Güncelleme Tarihi:
Ayvacık Anaokulu, çocukların piknik yaptığı bu parkın tam karşısında. Dışı canlı bir turuncuya boyanmış, içi adeta ev gibi döşenmiş bir bina. Hemen arka tarafında çocukların, öğretmenleriyle birlikte yaptıkları bir sera var. Okulun müdürü Nurten Akkuş bizi kapıda gülümseyerek karşılıyor.
Türkiye’nin konuştuğu öğretmen Akkuş, 33 yaşında. Samsun’da kalabalık bir aileyle geçen çok mutlu bir çocukluktu onunki. “Hiç kısıtlanmadım. Belki de bundan dolayı bende bir özgüven var” diyor şimdi o yılları anarken.
Liseye başladığında öğretmen olmaya kararlıydı. Aklında Türkçe veya Matematik öğretmenliği olsa da kendini Okulöncesi Öğretmenliği bölümünde buldu. İlk sene kendine “Ben ne yaptım” diye sorup durdu çünkü çocukları çok sevse de korkuyordu. Staj yaparken “Neden hep aynı oyunlar oynanıyor? Ben ne yapabilirim” gibi sorular sormaya başladı. Okulu ikincilikle bitirdi. Samsun’un Ayvacık ilçesine atandığında, yıl 2009’du ve Nurten Akkuş hayatının burada değişeceğini henüz bilmiyordu.
Bir babayı kazandık, bir tabuyu yıktık
Daha 24 yaşında, henüz bir yıllık deneyimi olan bir öğretmenken Ayvacık’ta kurulacak ilk anaokulunun kurucu müdürü olması istendi ondan. Binayı inşaat halindeyken teslim aldı. Kendini “Bir ilçenin ilk defa anaokulu oluyor. Nasıl başlatırsak öyle devam eder. Çok çalışmam gerekiyor” diye motive etti. Duvarları öğretmenlerle boyadılar, perdeleri birlikte astılar. Türkiye’nin en genç yöneticilerinden biri olmuştu. Birbiri ardına eğitim seminerlerine katılıyor, kendini geliştirmenin yollarını arıyordu. Ancak bu seminerlerde hep aynı cümleyi duyuyordu: “Bu kadar genç yönetici olur mu?” Bir gün, kendinden yaşça epey büyük bir erkek profesörün “Burası yönetici eğitim semineri. Doğru yerde olduğuna emin misin” sorusuyla irkildi. Akkuş, zamanla kendini ilçedeki herkese kabul ettirdi.
Akkuş hâlâ, bugün 85 öğrencisi bulunan Ayvacık Anaokulu’nun müdürü. 2009’dan bu yana uyguladığı ‘Baba Bana Bir Masal Anlat’ projesiyle okul öncesi eğitiminde büyük bir fark yarattı. Bu projeyle, haftada bir gün, çocuklardan birinin babası sınıfta çocuklara masal anlatıyor: “Veli toplantılarında tek tük baba oluyordu. Gelenler de ‘Burada bayanlar ağırlıklı. Ne söyleyecekseniz söyleyin, ben hemen gideyim’ diyordu. Oysa bir çocuğun özgüven ve zekâsının gelişiminde babanın etkisi o kadar büyük ki... O yüzden babanın farkındalığı artırmak önemliydi.”
Akkuş, öğretmenlerle birlikte çocukların babalarını tek tek aradı, sınıfta masal anlatmalarını istedi. “Ben masal anlatamam. Matkap verin, okulun işlerine yardım edeyim. Ama beni sınıfa sokmayın” diyen bile oldu. Hiçbiri kabul etmemişti. Biri hariç… En son aradıkları baba, masal anlatmayı kabul ediyordu ancak bir şartla! Öğretmen sınıfta onun gerisinde duracak, masal okurken ona bakmayacaktı. Anlaştılar. Akkuş, o kareyi hiç unutamadığını söylüyor: “O babamız masal anlatırken çok daha farklı duygular içine girdi. Çocuklar da dinlerken... Sınıfa veda ederken kendi çocuğu koşarak boynuna sarıldı ve ‘Bu benim babam’ dedi. ‘Tamam’ dedim, ‘Doğru yoldayız. Bir babayı kazandık, bir tabu yıktık.” ‘Baba Bana Bir Masal Anlat’ projesi, şu an Türkiye’de 45 ilde, 80 okulda uygulanıyor.
Sık sık gittikleri piknikler de cabası...
