Güncelleme Tarihi:
Oğulları, tüm Türkiye’yi sevince boğan bir haberin başkahramanı. Ama Çetiz Ailesi’ni röportaja ikna etmek kolay olmuyor. Evlerine misafir olduğumuz gün çekincelerini anlıyoruz. Onlar kendi halinde, samimi, sevgi dolu insanlar. Haliyle başta korkmuşlar, basının ilgisini nasıl yöneteceklerini bilememişler. Ama şimdi her şey yolunda görünüyor.
Yarışmalarda illa ki babası yanında olsun
Bir akşam vakti çalıyoruz kapılarını. Ama Efe Çetiz henüz ortada yok. Antrenmanda... Onunla tanışmadan önce başarı hikâyesini ailesinden dinliyoruz...
‘Buzun Efesi’ henüz 12 yaşında. Kent Koleji’nde yedinci sınıfa gidiyor. Spor bursuyla okuyor. ‘Buz yolculuğu’ anasınıfında başlamış. Âşık Veysel Rekreasyon Alanı Buz Sporları Salonu evlerinin yakınındaymış. Salonu gören anneanne aileye haber vermiş. Babası, Efe’yi kaptığı gibi salona götürmüş, “Bu sporu denemek ister misin” diye sormuş. Efe Çetiz’in buz aşkı böyle başlamış. Bir süre kursa devam ettikten sonra Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’nün seçmelerine girmiş ve kazanmış. O gün bugündür anneannesi uyandırıp kahvaltısını ve atıştırmalıklarını hazırlıyor, dedesi bıkmadan, usanmadan antrenmana götürüp getiriyor.
“Buz soğuk, hiç hastalanmaz mı çocuk” diye soruyorum aile üyelerine, hastalanmazmış. Yılda bir-iki kez belki... “Peki, düşmez mi? Kolunu, bacağını kırar diye korkmaz mısınız” Korkmazlarmış. Efe’yle birlikte evham yapmamayı öğrenmişler. Onun ne kadar gözü kara bir çocuk olduğunu anlatıyorlar. Elbette düşüyormuş ama hiçbir şey olmamış gibi kalkıp devam ediyormuş. “Adının hakkını veriyor mu? Efeleniyor mu” diye soruyoruz. Annesi anlatıyor; “İnatçı bir çocuk. Dilinden babası anlıyor.” Efe’yle babasının arasında özel bir bağ olduğu çok açık. Yarışmalarda yanında illa ki babasını istiyormuş, ısınırken gözü hep onda olurmuş.
Baba Melih Çetiz, bir gümrük firmasında çalışıyor. Anne Okşan Çetiz, İngilizce öğretmeni. Efe Çetiz’in bir de dünyalar tatlısı, yedi yaşında kardeşi var; Defne. Son günlerde bütün ilginin ağabey üstünde olmasından biraz sıkılmış, “Biraz da benim balemi konuşun” diyor. Aslında biraz haklı. Buz pateni son günlerde sadece Efe’nin değil, tüm ailenin; anneannelerin, babaannelerin, dedelerin de hayatının tam ortasında. Evleri, sohbetleri, seyahatleri hatta televizyonlardaki program bile hep buz üzerine...
Bütün sene 2.5 dakika için hazırlanıyorlar
Peki yarışmayı izlerken heyecanlanıyorlar mı? Hem de nasıl! Okşan Çetiz, “Hiçbir uzvum tutmuyor” diye anlatıyor.” Baba Melih Bey’se, “Bütün bir sene 2.5 dakika için hazırlanıyorlar. Bir yanlışla bütün emekleri çöp oluyor. Nasıl heyecanlanmayız” diyor. Ama bu heyecanı ona yansıtmamaya çalışıyorlarmış; ondan birincilik beklentisi, ısrarı yok. Onlar için, Efe buzda olsun, mutlu olsun yeter.
