Güncelleme Tarihi:
Onu gördüğünüzde tanıdık biriyle karşılaşmış gibi yakın hissediyorsunuz ama karşınızda Türkiye’nin en büyük oyuncularından biri olduğunu hatırladığınız anda kalbiniz hızla çarpmaya başlıyor. Zamanı durdurmuş, hatta tersine çevirmiş gibi. Gözlerindeki ışıltıysa hiç değişmemiş.“Popüler dünyayı besleyecek bir hikâyem yok” dese de insan ‘o konuşsun ben dinleyeyim’ istiyor. Bu arada ben yeni dizisi ‘Akrep’teki gibi sarışın bir Demet Akbağ görmeye hazırlıyorum kendimi ama o bildiğimiz koyu renk saçlarını değiştirmemiş. Başlıyoruz sohbete...
◊ Hem çok popülersiniz hem de çok sakin, her şeyden uzak bir yaşamınız var. Neden bu gizem?
Hiç gizemli değilim. Her an görünmemi gerektirecek bir hayatım yok. Hep hayatın içindeyim, her gün gazetecilerle de karşılaşıyorum ama popüler dünyayı besleyecek bir hikâyem yok ki (gülüyor)...
Herkes öncelikle kendinden yanadır
◊ Siz adeta şok açıklamalar yapmadan, magazin haberlerine konu olmadan da ünlü olunabileceğinin kanıtı gibisiniz... Neden sizi bu kadar seviyoruz?
Önce oynadığım karakterleri sevdiler. Karşılaştıklarında da Demet’i. Çünkü normal bir insanım. Selam verirler alırım, dünyanın en saçma yerlerinde fotoğraf çektirmek isterler, kırmam. Uçaklarda yüzüm gözüm şişmiş fotoğraflarım vardır mesela. Kıramam kimseyi...
◊ 60 yılda hayat size ne öğretti?
Sürprizlerle dolu olduğunu ve her anının kıymetli olduğunu.
◊ Şimdi hayatınızda ne eksik?
Zafer... (Çika, kaybettiği eşi)
◊ Bir röportajınızda “Benim kendimle ilgili dertlerim çok” demişsiniz. Nedir o dertler?
Fazla detaycıyım. Bu huyumdan rahatsızım. Yanlış anlaşılır mıyım kaygım çok fazla. Bu da bazen cesur davranmama engel oluyor.
◊ Hep sakin ve anlayışlı biri gibi duruyorsunuz. En son neye sinirlendiniz?
Saçıma (gülüyor)!
◊ Rol için saçlarınızı sarıya mı boyattınız?
Hayır, dizide çekim hilelerinden yararlanıyoruz.
◊ Herkes size bayılıyor. Peki siz kendinizi beğeniyor musunuz?
Herkese teşekkür ediyorum. Öncelikle herkes kendinden yanadır. Ben de iyi bir insan olduğumu düşünüyorum.
◊ Nasıl hep böyle fıstık gibi kalıyorsunuz?
Çok sağ ol. Yaşlanmıyor değilim ama genetik olarak biraz şanslıyım, spor yapıyorum ve şekerle aram hiç yok. Sanırım tüm bu bileşenlerle yıllara daha iyi meydan okuyabiliyorum.
◊ Bir dönem estetik operasyonlarınız gündem olmuştu. Bitti mi artık estetik?
‘Operasyonlarrr’ yaptırmadım. Bundan 10 yıl önce zamanı geri almak adına net bir operasyon geçirdim. O gün bugündür de düzenli cilt bakımıyla ve vitamin iğneleriyle cildimi besliyorum, koruyorum. Spor da çok önemli.
Lütfiye’ye özlediğim kardeş gibi sarılırdım
◊ Hayatta en değer verdiğiniz şey oyunculuk mu?
Hayır, hayatın kendisi biricik ve çok değerli. Oğlum, kendi hayatımdan da değerli. Oyunculuk, hayatımı güzel ve keyifli geçirmemi sağlayan, beni çok mutlu eden mesleğim.
◊ Bir odaya girdiniz, karşınızda canlandırdığınız karakterler var... Önce kime sarılırsınız?
Ah keşke, mümkün olsa öyle bir şey! Ne eğlenceli, ne güzel olurdu!
◊ Neler yaşanırdı?
