Güncelleme Tarihi:
Sayısız kez darp edilmiş, hamileyken bile dövülmüş, bıçak zoruyla kaçırılmış bir kadın... Habere yetişmeye çalışan, bunu fark eden ve ‘Adam bana bir şey yapar mı’ diye bir saniye bile düşünmeden o kadını kurtaran başka bir kadın... Demirören Haber Ajansı (DHA) muhabiri Derya Evren, kadını zorla bindirildiği taksiden indirdi, adamın elinden bıçağı aldı. O esnada kameraman İsmail Hakkı Seymen çoktan kayıt almaya başlamıştı. Adam tehditler savurup üzerine yürürken dahi işini yapan Seymen’in çektiği video sosyal medyada binlerce kişi tarafından ‘Cesaretin, dik duruşun fotoğrafı’ sözleriyle paylaşıldı. Derya Evren ve S.K., artık birbirlerini hiç bırakmayacaklarını söylüyor, Evren karakolda S.K.’nın kendisine “Sen benim hayatıma dokundun. Bana cesaret verdin. Benim hiç kimsem yok. Döndüm dolaştım, ona geri dönmek zorunda kaldım. Gidecek hiçbir yerim yoktu. Ben senden öyle bir güç aldım ki artık benim ona dönmek için hiçbir nedenim yok” dediğini anlatıyor. 28 yaşındaki Evren’le o günü, gazeteciliği ve haber yaparken haber olmakla ilgili ne hissettiğini konuştuk.
Olayın yaşandığı gün orada ne için bulunuyordunuz?
Bir eğitim uçağının düştüğü haberini aldık, oraya gidiyorduk. Yolda bu olaya denk geldik.
Arabayı nasıl fark ettiniz?
Araba caddenin ortasında duruyordu. Herkes de o tarafa doğru bakıyordu. “Aile içi bir durumdur” deyip uçak kazası işimiz olduğu için bakmayacaktım. Ama tam geçeceğimiz sırada adam taksiye doğru eğilirken belindeki bıçağı gördüm. Kadını bıçak zoruyla oraya kadar getirmiş, 30 km yol yapmışlar. Sokağın başındaki annesinin evine götürmek için kadını taksiden çıkarmaya çalışıyordu, bir boğuşma durumu vardı.
BIÇAĞI O KADAR SIKMIŞIM Kİ TIRNAKLARIM AVCUMA GİRMİŞ
O an müdahale ederken tereddüt ettiniz mi?
Bıçağı gördüğümde kameraman arkadaşım İsmail’e (İsmail Hakkı Seymen) “Dur, bıçak var!” dedim. Arabanın durmasını bile beklemeden telsizi aldığım gibi kendimi aşağıya attım. Polis muhabiri olduğum için yanımda telsiz vardı. ‘Acaba bana, kadına bir şey yapar mı’ diye bir saniye bile düşünmedim. Taksinin yanına gidip telsizle aracın camını tıklatınca kadının kolunu bıraktı. Adamın (Tolgahan Toktaş) o an korktuğunu hissettim çünkü beni polis zannetti. Kapıyı açmamla kadın koluma yapıştı. “Yalvarırım beni kurtar abla!” dedi. Çok çaresiz görünüyordu. Elini tutup onu taksiden çıkardım. Adam da peşinden inmeye çalıştı. Ama araya girip kadına ulaşmasına engel oldum. Bir itiş kakış oldu. “Belinde bıçak var. Bana bıçağı ver” dedim, verdi.
Soğukkanlı kalmışsınız...
Defalarca kez olay yerine gittim, polisin başta neye müdahale ettiğini görüyorum. Yapılması gereken, suç işlenecek aleti ortadan kaldırmak. Bunu düşündüm ve beni polis zannetmesinden de cesaret alarak bıçağı istedim. Hiç istifimi bozmadım, gazeteci gibi de yaklaşmadım. Arkamda bıçağı korumaya çalışıyordum; elimde o kadar sıkmışım ki tırnaklarım avcumun içine girmiş. Kadın bana “Uzaklaştırma kararı var” dedi. Kadını arkama aldım, arkamda durmasını söyledim. Adamın kim olduğunu sordum,“Resmi nikâh olmadı. Ayrıldık” dedi. Adam ama “Bizim iki çocuğumuz var” diyerek benim gardımı düşürmeye çalıştı.
