Güncelleme Tarihi:
* Filminizin adı ‘Biz Böyleyiz’. Peki siz nasılsınız?
Hep bir ağızdan: Biz de böyleyiz, çok iyiyiz!
* Berrak Tüzünataç hikâyenin sahibi. En başından beri işin içinde. Sizin gibi iddialı isimlerin bir araya gelmesi biraz da arkadaş kıyağı mı?
ŞEBNEM BOZOKLU: Dürüstçe söylüyorum ki Berrak’ı çok sevmeme rağmen işi beğenmesem oynamazdım. Aklını, zekâsını çok beğendiğimiz bir kadının kafasından çıkmış çok değerli bir hikâye bu. Ayrıca kadın bir arkadaşımın bir şey yazmasından da çok etkilendim. Çünkü artık erkek üretiminden, erkek dünyasını anlatan işlerden, erkeklerin yazdığı işlerde birinin eşini, kız arkadaşını oynamaktan sıkıldım. Berrak gibi aklına güvendiğim bir kadının hikâye yazması benim için kesinlikle önemliydi, okuduğum şeyi de çok sevdim. Çünkü kadınlar olarak bu sektörün içinde çok daha fazla karar veren ve atmosfer belirleyen olmalıyız.
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Beğenmesem de bu ilk macerasında Berrak’ın yanında olurdum ama ne mutlu ki okuduğum şey beni inanılmaz heyecanlandırdı. Yazımın dört haftasını onlarla geçirmek için Berrak’ı arayıp “Ben Efsun’u oynayacağım” dedim.
MERİÇ ARAL: Kendini koşulsuz emanet edeceğin ve aklına güvendiğin insanlar olduğunda bir işi beğenmeme olasılığın azalıyor. Onlarla bir şeyler üretmek istiyorsun ve bunun adı da kıyak olmuyor.
Bu filmin türü ‘dramedi’
* Ne anlatıyor bu film?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: İnsan ilişkilerine odaklanıyor. Arkadaşlık, akrabalık, seçilmiş aile ve insanların zamanla dönüşmesini ama yine de çocukluğundan tanıdığı kişilerle bir şekilde en yakın kalmasını anlatıyor. Benim yazmak ve üretmekle ilgili hep hayallerim vardı. Başta Hümeyra olmak üzere, işini özenle seçen, mesleğinde iyi yerlerde, kabiliyetli birçok oyuncuyu heyecanlandıran bir senaryo oldu.
* Türü ne?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Berrak, ‘dramedi’ olarak tanımlıyor.
* Ne demek o, siz mi uydurdunuz?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Ben keşfettim (hep beraber gülüyorlar). Dram ve komedinin birleşimi için kullanılan bir terim.
* Filmin ana teması dostluk. Bu kavram teknolojinin gelişmesi ve sosyal medyayla nasıl değişti sizce?
ŞEBNEM BOZOKLU: Kim kimin arkadaşı, artık belli değil.
* Nasıl yani?
ŞEBNEM BOZOKLU: E, insanların sosyal medya hesaplarında aşırı samimi gibi görünen bir dostlukları var. Ama bu arkadaşlıkların hayatta bir karşılığı yok. Ayda yılda bir bile bir araya gelmeyen arkadaşlar. Bu yüzden dostluk dediğimiz şey bulanıklaştı. Bizim film de bulanıklaşmayan dostlukların her şeye rağmen var olabildiğine dair umut barındırıyor.
* Filmin tanıtım cümlelerinden biri, “Aile olmak için illa kan bağı gerekmez”. Sizce?
ŞEBNEM BOZOKLU: Hayır, aile olmak için asla kan bağı gerekmiyor. Dostlar bizim seçilmiş ailelerimizdir.
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Dostlar ‘AKUT’tur. Sadece iyi değil, kötü zamanında da yanında olur. Bir şey yapmalarına gerek bile yoktur. Sadece yanında olmaları yeter.
