Güncelleme Tarihi:
Serkan Çayoğlu’nu kariyerinin başından beri tanıyorum. O hep sakin, karşısındakini tanıdıkça duvarlarını indiren biri oldu. Şöhreti her geçen gün büyüdü ama hiç o büyüye ve egoya kapılmadı. İnsanı rahatlatan bir tonda konuşması ve güler yüzü her daim onunlaydı. Şimdilerde 37 yaşında ve yeni işinden dolayı bıraktığı sakallarıyla çok da
yakışıklı...
◊ Seni artık iyi tanısam da araştırma yaptım; yeni ne var diye...
İş dışında bir şey yoktu değil mi?
◊ Evet, magazinden, skandaldan ve olaylardan uzak olup iyi bir kariyer yapmanın sırrı ne?
Bilinçli bir şekilde yapmıyorum ama gerçekten iş odaklı ilerlediğim için herhalde benden bir skandal çıkmıyor. İş bittiği zaman da ailem, eşim, dostlarım var. Benim hayatım dış dünyadan bağımsız. Evet, çok arkadaşım var ama çok az dostum var. Zaten gerçek dostlar insanın hayatında azdır. Şimdiye kadar skandal çıkmadı diye bundan sonra çıkmaz diyemeyiz; yarın, öbür gün ne olur belli olmaz Hakan (gülüyor).
◊ Göründüğün kadar sakin biri misin?
Sakinim. Beni tanıdıkça “Aslında komiksin”, “Çok konuşkanmışsın” diyen arkadaşlarım var. Ama genelde yeni tanıdığım insanlara karşı mesafeliyim. Bu da bilinçli yaptığım bir şey değil, herhalde içgüdüsel olarak karşımdakini biraz daha tanımaya yönelik bir durum. Sonra da arkadaşlık, dostluk kendi kendini getiriyor, bilerek kimseye karşı ekstra bir yakınlık çabası
ya da ekstra kendimi geri çekmiyorum, oluruna bırakıyorum.
◊ Almanya’da doğup büyüyorsun, Alman kültürünün soğukluğunu söylerler, sebep bu mu?
Biraz karakter meselesi. Bizim aile yapımız da böyle, babam da tanıyıncaya kadar çok sakin bir adamdır, dışarıdan soğuk durur ama tanıyanlar muhabbetini sever. Almanya’da büyümenin etkisi kesinlikle vardır. Mesela Özge’yle (Eşi Özge Gürel) ilişkimizin ilk başlarında onun beni çok şaşırtan bir empati anlayışı vardı; “Ona ayıp olur, öyle deme, yanlış anlaşılır” gibi detayları düşünüyordu. Bu benim için hâlâ garip ve yorucu. Netlik olduğunda böyle kaygılara yer kalmıyor, kişiselleştirmeden iletişim kurabiliyorsun.
◊ İçinde bulunduğun sektör pek düz mantık, içinden geçeni tak diye söyleyeceğin bir dünya değil gibi. Çözebildin mi bu işi?
Çözmesem Türkiye’de yapamazdım, sadece Türkiye için de geçerli değil, dünyanın neresine gidersen git, bir şekilde oradaki insanlara, kültüre, oradaki günlük hayata uyum sağlamazsan kaybolup gidersin.
◊ Bu sakin adamı ne kızdırır?
Beni vurdumduymazlık kızdırır. Mesela sete gittiğimde, eğlenelim, gülelim, makara yapalım severim ama “Kayıt” dendiğinde susup iş yapmalı. Eşim Özge, Trakyalı biliyorsun. Ailesi ve arkadaş ortamına ilk katıldığımda rahatlıklarına alışmam uzun sürmüştü. Şimdi ‘Serkan sus, yavaş da olsa iş yürüyor’ diye kendimi telkin ediyorum, sonra onların moduna geçiyor ve ‘Olur be ya’ diyorum.
◊ Özge bıcır bıcır bir kadın. Sen cool... Evde zor olmuyor mu?
Evde, eğlenceli, komik, spontane, her şeyi yapan adam olmasam muhtemelen böyle güzel bir ilişkimiz olmazdı. Mutlaka ikimizin de buluştuğu bir nokta var ve o çok önemli. Bazen şartlar zor olabilir, özel hayatında karışıklıklar olabilir, o tazeliği, enerjiyi yaymazsan, bir yerden sonra sıkıcı olur, rutine döner, hayat keyifsiz olur.
◊ Defoların neler?
Kafamı bazen çok karıştırabiliyorum, büyük kararsızlığa girebiliyorum, orada takılıp kalıyor, bazı şeyleri çok takıyorum, detaylarda boğuluyorum ve o şey yapılmazsa rahat edemiyorum.
‘Almancı’ kelimesini sevmiyorum'
◊ Almanya’da doğdun, aslen nerelisin?
Babam Giresunlu, annem Gümüşhaneli. Ailede ilk dedem işçi olarak Almanya’ya gidiyor. Babam da 9 yaşında onun yanına... Orada okuyor. Ama Türkiye’ye geldiğinde anneme âşık oluyor. Annem de onunla Almanya’ya gidiyor.
◊ Orada nasıl bir hayatın içindeydiniz?