‘Oyuncak Kumbarası’ projesiyse bir köy öğretmeninin Akkuş’a “Oyuncağa ihtiyacımız var, ne yapabiliriz” diye sormasıyla başladı. Hem Ayvacık Anaokulu’na gönderilen hem de alışveriş merkezlerine yerleştirilen kumbaralarda toplanan oyuncaklar, tam 42 köy okulundaki çocukları sevindirdi. Akkuş, bunlar gibi daha pek çok proje yaptı; çocukları tiyatroya, sinemaya, müzikale götürdü. Helikopter görmek ve ata binmek istediklerinde de hiç ikiletmedi. Şehir merkezine 65 kilometre uzakta, doğayla iç içe yaşamanın avantajıyla sık sık gittikleri piknikler de cabası…
Akkuş geçen ekim ayında, eğitim alanında projeler geliştirmek amacıyla kurulan, onursal başkanlığını eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın üstlendiği Varkey Gems Vakfı tarafından Dünyanın En İyi Öğretmeni seçilen Kanadalı Maggie MacDonnell’a ait bir videoya denk geldi. MacDonnell, Kuzey Kutbu’nun yıllık sıcaklık ortalaması -25 derece olan Inuit bölgesindeki yerlilere altı yıldır verdiği eğitimi anlatıyordu.
Bayburt’ta gece eksi 30 dereceyi bulan havada görev yaptığı köy okulunu hatırlayan Nurten Akkuş’un gözünün önüne karın ortasında yürümeye çalışan öğrencileri gelmişti. Kimseye söylemeden, aynı vakfın Küresel Öğretmen Ödülü Komitesi’ne başvuru yaptı. Öğretmen olma hikâyesini, çocuklar için neler yaptığını, geleceğin öğretmenliği hakkında ne düşündüğünü, nasıl okullar hayal ettiğini tek tek anlattı başvuruda. 1.5 ay sonra Bill Gates’in ağzından kendi adını duyduğunda şoke olması bundandı. Nurten Akkuş, Dünyanın En İyi 10 Öğretmeni Listesi’ne girmişti.
“Bu çocukların gülmesini istiyorum”
‘Eğitim Nobel’i olarak kabul edilen bu ödülü kimin alacağı bu akşam Dubai’de düzenlenen törenle açıklanacak. Ödül, tam 1 milyon dolar! Ancak bu para, kazanana 10 yıl içinde parça parça teslim ediliyor. Önce nerede harcayacağınıza bakılıyor, incelemeler yapılıyor, 10 yıl vakıfla irtibat halinde olmak gerekiyor. Akkuş, kazanırsa ödülü savaş mağduru, eğitime ulaşamayan, açlıkla-susuzlukla mücadele eden, dezavantajlı çocuklar için kullanacak: “Bu çocukların gülmesini istiyorum. Mutlu çocuklardan dünyaya mutlu bir gelecek yayılacağını düşünüyorum. Benim onlara daha iyi bir gelecek verebilmem için önce yaşamlarına dokunmam lazım. Yaşları küçük diye ihtiyaçları da küçük zannedebilirsiniz ama tam tersi, yaş küçükken dünyaları büyük oluyor. Onların hayallerine erişemiyorsunuz bile. Ben bu hayata çocukların hayatına dokunmak için geldiğime inanıyorum. Sorgulasınlar, öğrensinler, hayal etmekten vazgeçmesinler, beceriler kazansınlar istiyorum. Sürekli aklımda ‘Daha fazla ne yapabilirim’ sorusu var.”
Bu okulda özgüvenli bir nesil yetişiyor
“Anaokuluna hemen her çocuk ağlayarak gelir. İlk defa ailesinden kopmuş, dış ortamla tanışmıştır. Hayatındaki tüm ilkleri bir anda yaşar, okul fobileri oluşabilir. O fobileri yenmek için onun hayatına dokunan bir öğretmeninin olması lazım. Onun dili neyse, ondan konuşmalı. Oyun bir çocuk için temel nokta. Çocuğun genetiğinin bozulmaması gerekiyor. Değişen bir çağdayız, teknoloji tabii ki hayatında olacak ama onun çocuk olduğunun unutulmamalıyız. Çocukları sadece birkaç saat parka götürmek kesinlikle yetmez. Son birkaç yıldır en fazla karşılaştığımız durumlardan biri şu: Çocuğun hiçbir konuşma bozukluğu yok ama konuşma bozukluğu terapisi görüyor. Bunu engellemek için teknolojiyi aradan çıkarmak, kelime sayısını artırmak lazım. Okulda okuduğumuz masal için bile ‘Sonu başka nasıl bitebilirdi’ diye düşünüp tartışıyoruz. Okula geldiklerinde ayakkabılarını, montlarını kendileri asıyorlar, tuvaletlerini kendileri yapıyorlar. Bireysel becerileri başta kazanan çocuklar sorumluluk almayı küçük yaşta öğrenir, kendine güvenen, mücadeleci bireyler olurlar. Bu okulda özgüvenli bir nesil yetişiyor.”