Siti Ana’ya sarılıp gözyaşlarıyla teselli ederdim. Lütfiye’ye hasret kaldığım bir kız kardeş gibi sarılır, Xate’ye koşardım, ellerini öpmek isterdim. Vartanuş, Nadide, Türkan... Hepsine “Nasılsın”, “Neler yapıyorsun” derdim. Firuzan’la Züleyha’yı tanıştırmak isterdim. Birbirlerini sevmeleri de mümkün, bir tık sanki rakip görüp kıskanmaları da mümkün. Ah Gülseren... ‘Ateşböceği’nin Gülseren’ini de sarıp sarmalamak, “Seni seviyorum” demek isterdim.
İnsan olarak güçlüyüm, kadın olmam bunu eksiltmiyor
◊ Türkiye ve dünya gündemine ait neleri kafaya takıyor, dertleniyorsunuz?
Pandemi dışında mı?
◊ Evet…
Eğitim ve fırsat eşitliğinin olmamasına ve cinsiyet ayrımcılığına dertleniyorum.
◊ Toplum ve insanlıkla ilgili tek bir şey yapma şansınız olsa ne yapardınız?
Eğitimin dünya üzerindeki tüm çocuklara eşit şartlarda verilmesini sağlardım.
◊ Günümüzde ‘kadın gücü’ çok altı çizilen bir konu. Siz bir kadın olarak kendinizi güçlü buluyor musunuz?
Elbette. İnsan olarak güçlüyüm, kadın olmam bu durumu eksiltmiyor.
◊ Türkiye’de kadın olmayı nasıl anlatırsınız?
Türkiye dünya üzerindeki kadın olmanın zor olduğu ama pek çok ülkede yer almayan bir şansın, Atatürk’ün ve onun açtığı yolun da bulunduğu bir ülke.
Asla “Oynamasaydım” demedim
◊ ‘Akrep’ dizisiyle ekrana döndünüz. Sizi bu hikâyede ne tavladı?
“Dizi yapacak mısınız” diye çok soruluyordu, ben de istiyordum açıkçası. İki kadının ağırlıklı olduğu bir rol olması, karakterin bugüne kadar oynadığım hiçbir kadına benzememesi, hikâyenin iniş ve çıkışlarının çok fazla olması gibi çok fazla etkenle ikna oldum. Sonra da tabii yapımcımız İrfan Şahin’in kurduğu ekip, senaristimiz Erkan (Birgören) ve yönetmenim Gökçen’le (Usta) ‘Tamam’ dedim.
◊ Küçük yaşta evlendirilen, 16 yaşında anne olan bir karakteri canlandırıyorsunuz. Erken yaşta evlilik kronik problemlerden. Hâlâ bu konuyu ele alan işleri izliyoruz. Ne düşünüyorsunuz?
Çocuk olmadan anne olmak, aslında anne de olamamak demek. Canlandırdığım Perihan belki çok uç bir örnek ama annelik gerçekten özene bezene, isteyerek olunması gereken bir şey. Yoksa yaralı kadınlar, sevgisiz çocuklar, bireyler oluşuyor.
◊ Son filminiz ‘9 Kere Leyla’ izleyiciyi ikiye böldü. Çok eleştirildi. Siz izlediğinizde ne hissettiniz?
Her tür eleştiri başımızın üzerinde. Ezel (Akay, yönetmen) bir dünya yarattı, biz hikâyeyi sevdik ve performanslarımızı sergiledik. “Çok güldük” veya “çok ağladık” diye tanımlanabilecek bir film değil. Sinema bir yönetmen sanatı. Ezel, Leyla karakteri üzerinden Lilith ve kadın konusunu böyle işledi.
◊ İzledikten sonra “Oynamasaydım” dediğiniz oldu mu?
Hayır, asla. “Evet” dediğim hiçbir projeden pişmanlık duymam.
◊ Yeni reklam filmlerinizde kâh 20’lerinde bir kız oluyorsunuz, kâh bir assolist…
Her karakteri en ince ayrıntısına kadar düşünüyor, üzerime giyiyorum. O karakterle tam olarak tanışmadan seyircinin karşısına çıkarmıyorum. Ben tanıyıp anlıyorum, öğreniyorum, beğeniyorum, sonra seyirciyle buluşuyorlar.
Şöhreti çok abartmamak gerekiyor
◊ 40 yıla yakındır sahnedesiniz. Oyunculuktan ne öğrendiniz?
