Güncelleme Tarihi:
Bir duvarda Abidin Dino’nun ‘Nâzım Hikmet Portresi’, bir diğerinde Burhan Doğançay’ın isimsiz, tuval üzerinde yağlıboya eseri. Kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Haluk Akakçe’nin ‘Sonsuza Dek Beraber’ adlı yapıtıysa tam karşımızda. Cemal Tollu ‘İnşaatta Çalışanlar’la yerini almış sergide, Nurullah Berk’se ‘Yatan Kadın’la... Taksim Sanat ve Piramid Sanat’ta 14 Ocak 2024’e kadar sürecek ‘100 Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaşın Serüveni’ sergisindeyiz. Adeta bir zaman tünelini andıran sergi 81 sanatçımızın yapıtlarından oluşuyor. Küratör Bedri Baykam: “Bu sergiye girmeyi hak eden en az
150-200 sanatçı vardı.”
◊ Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra modern Türkiye’nin şekillenmesinde sanata nasıl bir rol biçmişti?
Genç Mustafa Kemal inanılmaz bir vizyon insanıydı. 1923-1938 arasına bu kadar çok şey sığdırabilmesinin nedeni 1923’ün en az 15 sene öncesinden başlayarak bu topraklarda nasıl modern, demokratik bir cumhuriyet kurmak istediğini kafasında tasarlıyor olmasıydı. Bunu tasarlarken sanatın da bu genç cumhuriyetin yeni yüzünü yansıtmasını ve her disiplinde hızla şekillenip kendi yıldızlarını yaratmasını istiyordu. Gezdiği Avrupa ülkelerinde kendisini etkileyen operaları, müzeleri, tiyatroları kendi topraklarında da görmek istiyordu. Sonuçta Kurtuluş Savaşı ve ardından Cumhuriyet’in ilanıyla gelecek yeni dönem kültür devrimi üzerine kurulacak, Cumhuriyet’in dünyaya yansıyan yüzü sanat üzerinden olacaktı.
◊ Küratörlüğünü üstlendiğiniz sergi oldukça geniş bir seçkiden oluşuyor. Eserlerin seçiminde nasıl bir yöntem izlediniz?
Sergi fikri aklımda belirdiği andan itibaren birkaç farklı mekânda yürütmeyi düşündüm. Zor olan konu, duvar kapasitelerini ve alanı biraz zorlasam da ancak 81 sanatçıya yer açabilmemdi. Halbuki bu sergiye girmeyi hak eden en az 150-200 sanatçı vardı. Bütün Cumhuriyet dönemini sürekli olarak gözümün önünden geçirerek taradım. Bu taramalar ve toplantılar sonucunda ‘olmazsa olmazlar’ üstünden yola çıkarak adım adım bu çok zor seçkiyi yaşama geçirdim.
◊ Söz konusu 100 yıla baktığımızda sanatçı olarak sizin de önemli bir yeriniz var. Sergide neden bir Bedri Baykam yapıtı yok?
Bu sergide küratör sıfatıyla yer alıyorum. Daha önce küratörlüğünü yaptığım birçok sergide kendi eserlerim de vardı, bu duruma asla karşı değilim. Ama bu sergi özelinde, yukarıda detaylı bahsettiğim sergi mekânlarımızın mütevazılığı nedeniyle sanatçı olarak katılmama kararı aldım. Ev sahibi olarak, misafirim ayakta kalmışken koltukta oturmamayı tercih ettim. Daha genciz. Merak etmeyin, karar verdim, 200’üncü yılda yine sergi düzenlersem dedikoduların gözünün yaşına bakmadan kendimi de koyacağım, söz!
‘Tek şehirle olmaz’
◊ Sanırım eserlerin bir kısmı özel koleksiyonlardan. İzin sürecinde zorluk yaşadınız mı?
Sergideki 81 yapıttan 35’i değişik koleksiyonlardan ödünç alındı. Sergiye ödünç yapıt veren koleksiyonerlerden biri de benim. Mustafa Taviloğlu, Doğan Paksoy, Serdar Altınalmaz, Baha Toygar gibi koleksiyonerlerin bonkör desteklerinin yanı sıra Arter, Selma Gürbüz Sanat ve Eğitim Vakfı ile İlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfı gibi birçok değerli kurum da bu sergide yanımızda olmayı kabul ettiler. Değerli ekiplerinin özverili çalışmaları sayesinde zorlukları aşmayı başardık. Aşamadığım sorunlar da maalesef oldu, detaylara girmeyelim. Semiha Berksoy hayatta kızından ve torunundan sonra herhalde en çok bana yakındı, bana güvenirdi. Ama çok istememe rağmen Semiha’nın 1970’lerde yaptığı bir yapıtı sergiye kazandıramadım. Ayrıca öncü kavramsal sanatçılarımızdan Şükrü Aysan’ın da bu sergide olmasını isterdim. Bir dahaki sefere...