* Sizin aranızda nasıl bir bağ var?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Özge’yle çok uzun zamandır dostuz. Şükürler olsun! Meriç ve Şebnem de yakın arkadaşlarımız, bu filmin çekimlerinde tanıştılar. Onlar da artık çok iyi arkadaşlar.
Kadın olmayanların kadın varoluşu üzerine kadınlardan çok yorum yaptığı bir toplumuz
* Dört kadın oyuncuyu bulmuşken ve ‘Kadın’ dizisinin başrolü de bizimleyken sormamak olmaz. Türkiye’de kadın olmak desem?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Bu modern hayatta ve hızlı akan dünyada zaten insan olmak zor.
* Çözüm öneriniz var mı?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Ben 30’umdan sonra yavaşlamayı öğrendim. Yavaşladıkça da birey olarak kim olduğumu anlamaya başladım. Bunun içinde, “Ben kadınım da” dedim. Türkiye’de maalesef kadınlara yüklenen ‘Kadın annedir’, ‘Çocuk doğurur’ gibi görevler ve kategoriler var. Kadınların beyin olarak bunların hiçbirinin içinde sınırlandırılamayacak kadar geniş yaratıklar olduğunu görüyorum.
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Kadın olmanın en zor kısmı, ruhunun olmak istediği insana doğru yön almayı başarmak. Çünkü yapman gereken şeyler, sen doğmadan kararlaştırılmış. Evlen, çocuk yap, başarılı ol, doğumdan sonra zayıfla, aman eşini de ihmal etme... Anneliği hakkıyla yaşamak bile bir baskı. Ama erkekler için böyle fikirler yok. En fazla “Bakalım ne yapacak bizimki” deniyor. Çünkü sistem eril.
ŞEBNEM BOZOKLU: 2020’de kadına erkek üzerinden uygulanan şiddet ve cinayetlerin, birincil olarak hukuksal düzenleme ve cezayla ağırlaştırılmasını bekliyoruz hepimiz. Var olan yasaların uygulanmasını, iyi hal indiriminin kaldırılmasını istiyoruz.
MERİÇ ARAL: Her gün insanı kahreden kadın cinayeti haberlerine uyanır olduk ve kimse artık kendi başına gelmeyeceğinden emin yaşamıyor. Özellikle kadın olmayan herkesin kadın bedeni ve varoluşu üzerine kadınlardan daha çok yorum ve ahlak bekçiliği yaptığı, üstüne bir de müdahalede bulunduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bu durum o kadar tehlikeli noktalara geldi ki derhal kurtulmak gerekiyor. Haklar, sınırlar ve üslup konusunda bazı şeylerin çok temelden değişmesi gerektiğine inanıyorum.
* Tüm dünyada uzun zamandır ‘MeToo’ hareketi konuşuluyor. Siz setlerde zorluklar yaşadınız mı?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Türlü istatistiksel verilerde, 10 kadından 7’sinin tacize, mobbing’e vs. uğradığı söyleniyor. O uğramayan üç kişiyi ben hiç tanımadım. Okulu, ailesi, işi, sosyal hayatı olabilir; her kadın hayatının bir yerinde muhakkak bunu yaşamıştır. Ama kadınlardan biri cesaret edip yaşadıklarını açıklayınca “Neden şimdi açıkladın”, “Neden sonra açıkladın” gibi ithamlarla ağır bedeller ödedi. Bir insanın, bir travmayı nasıl yaşayacağına kimse karar veremez. Kimi arkadaşlarıyla dışarıya çıkıp unutmaya çalışır, kimi eve kapanır. Kimi bir süre sonra bunları açıklar. Bunu bile kategorize etmeye çalışmak, insana yapılan çok büyük bir haksızlık.
Çekimlerde lisede yaz okuluna yollanmış öğrenciler gibiydik
* Üç hafta İzmir’deydiniz. Bu ekip buluştuğunda gündem ne olur?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Her şeyden konuşuyoruz. Her hissimizi birbirimizin yüzüne karşı söyleriz. Çok derin ama aynı zamanda her şeyin yüzeyde olduğu bir ortamımız var. Tabii çekimler sırasında bol bol oyunlar da oynadık.