Teknik olarak programlı olmayı ve disiplini. Ruhani olaraksa insan olmanın ne kadar milyarlarca yolu olduğunu. Herkesin ne kadar farklı olduğunu. Anlatacak ve yaşanacak çok hikâye olduğunu.
◊ Yıllar önce yola çıkan Demet’i bugün görseniz ona ne öğütlerdiniz?
‘Kalbinin sesini dinle ve kendini sev. İç sesin sana doğruları gösterecek. Hata yapmaktan korkma; bugün yaptığın hatalar, geleceğinin en büyük tecrübeleri olabilir.’
◊ Bugün bu işe başlasanız yine ‘Demet Akbağ’ olabilir miydiniz?
2020’de okulu bitirseydim mi diye soruyorsun?
◊ Aynen…
Olurdum herhalde. Ama mesela TRT 2’deki ‘Baldız ve Bacanak’la (1987’de ilk rol aldığı dizi) değil de... Belki YouTuber falan mı olurdum? Arkadaşlarımla online tiyatro yaparak şöhret olabilirdim, dijital bir yol bulurdum herhalde kendime (gülüyor).
◊ Günümüzde birçok genç, oyuncu ve ünlü olma hayali kuruyor. Yıllardır ünlüsünüz, şöhret olmak çok matah bir şey mi?
Şöhreti çok abartmamak gerekiyor. En önemli koşul onu hazmedebilmek. Bir de şöhret olmaktan daha önemli olan bir şey var.
◊ Nedir?
Nasıl şöhret olduğunuz... Ben şöhretin keyfini sürebilenlerdenim. Saygılı bir ilişki var seyircilerle ve gazetecilerle aramızda.
Eksik tarafınızla yaşamaya devam ediyorsunuz
◊ Sizi üzmek istemiyorum ama... Geçen sene eşinizi kaybettiniz, yeniden hayata tutunmak nasıl bir zaman aldı?
İlk altı ay en zoruydu. Sonrası yok olduğunu kabullenmek ve yokluk duygusuna alışmakla geçiyor. Bir yılın sonunda da eksik tarafınızla yaşamaya devam edebilir hale geliyorsunuz.
◊ Oğlunuz Ali 20 yaşına geldi. Nasıl bir ilişkiniz var?
Artık koca adam olunca arkadaş da oluyorsun evladınla. Pandeminin tek güzel yanı birlikte vakit geçirmek oldu. Onun okulu, benim çekimlerim derken kısıtlı zamanlarda görüşürdük. Geçen yıl Roma’ya gitti. Ama malum tüm dünya online eğitime geçti. O da şimdi odasında Roma’daki üniversitesine devam ediyor.
◊ Sizden nasıl bir kaynana olur?
Adil ve anlayışlı olmaya çalışırım.
İtirazım var; senenin en iyisi bir tanedir!
◊ ‘En İyi Kadın Oyuncu’ denince akla genelde dram geliyor sanki… Komedi oyunculuğunun ödüllerde küçümsendiğine katılıyor musunuz?
Bu konuda hep ödül kategorilerini eleştirdim. Küçümsenmek diye tanımlamam belki ama asıl oyunculuk değil gibi bir algıya neden olduğunu düşünüyorum ödül kategorilerinin.
◊ Biraz açalım mı?
En İyi Kadın Oyuncu ödülü olan bir yarışmada bir tane de En İyi Kadın Komedi Oyuncusu kategorisi veya daha da ayrıştırarak Müzikal En İyİ Kadın Oyuncu kategorisi oluşturuluyor. Bunu sadece Türkiye için söylemiyorum, dünyada da böyle olmasına itirazım var! Türü ne olursa olsun, senenin iyisi bir tanedir!
◊ Geçenlerde konuştuğum Şebnem Bozoklu “Yapımcılar erkek oyuncuları daha çok seviyor” demişti. Katılıyor musunuz?
Yapımcılar yatırımlarının en hızla karşılığını alacakları hikâyeleri ve o hikâyeleri anlatacak isimleri tercih ediyor. Dünya üzerinde daha çok konu erkek üzerinden anlatılıyor ve daha çok erkek oyuncu rağbet görüyor. Biraz arz-talep meselesi gibi ama bu, değişiyor. Değişecek! Bir kadın oyuncunun şahane anlatacağı bir hikâyede illa bir erkek oynasın demez hiçbir yapımcı. Bu yıl dizilerde de bunu görüyoruz.