Güncelleme Tarihi:
Sabah saat 8.04, otobüs durağındayım. Her şey yolunda gibi. Zaten evden de gayet mutlu çıktım. Ama otobüsün ne kadar uzaklıkta olduğuna bakmak için uygulamayı açınca işler değişti. Sefer iptal edilmiş. Neden? Sebep belirtilmemiş.
İETT’nin böyle bir huyu var. İptal ettiği seferler yüzünden yaşadığınız işe ya da eve geç kalma gibi sıkıntılar hiç umurunda değildir. Üstelik kimse de bu durumdan şikâyetçi olmaz. Sadece durakta iptali öğrendiğinde sinirlenir.
Yatılı okul sorunları
Neden bilmiyorum, şu sıralar bu tür iptalleri çok sık yaşıyoruz. Durakta bir sonraki otobüsün gelmesini 40 dakika soğukta bekledikten sonra WhatsApp grubuna “Arkadaşlar geç kalacağım” yazdım. Ardından da ekledim: “Nedenini bilmiyorum, İETT biliyor.”
1 saatlik yolculuğu 1 saat 50 dakikada tamamladıktan sonra Karanlıkta Diyalog Müzesi’nin rehber odasının kapısından içeri girdim. İçeride sıcak ve nemli bir hava vardı. Havayı soluyunca üşümüş olduğumun farkına vardım. Montumu asarken elektrikli çay makinesinin feryadını duydum. Suyum bitmek üzere der gibiydi. Aklıma Sabahattin Ali’nin ‘Çaydanlık’ öyküsü geldi.Arkamdaki koltukta dört kişi oturuyordu. Biri 5 yıldır bizimle, ikisi birkaç ay önce işe başladı. Dördüncü kim bilmiyorum; kulaklığı takılı bir şeyler dinliyor. Ses vermediği için tanıyamıyorum. Bizde sesiniz yoksa siz de yoksunuz demektir.
Üç kadın eğitim hayatları konusunda konuşuyordu. En genç olanı “Hepimizi bir banyoya sokup yıkarlardı. Genelde de su soğuğa yakın olurdu” dedi. Diğeri “Ben çok küçüktüm. Boyum da kısaydı. Yemeklerde hep arkada kalırdım. Büyükler beni itip önüme geçerdi” diye anlattı. Şimdi gülerek bahsediyorlar ama aslında anlattıkları her şey çileydi. Kimi bitlenmiş, kimi kazağını giyemiyor diye azar işitmiş, kimine çişini tutamıyor diye kızılmış. Üstelik bu olaylar 6-7 yaşındayken başlarına gelmiş. Kör oldukları ve yatılı okula devam etmek zorunda kaldıkları için... Erkeklerin askerlik anılarını anlatmasına benziyordu, gülümsedim.
Daha sonra durup düşündüm. Benim de gözleri görmeyen bir çocuğum olsaydı, o yaşta onu ülkenin başka bir yerindeki yatılı okula göndermem gerekseydi ne yapardım acaba diye... Herhalde yollamazdım. Kendim eğitim vermeyi tercih ederdim. Büyük olasılıkla hem baba hem de Balık burcu olmanın duygusallığıyla böyle düşünüyordum.
Engelli çocukları kabul eden okullarda kontenjan sıkıntısı da yaşanıyor.
Maalesef görmeyen ya da başka bir engeli olan çocuğunuz olduğunda yaşadığınız şehirde uygun bir okul varsa şanslı sayılıyorsunuz. Onu pazartesi okula bırakıp cuma alabilirsiniz. Eğer yoksa ya okulun olduğu başka bir şehre taşınırsınız ya da çocuğunuzu sadece tatillerde görebilirsiniz. Hangi anne-baba ister bunu? Ama diğer çocuklardan geri kalmasın diye bağrınıza taş basıp kabul edersiniz. Ne yazık ki çocuğunuz doğuştan ötekileştirilmiştir. Körler okuluna gitmesi gerekir. Bu okullarda kontenjan sınırlı olduğu için istediğiniz anda eğitimini başlatma lüksünüz de yoktur.
Ben bunları düşünürken sohbet eden gruptakilerden en genci “Çay içen var mı” diye sordu. Düşüncelerimden koptum, kalkıp dolabımdan bardağımı almaya gittim. Boşuna dememişler “Bir bardak çayın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur” diye. Ardından telsizimden gelen ses başlattı mesaiyi: “İlk tur kimde arkadaşlar?” İşte bir gün daha resmen başladı.