Çevreden kimse yardıma gelmedi mi peki?
Kalabalık bir cadde ama kimse müdahale edemiyordu, etmiyordu. Onlar da ne olduğunu anlamamışlardı ya da korktular. Bir de adam
o mahallenin çocuğu. Herkes tanıyor, yüz yüze bakacaklar. Onun da verdiği bir çekince var. Bana zarar vermesin diye benden uzaklaştırmaya çalıştılar. Sürekli kadına yaklaşmaya çalışıyordu. Baktım olmayacak; kadını aracımıza bindirdim. Bıçağı da arabaya koydum, “Bıçağı ellemeyeceksin” dedim. Çünkü kendine de zarar verebilir, o psikolojiyi bilmiyorum. O sırada polis geldi. Bıçağı şüpheliden aldığımı söyledim. Çünkü ilk başta bıçağı kadının elinden aldığı şeklinde yalan söylüyordu. Ama kadınla konuştuğumda bıçak zoruyla evden çıkarıldığını anlattı.
Kameralar olmasaydı sizce her şey farklı olur muydu?
Ben yine müdahale edip o kadını elinden alacaktım. İsmail’in çektiğini sonradan fark ettim, içim rahatladı. İşimizi de yapmış olalım. Gazeteciyiz neticede, yaşananlar bizim için özel haber olacak. Kamera olmasaydı, yine aynı şey olacaktı ama haber yapılması kamuoyunda olayı çok farklı bir boyuta taşıdı. Türkiye’nin dört bir yanından, 13 yaşındaki kız çocuklarından, 60-70 yaşındaki ablalardan o kadar çok mesaj alıyorum ki okurken gözlerim doluyor.
Kaç yıllık gazetecisiniz?
8 yıldır polis ve adliye muhabirliği yapıyorum. Yeri geliyor bakan da takip ediyorum, yeri geliyor hayat hikâyesi de buluyorum ama benim asıl alanım istihbarat muhabirliği.
Daha önce sizin başınıza bu tip bir olay geldi mi?
Gelmedi ama çok tanıklık ettim. Kadına yönelik şiddet konusunda daha önce müdahale ettiğim de oldu ama kimse kameraya çekmedi, haberi yapılmadı. Yine olsa, yine yapacağım. Müdahale etmeseydim ve o kadın öldürülseydi bir ömür vicdan azabı duyacaktım. Yaralanma veya öldürülme riskim vardı. İnsanlar “Ya sana bir şey yapsaydı” dedi. Bir amaç uğruna olacaktı, boşu boşuna olmayacaktı. Vicdanım rahat olacaktı.
Kadını polise teslim edip can güvenliğinden emin olduktan sonra uçak kazasına gittik. Oradan sonra da karakola... Kadın oradaydı, sarıldık. O teşekkür etti, ben iyi olup olmadığını sordum. Hikâyesini dinledim. Birbirimize numaralarımızı verdik, “Bir şey olursa mutlaka beni ara” dedim ve ayrıldık.
Görüştüğünüzde size neler söyledi, ne konuştunuz?
“Sen benim hayatıma dokundun. Bana cesaret verdin. Benim hiç kimsem yok. Döndüm dolaştım, ona geri dönmek zorunda kaldım. Gidecek hiçbir yerim yoktu. Senden öyle bir güç aldım ki artık benim ona dönmek için hiçbir nedenim yok” dedi.
O gece uyuyabildiniz mi?
Hayatımın en huzurlu uykusunu uyudum belki. Ertesi sabah 6.00’da uyandım, içimde kamuoyuyla böyle bir haber paylaşmanın heyecanı vardı. Aklımdan “Allahım inşallah adliyeye sevk edilmeden önce bu haber yayımlanır da kamuoyu baskısıyla bu adam tutuklanır” diye geçiriyordum. Nitekim ciddi bir kamuoyu oluştu ve adam tutuklandı.
Gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz, anlatır mısınız?
Hakkâri, Yüksekovalıyım. 1999’da Abdullah Öcalan yakalandı ve bu Yüksekova’da çok konuşuldu. Terörün çok yoğun olduğu bir dönemdi ve insanlar korkuyordu. Ben de küçüktüm, dedem hep televizyon izliyordu.
Haberlerde kadınları görüyordum. Masaların etrafında toplanıyor, röportaj yapıyorlardı. Oradan herhalde bilinçaltıma yerleşmiş. Babaannemin bahçesinde oynarken kendi kendime konuşup dönemin siyasi isimleriyle röportaj yaptığımı hayal ediyordum. Babaannem kendi kendime konuştuğumu görünce beni imama götürdü. İmam “Sen böyle kendi kendine kiminle konuşuyorsun” diye sordu. Ben de “Tansu Çiller’le konuşuyorum, Bülent Ecevit’le konuşuyorum. Ortalığı düzeltmeye çalışıyorum” deyince deli olduğumu düşünüp bana muska yaptı. O günden sonra her gece uyumadan önce gazeteci olduğumu hayal ettim. Diyarbakır Dicle Üniversitesi, Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünden mezun oldum.
Bizim mesleğin kalbi İstanbul’dur derler. Siz hiç İstanbul’a gitmeyi düşündünüz mü?
Bu işe Diyarbakır’da başladım. Orada örgüt tarafından tehdit edildim. Fotoğraflarım paylaşıldı, kapımı zorlamaya çalıştılar, sosyal medyadan fotoğraflar paylaştılar. Tehdit edilince biraz da ailemin zorlamasıyla Diyarbakır’dan Aydın’a taşındım. Aydın’dan da Bursa’ya geldim. İstanbul’a gitmeyi düşündüm ama garanti bir iş bulmadan da gitmeyi düşünmedim.
Yerelde muhabir olmakla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Çok değerli. Ben gazeteciliğin sevilerek yapıldıktan sonra nerede yapıldığının çok da önemli olduğunu düşünmüyorum.
Erkek şiddeti haberlerini yaparken ne hissediyorsunuz? Ne sıklıkla bu haberleri yapıyorsunuz?
Çok sıklıkla yapıyorum. Kadına, çocuğa şiddet, hayvana yönelik şiddet diye ayırmıyorum. Şiddet kategorize edilebilecek bir şey değil. Bir günde hiçbir şey olmazsa en az 3 şiddet olayı görüyorum.
Haber yaparken haber olmak size nasıl hissettirdi?
Utandım, mahcup oldum. Amacım ben çekileyim, beni haber yapsınlar değildi. Aslında çok küçük bir şey. İnsanlık görevi. Çakmak ne için vardır, yakması için değil mi? Çakmağa yandığı için teşekkür etmezsiniz. Ben orada her insanın yapması gereken bir şeyi yaptım ve insanlar teşekkür ediyor. Bence iyi olan ben değilim, teşekkür eden insanlar.
Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz?
Yine işimi yapacağım. Bugün gittim bir şüpheli çektim, oradan gittim bir kavga çektim. Hayatımda hiçbir şey değişmeyecek ama artık daha duyarlı davranacağım sanırım. Üzerimde müthiş bir sorumluluk hissediyorum. Bir tık daha gamsızdım, şimdi gelen o yüzlerce mesajdan sonra sanki bütün kadınlar bana çok güveniyormuş ve yanlış yaparsam hepsine karşı mahcup olacakmışım gibi hissediyorum. Şiddete uğrayan ya da haksızlığa uğrayan kim varsa hepsinin yanında durup onlara destek olmak için, mesleğimi bu yönde kullanmak için elimden geleni yapacağım
“BENİ KURTARAN KİŞİNİN KADIN OLMASI ÇOK AYRI BİR DUYGU, DERYA BENİM KAHRAMANIM!”