* Neler?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Mesela ‘Vampir Köylü’ (gülüyor). Bir rol yapma oyunu. Sonra baş harfle isim bulmaca. Hepsine saatlerimizi harcadık. Çekimler sırasında ilk defa lisede yaz okuluna yollanmış öğrenci grubu gibiydik. Ve tabii Hümeyra bizimleydi. Bir şekilde ikna edip bir grup deliyle üç hafta Çeşme’ye götürdük. Onu da mutlu edebildik diye düşünüyorum.
ŞEBNEM BOZOKLU: Geceleri sürekli uyandırmak dışında.
* Çok mu gürültülüydünüz?
ŞEBNEM BOZOKLU: Bir butik otelde kaldık. Setten gelip tatlı tatlı yemeğimizi yiyorduk. Sonra Hümeyra belli bir saatte uyuyordu. Fakat biz...
BERRAK TÜZÜNATAÇ: ‘Hahaha huhuhu’ gülüp konuşuyorduk. Hümeyra’nın uyandığında konuşmasına bile gerek kalmıyordu, eliyle başını göstermesi yetiyordu. Mahmut Hoca’nın bastığı ‘Hababam Sınıfı’ öğrencileri gibiydik.
* WhatsApp grubunuz var mı?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Bir tane genel, film ekibimizin olduğu var. Bir de dört kız, ‘Erkek Giremez’ isimli bir grubumuz var. Çünkü film sürecinde dört kız sürekli kıyafet, saç falan konuştuk ama sohbetlerimiz onlarla sınırlı kalmıyor tabii.
Özge’yle tanıştığımızda ‘Civciv gibi bu, ne kadar mutlu’ diye düşünüp rahatsız oldum
* Filmde karakterler geçmişleriyle hesaplaşıyor. Hadi sizinle de geçmişin bir muhasebesini yapalım...
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Benim hiç ‘keşke’lerim yok. Vakit geçtikçe görüyorum ki hayatımdaki her şey iyi ki olmuş. ‘Keşke yapmasaydım’ dediğim şeyler bile uzun vadede yerini ‘iyi ki’ye bıraktı.
ŞEBNEM BOZOKLU: Ben kendi hayatımı sevmenin ötesinde, hayatın kendisini seviyorum. Başımıza gelenleri, kurduğumuz hayalleri, beceremediklerimizi, başardıklarımızı... Var olmakla ilgili keyfim yerinde.
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Karanlık tarafı olan biriydim. Hâlâ da içimde herkes kadar karanlık bir yönüm vardır. Hayatımın güzelleşmesi ise altı sene önce bunun bir tercih olduğunu anlamamla başladı. Hayata keşke yerine ‘iyi ki’ diyerek bakabilmenin insanın tercihi olduğunu keşfettim. Burada Özge’nin önemi büyük. O hep ‘iyi ki’ci biriydi. Hatta tanıştığımız ilk günler, “Civciv gibi bu, ne kadar mutlu” diye düşünüp rahatsız olurdum.
MERİÇ ARAL: Geçmişle korkunç hesaplaşmalarım yok. Geleceğe dair kaygılarımı da minimalize etmeye çalışıyorum. Aslında şu: Kendinden daha büyük bir düzene teslim olup anı yaşamak.
Saçımı boyatmıyorum, bence cool görünüyor
* Dördünüz de farklı fizyolojik özelliklere sahip kadınlarsınız. Günümüzde güzellik algısı sizce nasıl?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Mutlu insanların güzel göründüğünü düşünüyorum. “En güzel makyaj bir gülümsemedir” gibi bir klişeye bağlayabilirim. Ama gerçekten güzellik ve mutluluk paralel ilerliyor. Sen en iyi makyajı yapıp en güzel kıyafetleri de giysen, eğer mutsuzsan olmuyor.