Anne-babalar sporu, sanatı hobi olarak görür, ‘altın bilezik’ten saymaz. Annenin kalbinden geçen de Efe’nin yaşı ve imkânlar el verdiği kadar (buz patenini bırakma yaşı 25) buz pateni yapması, yanında da bir ‘kariyer patlatması’. Çünkü Efe okulda da iyi bir öğrenciymiş. Baba Melih Bey, duruma daha romantik bakıyor; gönlü herkesin sevdiği işi yapmasından yana; “İmkânlar sağlanırsa belki ileride ünlü bir antrenör olur” diyor.
Yurtdışındaki arkadaşlarım günde sekiz saat buzun üstünde, ben ancak bir saat çalışabiliyorum, o da yetmiyor
İzmir’de yaşıyorsun; yüzme, dalma şampiyonu olsan anlarım. Buz pateni de nereden çıktı?
- İlk kez yarışma için yurtdışına gittiğimde gördüm.
Haftada kaç gün, kaç saat antrenman yapıyorsun?
- Altı gün. Ama günde bir saat yetmiyor. Daha çok antrenman yapmak istiyorum, daha çok buzun üstünde olmak istiyorum, daha çok buz pistimiz olsun istiyorum. Yurtdışına yarışmalara gittiğimde görüyorum, duyuyorum oradaki arkadaşlarım günde sekiz saat buzda çalışabiliyor.
Yarışma için gittiğin ülkelerden en çok hangilerini sevdin?
- Hollanda ve Avusturya. Çünkü pistleri çok güzel. Buz donuk, erime yok ama salon sıcak. Buradaki pistlerde salon çok soğuk oluyor.
Yarışma öncesi korkuların oluyor mu?
- Düşersem diye korkuyorum. Ama gece heyecanlanmıyorum, rahat uyuyorum. Yarışmadan önce ısınırken biraz heyecanlanıyorum.
Totemin, uğurun var mı?
- Hayır, yok.
“Ben bu rekoru kırarım” diyor muydun?
- Evet, inanıyordum.
Madalyalar, rekorlar derken arkadaşlarının tavrı değişti mi?
- Değişmedi. Sadece bana takılıyorlar, “Ünlü oldun, bizi unuttun” diyorlar.
Seni aramasına, tebrik etmesine şaşırdığın biri oldu mu?
- Sosyal medyadan tebrik eden çok oldu. Hidayet Türkoğlu, Şahan Gökbakar, Ceyda Ateş, Sinem Kobal, Demet Sabancı... Çok şaşırdım, çok mutlu oldum.
Sponsorluk, reklam, dizi teklifi gelse ne dersin?
- Mutlu olurum.
Babası sohbete girip Efe’nin kestirmediği saçlarına takılıyor: “Bir şampuan reklamı fena olmaz (gülüyor). Efe’nin başarısı ortada. Ama ona bir yere kadar yeterli olabiliyoruz. Her anlamda çok maliyetli bir spor bu. Uzun zamandır destek arayışındayız. Her şeye rağmen imkânlarımızı zorluyoruz, zorlamaya da devam edeceğiz. Çünkü Efe’nin hayalleri, hedefleri, başarısı büyük.”
Yakından tanıyalım
İdolü: ABD’li Nathan Chen.
Hayali: Olimpiyat Oyunları’na katılmak.
Büyüyünce ne olmak istiyor: Pilot.
Bir günü nasıl geçiyor: 07.45’te uyanıyor. Kahvaltı yapıp okula gidiyor. 16.30’da dönüyor. Pazartesi, salı, çarşamba ve cuma günleri saat 20.00’de antrenmana gidiyor. Sonra ödev ve uyku... Hafta sonu yine buz. Vakti olursa arkadaşlarıyla sinemaya gidiyor ve bilgisayar oyunu oynuyor.
En sevdiği film: ‘Karayip Korsanları’ ve ‘Star Wars’.
En sevdiği kitap: ‘Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’.
Kankaları: Egemen, Mert, Kerem, Mahmut.