S. K., 26, tercüman
Bursa’da tercümanlık yapıyordum, şu an çalışmıyorum. Almanca, Sırpça ve Rusça biliyorum. Almanya ve Sırbistan’da bir süre yaşadım. Onunla (Tolgahan Toktaş) arkadaş ortamında tanışmıştık. Başlarda 2-2.5 sene arkadaşlığımız oldu. İş ciddiyete bindikten sonra sorunlar yaşamaya başladım. İmam nikâhlı beş yıllık birlikteliğimizden iki çocuğumuz oldu. Hamileyken de darp edildim. Kullandığı maddelerin yaşattığı bir şey mi, bilmiyorum. Beş yıllık evlilik içinde hakkında yedi kere uzaklaştırma kararı aldırdım,
yedi kere işlem yapıldı ama evi her terk ettiğimde kimsem olmadığı için geri dönmek zorunda kaldım. Bunu bilerek her seferinde aynı şeyi yaptı, kimsesizliğimi kullandı.
Tekrar gelmesin diye evimi değiştirmek istedim. Yüzümdeki izleri gören bir emlakçı bana 500 liraya ev kiraladı, temizletip verecekti. Adresimi bulmuş. Olayın olduğu gün, kapıya dayandı, içeride temizlikçiler vardı. Onlar kapıyı açınca bu da içeri girdi. Temizlikçileri kovaladı, beni yine darp etmeye başladı. Cinsel tacize yeltendi. İzin vermediğim için kafamı defalarca duvara vurdu. Bıçak zoruyla beni dışarı çıkarttı, taksiye bindirdi. Beni taksiyle o konuma götürdü. Yol boyunca taksiciye defalarca “Bakın bıçağı var, beni öldürmek istiyor. Lütfen beni indirin” desem de taksici dinlemedi. “Ben verilen adrese intikal ederim” deyip beni adrese götürdü. Taksiden iki kere atlamaya çalıştım. Adrese yaklaştığımızda atladım ama beni tekrar sırtına alıp arabaya bindirmeye çalışırken Derya gördü. Derya olmasaydı sonum belliydi. Derya’nın elinde telsiz vardı, polis sandım.
Beni kurtaran kişinin kadın olması çok ayrı bir duygu. O anda onu da bıçaklayabilirdi ama kendi canını hiçe sayarak beni kurtarmaya çalıştı. Bundan sonra hayatımın her anında Derya’yla görüşmeye devam edeceğim. Derya benim kahramanım. Bunları ben yaşadım. Aynı şeyleri bir başkasının yaşamasını istemem. Bir başkası benimki gibi bir olay yaşasa ben de gidip kurtarırdım. Şu anda güvende hissediyorum. Bu olay basına yansıdıktan sonra arayıp soranlar eksik olmadı. Kendimi artık sahipsiz hissetmiyorum. O, şu an tutuklu ama çıktıktan sonra durur mu bilmiyorum. Duracağını düşünmüyorum çünkü onunki paranoyaklık seviyesinde.
İsmail Hakkı Seymen, 29, DHA muhabiri & kameraman
Derya’yla 1.5 senedir birlikte çalışıyoruz. Haberi, mesleğini her şeyin önüne koyan biridir. O gün araçla habere giderken trafik bir anda yavaşladı. O sırada sokaktaki insanların bir yere baktığını gördüm. Hem haberci hem de insan olarak bakıyorsun... Hem yardım edebiliriz hem de çekebiliriz. “Kadını öldürmesin, bıçağı alalım” diyerek arabayı durdurduk. Polisi aradım, konumu bildirdim, görüntü almaya başladım. Derya bıçağı aldı, kadını arabamıza bindirdi, kapıyı kilitledik. Adam bana saldırmaya, tehditler savurmaya başladı. Böyle durumlara alışığız ama adamın kendi mahallesinde olduğumuz için nereden ne geleceğini kestiremiyorsun. Allahtan ne kadına, ne Derya’ya ne de bana bir şey oldu. Eve gittiğimde kadının geleceği için görüntülerde yüzünü kare kare flulaştırdım. Başkası belki o kadar ilgilenmez diye düşünerek her ayrıntısıyla kendim ilgilendim. 5-6 dakikalık o görüntü için 4 saat uğraştım.