunu da kocasına karşı bir yumruk olarak kullanıyor’ diyor. Bak bak, resmen kasti yani... Hiç sevilmeyeceğim başından belli. Zaten ne kocam sevdi beni, ne çocuklarım, ne de seyirci.”

* * *

Haberin Devamı

GÜLTEN (Kuzey Güney): Bir kadın önce kendini sevecek canım benim. Kadın olmayı şans bilecek, “Oh be ne güzel, iyi ki kadınım” diyecek, anlatabiliyor muyum? Bir kadın, çok moda tabirle, ayaklarının üstünde duracak ama öyle sopa gibi değil, o topuklar tak tak ses getirecek, ses... “Ben buradayım” diyecek kadın. “Ben varım. Güçlüyüm” diyecek. Hiç durmayacak kadın, çalışacak, üretecek, artık elinden ne gelirse yapacak. Mesela ben ilkgençlik yıllarımda sevdiğim adamla evleneceğimi zannederken, karnımda bebeğimle ortada kalakaldım. Adam gitti ama ne yaptım, önce kendime güvendim. “Bu çocuk senin Gülten” dedim, bu bebeği büyütmek için önce kendine ihtiyacın var”. Doğurdum, adamın haberi bile yok. Kızım oldu, güzeller güzeli Cemrem. Allah uzun ömürler versin. Diyeceğim, yalnız bir anne olarak hep çalıştım, küçücük bir mahallede, küçücük bir kuaför dükkânıyla büyüttüm kızımı, hiçbir erkeğe de müdana etmedim.

Haberin Devamı

MARIA PUDER: Bravo, ben de hiçbir zaman erkeklerin önünde kızarmadım, onlardan bir iltifat beklemedim. O ilgiden zevk almadım, hiçbir şeyi kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim, erkeklerin elinde şımartılan bir oyuncak olmadım. Erkekler aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamadılar.

GÜLTEN (Kuzey Güney): Aynen. Çalışan yalnız bir anne olarak, saçımı da süpürge etmedim. Firdevs Hanım kadar olmasa da gördüğünüz gibi şahane bakımlıyım.

FİRDEVS (Aşk-ı Memnu): Tabii biz kitap karakterleri olarak aslımıza daha çok sadığız. Tamam bir devirden başka bir devre uyarlandık, yaşam şeklimiz değişti ama karakterimizin özü değişmedi. Ben de yanlışları olan bir anneyim. Farklı değerlerim, farklı beklentilerim var... Neyse bunları tartışmak istemiyorum ama yaşadığım her devirde güçlü bir kadınım.

Haberin Devamı

EBE NİNE (Fatmagül’ün Suçu Ne): Aslında iyisiyle kötüsüyle bu odadaki her kadın çok güçlü. Herkesin bir işi var bir kere... Neyyir Hanım da yalnız bir anneydi, evde dikiş dikerek büyüttü kızını. Lamia dizi oyunculuğu yaptı; Fikret evde çeyiz işledi, sattı; Fatmagül yemek işine girdi, mantı, gözleme, börek yaptı dükkânında. Bazılarınız babalarının holdinglerinde çalıştı. Sühan’ın cam atölyesi vardı, Bihter yardım derneklerinde gönüllü çalıştı. Hastaneler, okullar yaptırdı. Yani, kadın hep üreten olmalı, biz bunu söyledik. Eğitim önemli, aramızda okuma şansı olmayan bazı karakterler sonradan dışardan okullarını bitirdiler, evden üniversite bile okuyanlar oldu. Fatmagül’ün mesela ehliyet alması Suudi Arabistan’da büyük olay oldu, oradaki kadınları cesaretlendirdi, kendi hakları için mücadele ettiler. Bugün Suudi Arabistan’da kadınlar da araba kullanıyor artık. Büyük laflar etmek istemiyorum ama durum bu yani.