Babam 40 yıldır plastik üretimi yapan bir şirkette çalışıyor. Annem de yıllarca araba parçaları satan bir şirkette çalıştı, artık daha yarı zamanlı işler yapıyor.
◊ Türkiye’de Alman, oraya gittiğinde Türk olarak mı adlandırılıyordun?
Çok yaşamadım. Sokağa çıktığımızda Alman kültürüne adapte olduğumuz için arkadaşlarımın da çoğu Almandı, dolayısıyla oradaki hayatım pek öyle geçmedi. Ama ergenlik ve sonraki süreçte bazen o durumlara denk geliyorsun. Türkiye’ye geldiğimizde kıyafetler ve dilden dolayı ‘Almancı’ diyorlardı, ben Almancı kelimesini sevmiyorum. Buraya ilk gelip yerleştiğimde de böyle dendiğinde alınıyordum.
◊ Neden?
Ya Türksün ya Almansın. Almancı olunca sanki farklı bir milletsin gibi, tanımsız duruyor.
◊ Almanya’da ekonomi okumuşsun. İsteyerek mi seçtin?
Seviyordum, rakamlarla aram çok iyidir. Bitirince de ekonomi alanında çalışırım diyordum ama hayat bizi buraya getirdi.
‘Serkan Fransa’yı yakmışsın!’
◊ Sen hep yakışıklı mıydın?
Değildim. 14 yaşıma kadar çok kiloluydum. Sonra eniştem beni spora yönlendirdi. Üzerine biraz diyet eklendi. O değişimi bir seyahat sırasında anladım.
◊ Nasıl oldu?
Okulla bir Fransa gezimiz vardı, iki günlük. 15-16 yaşındaydım, ergen kızların radarına girip çok popüler oldum. Hâlâ kendimi kilolu sandığım için başta anlam veremedim, zaten kendimi yabancı hissettiğim bir alandı. Almanya’ya okula döndüğümüzde sınıf hocası geldi, bütün sınıfın ortasında “Serkan, Fransa’yı yakmışsın” dedi. O an anladım (gülüyor).
Özge’yle mutlu hissediyorum
◊ ‘Kiraz Mevsimi’ndeki partnerin Özge Gürel’e dizide vuruldun...
Evet, 10 sene oldu.
◊ Aşkınız devam etti ve evlendiniz. Uzun süreli mutluluğun sırrı ne?
Aslında çok basit cevap; Özge’yle mutlu hissediyorum. İnsan mutlu olduğu yerde kalır ya... Bugün ben Özge’ye bir şey katamıyorsam, o bana katamıyorsa, o canlı ilişkiyi yaşayamıyorsak o zaman ne yapacağız ki, ilişkinin belli süreçlerinde inişler çıkışlar mutlaka olur ama o şeyi canlı tutmak senin elinde, ona da aşk diyoruz ya.
Tıraş olursam ne olacak?
◊ Sakalların çok iyi, yakışmış... Sevdin mi sakallı olmayı?
Sağ ol, ‘Mehmed: Fetihler Sultanı’ için. Aslında geçen kasım ayından beri bu boylarda bırakıyorum. Sevdim, bu tarz, çenenin sivri olduğu sakal hiç denememiştim, farklı bir tarz oldu. Hatta şimdi tıraş olursam ne olacak diye düşünmüyor değilim.
◊ Fatih’i canlandırıyorsun. Rol geldiğinde tereddüt yaşadın mı?
Bir dönem işi yapmak istiyordum ama bunun olacağını hayal etmemiştim. Çok heyecanlandım. Fatih çok büyük bir karakter. İnsanüstü bir yerde tuttuğumuz bir kahraman, bir efsane. İçimde ‘nasıl olacak, insanlar nasıl karşılayacak’ korkusu vardı. Gerçekten çok sıkı çalıştım, hem fiziksel hem mental olarak kafa yordum. Şu an geri dönüşler beni mutlu ediyor.
◊ Bu sezon seni başka nerelerde izleyeceğiz?
Bir sinema filmi çektik. Biraz iyi hissettiren, tatlı, romantik komedi tadında... Bir platformda olacak. Yüzde 90’ını Almanca çektik.
◊ Türk dizileri yurtdışında da gösteriliyor. Paris ve Arjantin’de hayranlarının ilgisini gösteren videolar gördüm. Orada neler yaşadın?
Özellikle Arjantin’de çok acayip bir buluşma oldu. Özge’yle ikimiz için Latin Amerikalı fanlarla buluşma organize edildi. 800 kişilik tarihi bir tiyatro salonu ayarlanmıştı. Sayı başta çok iddialı geldi ama “Çok talep var” dediler. O gün gerçekten şok oldum. Giremeyenler sokaktaydı. Gelenlerin hepsi yabancıydı; Venezuela’dan, Brezilya’dan gelenler vardı. İçeri giremeyenler için biz dışarı çıktık, sokakta kıyamet koptu. Türk dizilerinin yurtdışında bu kadar ilgi görmesi, o insanlarla bağ kurmak... Bunun karşılığını bire bir hissetme şansı yakaladım Buenos Aires’te. Dünyanın diğer ucunda bu ilgiyi görmek muazzam bir histi.