* Özge Hanım, siz saçlarınızı boyamıyorsunuz. Bu, son dönem yükselen ‘doğallık’ modasının bir sonucu mu?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Hayır, tamamen ruh halimle ilgili. İki sezon, dizide saçlarımı boyamamı istediler ve boyadım. Bu sene spreyle beyazları kapatabileceğimi fark ettim, böyle bıraktım. Saçlarımın belli bir noktada beyazlaması, ‘101 Dalmaçyalı’nın kötü kalpli kadını ‘Cruella de Vil’i de anımsattı bana. Cool göründüğünü hissediyorum. Aynaya bakınca kendimi güzel görüyorum.
Herhalde istedikleri kadar öpüşemiyorlar
* Dizi ve filmlerde sevişme sahnesi varsa her şeyin önüne geçip çok konuşuluyor. Sizin filmde de var mı?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Hele bir sahnemiz var ki!
ŞEBNEM BOZOKLU: Yok ya, sadece küçük bir öpüşme sahnesi.
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Ayrıca filmi izlediğinizde öyle bir duygu yoğunluğuyla karşılaşacaksınız ki bunlar aklınıza bile gelmeyecek.
* Peki bir sevişme sahnesinin her şeyden çok konuşuluyor olmasına cevabınız ne?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Tabu olarak görüyorlar. Bir de herhalde istedikleri kadar çok öpüşemiyorlar, ondan...
MERİÇ ARAL: Artık öyle sahneler de çok çekilmiyor sanırım! Bir zamanlar çekilip konuşuluyormuş. Artık yok.
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Zaten hayatta da yoktur!
* Yoksa siz de film çekimleri sırasında kendinize sansür mü uyguladınız?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Hayır canım; hikâyenin ihtiyacı yoktu. Bir de şu soruya cevap versene: İki karakterin öpüşmesi mi öpüşme ihtimali mi seni heyecanlandırır?
* Öpüşme ihtimali...
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: İşte bu!
Aşka arkadaşlık eklenmezse ilişki, bitmemiş ev gibi yıkılıyor
* Filmde aşk da başrolde...
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Aşk ne güzel bir şey ya!
* İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: İlkokul birinci sınıftaydı. Hatta doğum gününe giderken heyecandan burnum kanamıştı. Ama ilk sevgilim olduğunda 15 yaşındaydım.
ŞEBNEM BOZOKLU: Ortaokul birdeydim herhalde.
BERRAK TÜZÜNATAÇ: İlkokul dördüncü sınıf. Yazlıktaydık. Ve hâlâ bilmiyor. Çünkü öyle bir kadınım.
MERİÇ ARAL: İlk sevgilim ortaokulda oldu ama ciddi ciddi ilk 17 yaşında âşık oldum.
* Filmde Hümeyra’nın bir repliği var: “Olsaydı nasıl olurdu acaba?” Böyle dediğiniz ilişkileriniz oldu mu?
ŞEBNEM BOZOKLU: Ben mesela 13-16 yaş aralığında Kanat’a (Atkaya, eşi) çok âşıktım.
* Tanışıyor muydunuz?
ŞEBNEM BOZOKLU: Yok canım! O ‘Go’ adlı bir dergi yapıyordu. Ben de dergiyi alırdım, ilk sayfasında fotoğrafı ve yazısı çıkardı. Hayatım uzun süre ona âşık olarak geçti. Ama imkânsız aşk; tanımıyordum, aramızda 12 yaş fark vardı. Ve sonra ‘Acaba nasıl olurdu’ dediğim insanı, hayat bir şekilde karşıma çıkardı. Şimdi evliyiz!
* Süper hikâyeymiş... Aşka bakış yaş aldıkça değişiyor mu?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Evet. Tamam, aşk temel bir taş. Ama yaş ilerledikçe onun yanında başka bir sürü şeye bakmaya başlıyorsun. Bunun hayat arkadaşlığı, takım arkadaşlığı gibi bir paket olduğunu görüyorsun. Eğer saf aşkın üzerine bu tip şeyler eklenmezse ilişki tek katlı, bitmemiş bir ev gibi kalıyor ve yıkılıyor.
