Güncelleme Tarihi:
Demek ki bir yılı daha geride bıraktık. Yine Engelliler Haftası geldi. Bu sefer ülkemizdeki klişeleşmiş paylaşımları uzaktan izleyeceğim. Bir süre önce Sakatlar Haftası deniyordu, bir ara da Özürlüler Haftası deniyordu. Aslında ne dendiğinin bana göre hiçbir önemi yok. Ne yaşadığımız önemli. Umarım bu sene her şey çok farklı olur. Dileğim bu.
Görme, işitme, ortopedik... En çok karşılaştığımız engelli grupları bunlar. Fakat ben son günlerde farklı bir engelle mücadele ediyorum. Dil engeli... Duyardım ama ama hiç yaşamamıştım. Geçen hafta bahsetmiştim, bir süredir Köln’de, Rodenkirchen bölgesindeyim. Aslında aç kalmayacak ve gitmek istediğim yere ulaşacak seviyede İngilizcem var. Burada çok zorlanmıyorum. Sadece toplu taşımalarda İngilizce anons olmaması biraz sorun yaratıyor, tüm anonslar Almanca. Aslında Köln çok kozmopolit bir şehir. Tabelalar da sadece Almanca. Google Lens ile okuttuğum zaman Almanca ifadeler duyuyorum. Sadece dönerciler Türkçe tabela yazıyor.
Kolumu, bacağımı, kafamı ya da nereden tutmaları gerekirse oramı tutup figürleri anlatıyorlar.
Dil engeli sadece tabelalarla sınırlı değil. Bir dans projesi için buradayım. Koreografımız Fransızca konuşuyor. Bana eşlik eden bir Hint bir de Alman dansçı var. Bu dört dil İngilizceyle birleşiyor. Ancak dansla ilgili teknik terimlerin İngilizcesine dilimiz yetmiyor. Bu engeli aşmak için beden dili gerek ama ben göremiyorum! ‘Aman Tanrım, olaylar çığırından çıkacak’ derken dört adam dokunmayı yeniden icat ettik!
Koreograf önce diğer iki dansçıya hareketleri gösteriyor, sonra ben onlara dokunarak ne yaptıklarını anlamaya çalışıyorum. Bu yetmeyince de onlar benim kolumu, bacağımı, kafamı ya da nereden tutmaları gerekirse oramı tutup yapmam gereken figürleri anlatıyor. Üstelik hangi ritimle bu hareketleri yapmam gerektiğini anlatmak zorunda kalıyorlar. Tabii bu yöntem nedeniyle gülmekten yerlere yattığımız zamanlar da oluyor. Neyse ki günün sonunda istediğimizi ortaya çıkarıyoruz ve çok eğleniyoruz. Sesli düşündüğüm zamanlarda beni dinlemek zorunda kaldıkları için arkadaşlarım 10 günde en az 20 Türkçe kelime öğrendi. Herkes konuşulan o dört dilden öğrenebildiği kadar kelime öğrenmeye çalışıyor. Bu performansın içindeyken her duyu bir elmas kadar değerli hale geliyor, hatta paha biçilmez bir hal alıyor. Çok yorucu bir çalışma ama bu deneyimin bir parçası olmaktan çok mutluyum.