Haberin Devamı

BİHTER (Aşk-ı Memnu): Bugün dünyada gündem olan ‘Time’s up’ (Zaman doldu) hareketini ‘Susma’ sloganıyla aslında Fatmagül’ün başlattığının farkında mısınız? (Gülüşmeler...) 150’den fazla ülkede, hatta Hindistan’da, Japonya’da onların diliyle “Susma” dedi Fatmagül, demeye de devam ediyor (Alkışlar).

FATMAGÜL: Benim için en önemli gün, mahkemede cellatlarımla hesaplaştığım gündü. Bütün kadın dernekleri o sahnenin çekileceği gün büyük bir coşkuyla, kendi pankartlarıyla, kendi sloganlarıyla aramıza katıldılar. Duruşma sahnesinde yanımda oldular. Tecavüzcülerin yüzlerine hâkim kararı okurken, ben o adamların gözlerine korkmadan bakarken elimi tuttular. Müthiş bir dayanışma örneğiydi... Tecavüzcüler en yüksek cezayı aldılar, bu da bir ilkti (Alkışlar).

MENEKŞE (Menekşe ile Halil): Ben de cesur kızlardan biriyim. Göçmen ailesi olarak Almanya’da küçücük bir mahalleydi benim dünyam. Kendim için yaşamıyordum, babamdan, abilerimden izinsiz, nefes bile alamıyordum. Nasıl yaşayacağıma, nasıl giyineceğime, kimi seveceğime onlar karar verdi. Günün birinde beni celladımla tanıştırdılar, onunla evlenmemi istediler. Ama ben Halil’i sevdim. “Bu işkenceye katlanmayacağım” dedim. İlk kez kendi kararımla bir adım attım, aslında görmediğim koskoca bir dünya olduğunu öğrendim. Sevdiğimle çok mutluydum ama cellatlarım hep peşimdeydi. Benim hikâyem maalesef mutlu bitmedi ama o günlerde eminim söylediğim her şeyi duydu kadınlar... (Sessizlik)

MİRA (Medcezir): Her erkeğin bir annesi var, o erkeklere anneleri şekil veriyor. Eğer bir erkek sevgiyle, saygıyla, anlayışla, adalet duygusuyla büyütülürse; güç, kaba kuvvet özendirileceğine,kadınlara özenli olmak öğretilirse bambaşka bir toplum olmaz mıyız?

MUKADDES (Fatmagül’ün Suçu Ne): O dediğin ancak senin büyüdüğün Altınkoy’da olur canım ya da Ziyagil Köşkü’nde hahaha... Orada da çok muhabbet tez ayrılık getirdi ya...

BİHTER: Bizler ölümsüzüz ama her insanın bir kere yaşama şansı var. Her kadının, her erkeğin... Üstelik öleceğini bilerek yaşayan tek canlı da insan. Niçin bu kısıtlı zamanı cehennem haline getirirler ki! İnsanlar kadın-erkek diye ayrılmadan hür ve eşit yaşamalılar. Önce ailede başlamalı bu eşitlik.

Ekranların en güçlü ve unutulmaz kadın karakterleri kadın meselesini konuşuyor

Fotoğraf: Emre Yunusoğlu

Panel coşkulu konuşmalarla sürüyor. Hepsi tek tek söz alıyor. Eğitimden söz ediyorlar, sevgiden söz ediyorlar, üretkenlikten söz ediyorlar. Kim bilir ne yazarların, ne ressamların, ne artistlerin, avukatların, doktorların eğitim hakları olmadığı için sadece birilerinin hanımı, annesi olarak hayatlarını sürdürdüklerinden bahsediyorlar.

Sesleri çıkabilse siyasete girebileceklerinden, evde haklarını arayabilseler başkalarına karşı da sessiz kalmayacaklarından bahsediyorlar. Gururla dinliyorum, geldiğim gibi yavaşça gidiyorum.

Her gün ‘Kadınlar Günü’ olsun. Hakça, insan onurunun ayaklar altına alınmadığı, kadınların şiddet görmediği, insanların şiddet görmediği bir dünyada özgürce bütün canlıları seven insanlar olarak yaşayalım.

 

SON 24 SAATTE YAŞANANLAR

BAKMADAN GEÇME!