Güncelleme Tarihi:
O doğal komiklerden... Esprilere, şakalara vurgu yapıp göze sokmuyor ve sizi sohbet ederken bile sürekli gülümsetiyor.
En son 2018’de, Cannes Film Festivali’nin sonrasında görüşmüştük. Ardından kariyerinde yürüdün gittin...
Ama kariyerimde yürümek kırmızı halıda yürümek gibi olmadı, daha meşakkatliydi ve hâlâ yürüyoruz.
Adım adım gidersek... Beyazperdede önce Nuri Bilge Ceylan’la çalıştın, ardından Zeki Demirkubuz’la... Herkese nasip olmayacak bir filmografi. Nedir sırrın?
Herhalde doğal olmak. O tür yönetmenlerde gördüğüm şey tam olarak ‘oyun vermeme’... Yani oyuncular çok fazla işin içinde, ağlama nasıl olur, gülme nasıl olur... Bu standart bir şeye oturmuş gibi. Benim öyle bir standardım yok. Kendimce bulduğum şeylerle tamamen o duyguyu vermeye çalışıyorum.
Senin kaybeden olarak başlayan bir kariyerin var, ‘Yetenek Sizsiniz’ yarışmasında üç jüri üyesinden “Hayır” cevabı alıp üzerine bir de seyirci tarafından yuhalanıyorsun. Sonra bunu büyük bir kazanan hikâyesine döndürüyorsun. Nasıl başardın?
Fikrine çok değer verdiğim bir arkadaşım yuhalandığım zaman “Türkiye’nin en çok izlenen programında, herkesin gözü önünde yuhalandın. Şu an öyle bir seviyedesin ki daha aşağıya inemezsin, ne yaparsan yap yükselmiş olacaksın” demişti. Hakikaten belki sonra unutulurdu, kimse bilmezdi ama ben bilecektim ve bu hezimetle yaşamak zorunda kalacaktım. O yüzden de devam ettim.
Ve o hikâye seni Nuri Bilge filmine taşıdı...
Aslında beni ‘Güldür Güldür’den sonra araştırmış, bir sürü şeyimi izlerken ‘Yetenek Sizsiniz’e rastlamış. Yuhalanan ve Sergen Yalçın, Acun Ilıcalı bir şeyler söylerken hepsine diretmeye çalışan biri... Nuri Bilge’nin filmindeki Sinan karakteri de öyleydi, içinde kendine inanmasıyla oluşan kırılgan bir ego vardı. Zaten benden o duyguyu istediğini söyledi.
Daha önce bağımsız film ya da Nuri Bilge Ceylan izler miydin?
Alakam yoktu, hiç Nuri Bilge filmi de izlememiştim, görüşmek için çağrıldığımda birini izleyeyim dedim. ‘Uzak’ı buldum. Kafamdaki kadar sıkıcı şeyler değildi. Kendi oynadığım film de bayağı akıyor, bence bütün filmleri de öyle. Ama Cannes’da izlerken film arası da yok tabii, itiraf edeyim bir tık çişim geldi (gülüyor).
Görüşmeye gittiğin gibi seçilmiş miydin?
Senaryoyu anlattı ve “Seni başrol olarak düşünüyoruz” dedi. Ben de “Okey. Teşekkür ederim, hayırlısı” diyerek çıktım. Öyle bir vizyonum yoktu, tamamen stand-up kafasındaydım. O da “Ne rahat çocuk” demiş, bu durumdan da etkilenmiş sanırım. Çünkü diğer oyuncular normal olarak heyecanlanıyorlar ama ben olayın büyüklüğüne vâkıf değildim, cahil cesareti olmuş biraz açıkçası. O rahatlığım işe yaradı.
İlkokulda da gülünürdü bana. Toplum içine karıştığım ilk an değişik bir auram olduğunu hissettim, ben bir şey söyleyince gülüyorlardı, bazen ciddi bir cevap vermeye çalışırken bile...
Hayatta güldürmeyi seçmenin sebebi ne?
Belki travmatik sebeplerle, belki kendimi sevdirmeye çalıştığım için güldürüyorum...
Ne yaşadın?
Evde ayrı kutuplar vardı ve bir noktadan sonra anne ve babam birbirine mesafeliydi. Ben o sessizliğin içinde büyüdüm, belki ondan, belki sevgi arayışımdan...
Mizahını nasıl anlatırsın?
Hayatın içinde olduğu kadar komediyi göstermekten yanayım. Komik olan şeyin altını çizmek, “Buna güleceksiniz” deyip karakterleri karikatürize etmek yerine; dümdüz oyunculukla, müzik olmadan, şakayı alttan çıkı çıkılarla beslemeden, normal hayatta abuk bir olaya tanık olduğumuzda bizi ne etkiliyorsa onu yansıtmak istiyorum. Başlarda “Dümdüz anlatıyorsun, hiç sesini inceltme, taklitler yok. Bunun halkta karşılığı olmaz” diyorlardı. Ama karşılığı olduğunu gördüm.
Mizahtaki motivasyonun ne?
Çok farklı görüşlerin toplandığı bir evde büyüdüm. Bu farklı kültürlerin akşam oturup bir masada yemek yediği bir ortamdı. Hepsinin içinde komik şeyler var ve günün sonunda düşman olmamız için bir sebep yok. Mizah buna yarıyorsa beni mutlu ediyor.