* Flörtöz müsünüz?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Ben kediyle, köpekle bile flörtleşebilirim.
* Aman erkek arkadaşınız (Burak Yamantürk) duymasın...
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Aslında kendine âşık olduğunda hayatı sevmeye başlıyorsun, hayatına giren insana âşık oluyorsun. Ve onunla birlikte daha iyi, mutlu, güzel biri olduğunu görüyorsun. Burak bana çok büyük güç veriyor. İnsan, kadın ve oyuncu olarak her şeyi yapabilecekmişim gibi hissettiriyor. Bu da çok hoşuma gidiyor.
‘Teletabi’ dünyasında yaşadık, birbirimize sarılıp çimenlerde yuvalanıyor gibiydik
* Aranızdaki bu kadın gücü erkekleri korkutur mu?
ŞEBNEM BOZOKLU: Korkutsun ya!
* Kadın dünyasında büyük rekabet var. Sizin aranızda kıskançlık ya da çekememezlik olmaz mı?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Birbirimizin kuyusunu kazmak istesek böyle bir iş yapmayız. Bir grup, en zayıf halkası kadar güçlüdür. Biz de bir şeyler üreten bir grubuz, en zayıf halkamızı güçlendirmek bizi de güçlendirecektir. Bunu aramızda zayıf halkamız var anlamında söylemiyorum. Mesela makyajımızı yaparken Şebnem’e dönüp “Gözündeki kalem akmış” diyebiliyorum. Çünkü onun iyi görünmesi benim için önemli, en basitinden ben ona bakarak oynayacağım.
* Filmlerde arkadaşlar arasındaki çatışmalara şahit oluyoruz. Sizin aranızda hiç mi yaşanmadı?
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Biliyorum ağzın sulanıyor ama vallahi yok Hakancığım.
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Biz sıkıcıyız galiba. Biliyor musun, orada ‘Teletabi’ dünyasında yaşadık. Birbirimize sarılıp çimenlerde yuvarlanıyor gibiydik.
‘Ağzından çıkanı kulağın duysun’ derler!
* Son bir aydır gündemde olan bir açıklama var: “Son yıllarda işi tutmayan jönlere bak, hepsinin libidosu olmayan partnerleri vardı.” Sizce de jönlerin başarısı karşılarındaki kadın oyuncuyla libido uyumlarına mı bağlı?
BERRAK TÜZÜNATAÇ: Dünyanın en birbirine yükselen çifti bile berbat bir senaryoyla hiçbir şey yapamaz. Röportaj verecek ve topluluğa seslenecek birinin dünyadaki hassasiyetleri takip edip farkında olması, her şey dışında kendisi için bir avantajdır. Söylediğimiz bir cümle birçok kişiye ulaşıyor. Bunun sorumluluğunu topluluğa konuşacak herkesin taşıması lazım.
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ: Burada aslında “Ağzından çıkanı kulağın duysun” derler. Siz ne kadar kibarsınız... Düşün, biz bu kibarlıkla cevap veriyoruz. Çünkü üslup çok önemli bir şey!
ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ
Dostlar ‘AKUT’tur. Sadece iyi değil, kötü zamanında da yanında olur. Bir şey yapmalarına gerek bile yoktur. Sadece yanında olmaları
yeter.
MERİÇ ARAL
Geçmişle korkunç hesaplaşmalarım yok. Geleceğime dair kaygılarımı da minimalize etmeye çalışıyorum. Bu; kendinden daha büyük bir düzene teslim olup anı yaşamak.
BERRAK TÜZÜNATAÇ
Karanlık tarafı olan biriydim. Hâlâ da içimde herkes kadar karanlık bir yönüm vardır. Hayatımın güzelleşmesi, altı sene önce bunun bir tercih olduğunu anlamamla
başladı.
ŞEBNEM BOZOKLU
Ben kendi hayatımı sevmenin ötesinde, hayatın kendisini seviyorum. Var olmakla ilgili keyfim yerinde.