Güncelleme Tarihi:
Siz de zaman zaman gözünüzü ve kulağınızı kapatıp dünyayla bağınızı kesmek istiyor musunuz? Kaostan ve kavgadan uzak olmak... İşte böyle zamanlarda ilaç gibi gelecek bir albüm ‘Bluets’. Berlin’de yaşayan elektronik müzik prodüktörü Ah! Kosmos (Başak Günak) ile İstanbul’da çalışmalarını sürdüren neoklasik müziğin başarılı temsilcisi Büşra Kayıkçı’nın ortak çalışması. “Böylesine yalnızlaştığımız bir dönemde birlikte üretmek, uzaktan bile olsa birbirine alan tutmak çok değerliydi” diyen Günak ve Kayıkçı’yla konuştuk.
*İlk ortak albümünüzü yayımladınız. Nasıl tanıştınız?
Başak Günak: Büşra’yla yaklaşık iki yıl önce internet üzerinden tanıştık. Yazdığı melodileri dinlediğimde benim üretimlerime yakınlığını hissettim.
Büşra Kayıkçı: Piyanoyu bir elektronik altyapıyla buluşturma hayalim vardı fakat sound olarak ambient müziğe yakın kalmak istiyordum. Başak’ın böyle çalışmaları olduğu için bu albümde güzel bir uyum yakaladık.
Başak Günak: Tanıştıktan sonra hemen bir şarkı üzerinde çalışmaya başladık. İlk iki şarkımızı uzaktan yaptık. Çok rahat bir atmosferde ürettiğimizi görünce devam ettik.
*Farklı şehirlerde yaşıyor olmanız sizi zorladı mı?
Başak Günak: Böylesine yalnızlaştığımız bir dönemde birlikte üretmek, uzaktan bile olsa birbirine alan tutmak çok değerliydi. Yan yana olmadığımız zamanlarda iletişimimiz dijital alanla kısıtlı kaldı. Ama birlikte içilen her kahveden sonra kendimizi çok daha iyi hissettik. Uzak üretimimizin tek sebebi şehirler değil, aynı zamanda pandemi süreciydi.
*Albümde ‘tanıdık hissi’ veren sesler var. Bir de ‘uzak’ sesler var. O seslerden bahsedebilir miyiz?
Büşra Kayıkçı: Albümde babamın torna atölyesinden kaydettiğim seslerle çalıştık. Atölye benim çocukluk mekânlarımdan biri. Babamla ara sıra birlikte işe giderdim ve bütün günüm atölyede geçerdi. Şimdi o seslerle müzik yapma fikri heyecan verici.
Başak Günak: Sesin hafızada etkisi büyük. Bu sesler torna atölyesi gibi bol ‘distortion’lı sesler olsa bile insan bazen
o tanıdık gürültünün içinde evde hissedip huzur bulabiliyor. Ayrıca sakinleştiren şelale, su akışı, buzulların sesleri gibi bize coğrafik olarak uzakta olan seslerin de kayıtlarını yaptım.
*Hayat bu kadar hızlı akıp giderken böyle dingin, huzurlu bir albüm yapmayı nasıl başardınız?
Başak Günak: Dışarıda o kadar kaos vardı ki sesle tam terse gidip daha dinginlikte kalmanın önemi ortaya çıktı.
Büşra Kayıkçı: ‘Tıkandığımda suyla bağlantı kuruyorum’
*Albümün kapağını da siz tasarladınız. Suluboya çalışmalarınız devam ediyor mu?
Kompozisyon süreçlerimde tıkandığım zaman kendimi çözmek için iki yöntemim var; birincisi denizi seyretmek, ikincisi suluboya yapmak. Aslında kısacası suyla bağlantı kurmak diyebiliriz. Bu elementin akışkanlığı çok yardımcı oluyor sanırım.
*Kızınızla kurduğunuz bağın önemli bir parçasını da sanat oluşturuyor sanırım. Resimde mi daha yetenekli, müzikte mi?
Kızım Menesse 7 yaşında. Aslında onu başka alanlara yönlendirdim. Hem bilinçli hem de kendi tercihi diyebiliriz. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde aynı kategoride görünür işler yapmanın çok fazla gölge yanı olduğunu gözlemledim, bu sebeple bilinçli bir yönlendirme diyebiliriz. Tiyatroya ve seramiğe ilgisi var…
*Ellerinizi piyanonun tuşları üzerinde harekete geçiren nedir?
Genellikle yaşadığım bir duygu durumu. Bunu da en çok sinema tetikliyor…
*Müzik çalışmalarınız dışında günleriniz nasıl geçiyor? Hâlâ Kuzguncuk’ta mısınız?
Kuzguncuk benim için kişisel çalışmalarıma adım attığım ilk mekân, orada hâlâ bir ofisim var. Yakın zamanda yeni albümümü kaydettim. Bir de ‘Eskizler’ albümü ve birkaç tekli işimden oluşan bir nota kitabı hazırlıyoruz şu sıra…
Ah! Kosmos (Başak Günak): 'Yemek yapmayı yeni öğreniyorum; odağım çorbalar’
*‘Ah’ sözü pişmanlık ve öfke anlamına da gelebiliyor, özlem, sevgi ve beğenme de. Sizin adınızdaki ‘Ah’ ne anlatıyor?
İç sesi, ferahlamayı, elden bir şeyin gelmediği anları, o anlarda kalbi tekrar dolduran umudu, heyecanı, nefesi, sığmamayı, belki sıkışıklığı çözen bir ‘Ah’ı ve şair Didem Madak’ın kazanlar dolusu kaynattığı çorbalarını…
*Uzun süredir müzik çalışmalarınızı Berlin’de sürdürüyorsunuz…
İstanbul’da doğup büyüdüm, son birkaç senedir Berlin’de yaşıyorum. Doğduğum yerde kalınca köklenmiş ve içsel olarak rahatta hissediyorum. O kökten uzaklaştığımda üretimimin arttığını ve yeni düşüncelerin daha açıklıkla bana geldiğini hissediyorum.
*Berlin ilham veren bir şehir mi?
Kesinlikle öyle ama zorlukları da var. Benim için önemli noktalardan biri deneysel işlerin yoğun olması. Son iki senede kendi kişisel çalışmalarım dışında Avrupa’daki yedi müze için kompozisyonlar yaptım. Maalesef hâlâ Avrupa’nın Türkiye’yi coğrafi olarak konumundan daha uzakta tanımladığını gözlemliyorum.
*Berlin’de müzik dışında neler yapıyorsunuz? Yemek merakınız devam ediyor mu?
Çağdaş sanat alanındaki üretimleri ve kitapçılarda düzenlenen okuma etkinliklerini takip ediyorum. Yemek yapmaya devam ediyorum ama bu alanda yeni öğrenen biriyim. Son dönemde, Berlin’in o meşhur soğuğu gelip herkesi hastalandırdığı için odağım, çorbalar.
‘Pek çok kıymetli an, bilerek veya bilmeyerek kaçırılabiliyor’
*Gerçeklik ötesi diye tanımlayabileceğimiz bir dönemden geçiyoruz. Bir müzisyen olarak bu dönem sizi nasıl etkiliyor?
Büşra Kayıkçı: Ben bu sanal hayattan pek mutlu değilim açıkçası. İnsana ilhamın ve sevginin birincil ve organik çevresinden aktığına inanıyorum ama bir şekilde manevi yatırımı sürekli gözümüzün direkt olarak değmediği insanlara yapıyoruz. Pek çok kıymetli an bilerek veya bilmeyerek kaçırılabiliyor.