Şimdi senaryosu sana ait olan ‘Yaşam Koçu’ filmiyle vizyondasın. Ne anlatıyor film?
Aslında bu konulara hep değinmek istiyordum. Mesela “Sahnede düşünerek, enerjini-titreşimini yükselterek, hayalindeki her şeye ulaşabilirsin” diyorlar. Ben gerçekten çok süründüm, limon sıkacağı alıp vapurda şakalarımı, onları satarak mı anlatayım diyordum. Çünkü o zamanlar böyle çok komedi kulüpleri de yoktu. Bir gün sekiz komedyen çıktık, sıfır seyirci var. Birimiz oynuyor, diğer yedimiz izliyor. Böyle debelendik, e madem enerjimizi, frekansımızı yükselterek bu iş oluyordu da biz niye yapmadık!
Filmden önce deneyim için... Karma, ses terapisi falan denedim.
Ne oldu peki? İnanıyor musun?
Yani pozitif düşünmenin illaki faydası vardır ama “Hayalindeki evi düşün, o eve odaklan, bir gün sana gelecek” gibi şeylere inanmamak lazım. Başarılı olan insanlar işini düşünmek yerine ev mi düşünmüş? Mesela Michael Jordan ev mi düşünüyormuş da öyle olmuş? Ya da bunu söyleyen neden yalıda oturmuyor? Niye kendi düşünmedi? Oturduğun 80 metrekare daireyi mi düşünüyordun? Bu eleştirilmesi gereken bir şey.
CANNES’DA YANLIŞ ANLAŞILDIM
En yanlış anlaşıldığın konu hangisi?
Yuhalandığım yerde haklılardı, iyi ki yuhalamışlar. Ama Cannes’da “Hazar’ın (Ergüçlü) önüne geçtin” lafları aklıma geliyor, yanlış anlaşıldım.
Kapattın ama...
Yok öyle gözüküyor ama benim yerim orasıydı. Film komitesi gelip “Sen şuradasın, sen şuradasın” diye gösteriyor. Ama o gün çok kalabalıktık ve üç parça halinde fotoğrafları çekeceklerken tek seferde bizi çekmeye çalıştılar. İtiş kakış oldu. Hazar’ı ittiler, o da sonra söyledi “Beni onun arkasına ittiler, sığındım” diye. Kız bunu söyleyince “Kıza bak, ne kadar yüce yürekli, Doğu’yu kurtarmaya çalışıyor” diyorlar.
İKİSİNİ DE GALAYA ÇAĞIRDIM, İKİSİ DE GELMEDİ
Ünlüler dünyasına girince seni en çok şaşırtan ne oldu?
Galiba çok da girmedim, Murat Cemcir ile arada yemek yeriz. İşle ilgili kafama bir şey takılınca Nuri Bilge Ceylan’a danışırım.
Nuri Bilge Ceylan demişken Zeki Demirkubuz filminde oynamana bir şey dedi mi?
“İnşallah güzel geçer” dedi.
Sen o tartışmanın neresinde duruyorsun?
Hiçbir tarafında. Konuya vâkıf da değilim, ‘Ahlat Ağacı’nda oynarken bilmiyordum konuyu. ‘Hayat’ta oynarken yeni yeni öğrendim. Zeki Hoca’ya sordum, “Nuri’ye sorabiliyor musun, herkes de bize soruyor, hayırdır” dedi. Ama girmek de istemiyorum açıkçası. İkisini de seviyorum, ikisini de galaya çağırdım.
İkisini aynı galaya mı çağırdın?
Çağırdım. Birinden biri gelmez illaki diye düşündüm, ikisi de gelmedi.
Filmdeki karakter magazine yakalanıyor ve oyuncu sevgilisi onun bir yaşam koçu olduğu yalanını söylüyor. Sen hiç magazine böyle yalanlar söylemek zorunda kaldın mı?
Öyle bir şey olmadı. Beni sürekli Saruhan İşkembecisi’nde basıyorlar. Gece hayatım yok, ben oraya çorba içmeye gidiyorum. Meğer eğlenceden sonra gidiliyormuş.
Yaşadığın ilişkiler yazdığın filmlere, hikâyelere yansıyor mu?
Yansıyor.
Eyvah! Kızlar korkmuyor mu bundan?
O gün kırmızı iç çamaşırı giymişti falan diye detay vermiyorum... Kültürel farklılıklardan yola çıkıyorum. Mesela kız arkadaşım Ayşe yurtdışında büyümüş, ben Amasya’da büyüdüm. Ben bir şeye “Ortak paydada buluşamıyoruz” diyorum, o “Catch up olamıyoruz” (birbirimizi anlayamadık) diyor. “Okey” diyorum (gülüyor).
Değerli annesi Oya Başar’la oyunuma gelmişlerdi. Sevmişler, ‘Doğu’ dizisini de beğenmişler. Baktım çok güzel kız, ben de düzeyli ve sistematik bir şekilde yürüdüm.
Nasıl?
Instagram’dan, dümdüz yürüdüm. “Dear Ayşe Kırca nasılsın” yazdım. Sonra da “Dizinin ikinci sezonunda bir rol var, birlikte oynayalım mı? Tatlı bir anımız olsun” dedim. Çakallığa bak! Oradan sohbet başladı.