◊ Bu 100 yıl sanatçılar açısından nasıl geçti?
Şöyle özetleyeyim; ateşi gördük, ihaneti gördük, yağmuru, doluyu, şarapnelleri gördük... Batılı meslektaşlarımızın yapıtları devlet, şehir veya ilçe müzeleri tarafından oluşan büyük yarışlarda kapışılırken ilgisizliği gördük. Hapsi gördük, yıkılan heykellerimizi gördük, sansürü gördük, baskıyı gördük, aşağılanmayı gördük ama inatla, ısrarla, kararlılıkla yola devam ettik. Güçlüklerden güç alarak, kuvvetlenerek aştık her şeyi... Bazen cebimizde 100 para ya da
5 frank varken yine de koştuk. Paris’in küçük otel odalarında resimler yaptı kimimiz, kimimizin ömür boyu bir atölyesi olamadı ama kocaman bir ismi oldu... İşte böyle bir serüvendi ve hâlâ sürüyor.
◊ Geldiğimiz noktada sanatın toplumdaki yerini ve toplumun sanata bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
83 milyonluk Türkiye’de her ay kaç kişi sergilere gidiyor? Devlet ne kadar destek oluyor? Basın, medya, televizyonlar ne kadar destek oluyor? Lütfen siz yanıt verin bana... İyi ki özel koleksiyonerler ve kurumlar var, sanat onlar sayesinde dönüyor. Ama açık konuşalım, sanat ortamının yüzde 85’i İstanbul’da... Bu gerçekten Türkiye’nin yaptığı bir haksızlık, bir şehre ülkenin tüm sanatsal kaderi teslim edilemez. Anadolu’nun her yerinden sanat eseri de almak için uğraş olması lazım. Ben Atatürkçüyüm demek yetmez, Atatürk’ün gösterdiği yoldan gidin.
Mustafa Kemal: ‘Ressamlarımızın buradan kırgın dönmemeleri lüzumludur’
◊ Serginin onur konuğu ressam Belkıs Mustafa ve eseri ‘Kavun ve İncir’. Anadolu’da düzenlenen ilk ulusal sergide de olan bir eser. Bir de siz anlatır mısınız önemini?
Cumhuriyet’in kurulmasından iki hafta önce, 14 Ekim 1923’te Ankara’da Türk Ocağı’nda ilk ulusal resim sergimiz açılıyor. Sergide 126 resim bulunuyor. Atatürk çok istemesine rağmen açılışa katılamıyor ama bir-iki gün sonra gidiyor; birkaç resim seçip alıyor. Ayrıca milletvekillerine çok duygulandırıcı satırlar yazıyor: “Aziz Efendim,
10 günden beri Ankara’da bir resim sergisi açılmış olduğunu biliyorsunuz. 50 senelik bir müddet zarfında memleketten hakiki hiçbir teşvik görmeksizin bir Türk ressamlığı vücuda getirmiş ve bunu diğer medeni milletlerin ressamlıkları arasında seçkin bir yere getirmiş olan sanatkârlarımız hakkında hükümetimiz lazım gelen sahiplenme ve gereksinimi göstererek bazı resimler satın almıştır. Ben de şahsen birkaç resim seçtim. Milli hükümetin merkezine büyük bir ümit ile gelmiş hakiki ve acı mahrumiyetlere rağmen sanatın şulesini söndürmemek için çok fedakârlıkla çalışan ressamlarımızın buradan kırgın olarak dönmemeleri hepimizce arzulanır ve lüzumludur.” Şimdi bu satırlardan etkilenmemek mümkün mü? Sergiyi açtırmakla kalmıyor, en nazik ve düşünceli şekilde “Satın alın” diyor. Zaten serginin yarısı da satılıyor. Mebuslardan Ahmet Pehlivanlı da ilk kadın ressamlarımızdan Belkıs Mustafa’nın ‘Kavun ve İncir’ adlı eserini satın alıyor ve bu eser bugün torunu Selçuk Pehlivanlı’nın koleksiyonunda.