‘Çok gülümsemek sınır ihlali yaratıyor’

Güncelleme Tarihi:

‘Çok gülümsemek sınır ihlali yaratıyor’
Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2022 07:00

Kariyerinin zirvesinde. Son dönem en çok ses getiren işlerde o karşımıza çıkıyor. Ödüllere doymuyor. Bu sene Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü de o kucakladı. “Anlatmak istediğim, karakteri anlamak istediğim işleri seçmeye çalışıyorum. Büyük-küçük rol diye bakmıyorum” diyor. ‘Tamirhane’ filmi vizyona giren Merve Dizdar’la buluşuyor; başarısının püf noktalarını, oyunculuğu ve hayatını konuşuyoruz.

Haberin Devamı

Son dönemde izleyiciye verilen en güzel hediyelerden biri adeta! Hem komedi işlerinde, hem dramda, hem tiyatro sahnesinde izleyicisini alıp başka dünyalara sürükleme yeteneğine fazlasıyla sahip. Neredeyse 1.5 yıldır peşindeydim ama set ve işlerinin yoğunluğundan buluşma fırsatını yeni bulduk. “Sinirlenirsem biraz sıkıntı oluyor. Bütün gemiler yanar” dese de ekrandaki gibi tatlı, nahif bir duruşu, hem de çok güzel bir gülümsemesi var. Kendini “Duygusal, enerjik, melankolik, yardımsever” olarak tanımlayan Merve Dizdar’la başlıyoruz sohbetimize...

Fotoğraf: Muhsin AKGÜN/MASTÜDYO

Yıllardır oyunculuk yapıyorsun ama 2020’den beri kariyerin zirvede. Çok iddialı işlerin var ve yenileri de geliyor; ‘Eltilerin Savaşı’, ‘Masumlar Apartmanı’, ‘Erşan Kuneri’, ‘Alice Müzikali’, ‘Kar ve Ayı’ ve ‘Tamirhane’... Çok ortalarda görünmeden sadece yaptığın işlerle var olabilmenin sırrı nedir?

Haberin Devamı

Aslında 2017’den beri en güzel yaşlarımı geçiriyorum. O yıl Afife Tiyatro Ödülü’nü aldığımdan beri bütün bu saydığın işleri yaptım. Neredeyse her yıl biri. Cevaba gelirsek; hep aynı yerlere giderim, arkadaşlarım hep aynı. O yüzden sadece yaptığım işleri konuşuyoruz. Bu tercih bir yandan tabii. Böyle olması daha korunaklı geliyor. O yüzden bence mesafe herkese ve her şeye karşı iyidir.

Bu kadar iyi işleri seçmenin püf noktası ne?

Senaryo. Anlatmak istediğim, karakteri anlamak istediğim işleri seçmeye çalışıyorum. Büyük-küçük rol diye bakmıyorum. Şayet hikâyeyi sevdiysem, karakteri her haliyle anlatabileceksem ve işe bir katkım olacaksa gözüm kapalı girerim. Önemli olan hikâyeyi seyirciye nasıl geçirdiğin. Bir püf noktası var mı başka, bilemiyorum.

Şöhretle birlikte hayatında neler oldu?

Şöhret dediğin ‘Masumlar Apartmanı’yla geldi. Ama ben zaten hep oyunculuk yapıyordum. 2008’de mezun oldum konservatuvardan. Düşün ki; ta o günden bugüne kadar... İnsanlar beni şimdi tanıdı. Şöhret yaşayış biçimimi değiştirmedi. Tavrımı, tarzımı da değiştirmedi. Ama daha mesafeliyim insanlara karşı.

Neden?

Çünkü çok gülümsemek sınır ihlali yaratıyor. Eskiden herkes rahatça istediğini söylerdi. Ben izin veriyordum çünkü. Şimdi öyle değil. Artık mesafemi koruyorum. Ama şöhretten ötürü değil bu. Tamamen yaşla ilgili. Yaş aldıkça daha çok şey fark ediyor ve anlıyorum.

Haberin Devamı

Yaş itibariyle bu tanınırlık için geç kalındığını düşünüyor musun?

Asla düşünmüyorum. Hiç tanınmamış da olabilirdim. Benim tutkum, hayata bakış açım tanınmak değil. Beslendiğim yer ün değil.

Daha popüler bir oyuncu olmanın zorluğu insanların seninle ilgili fikirleri olmadığı halde fikir üretmeleri. Senin nasıl biri olduğunu bilmeden, gördükleri ya da duydukları şeyler üzerinden yorum yapmaları. En zor tarafı bu. Daha çok işimize odaklanmalı, daha çok üretmeli, daha çok okumalıyız.

Nedir?

Üretmek. Yıllarca tiyatro yaptım, hâlâ da yapıyorum. Ufak rollerde oynadım, hâlâ da oynarım. Beslendiğim yer, hikâyeye ne kattığım. Rolü nasıl anlatabileceğim. Nasıl çoğaltabileceğim. Geç kalınmışlık diye bir şey yok. Çünkü kişinin isteği, inancı er geç ortaya çıkar. Tutku durdurulamaz bir şey.

Daha popüler bir oyuncu olmanın artıları vardır elbette ama zorlukları neler?

İnsanların seninle ilgili fikirleri olmadığı halde fikir üretmeleri. Senin nasıl biri olduğunu bilmeden, gördükleri ya da duydukları şeyler üzerinden yorum yapmaları. En zor tarafı bu. Daha çok işimize odaklanmalı, daha çok üretmeli, daha çok okumalıyız. Yoksa yargılamak, iftira atmak, suçlamak ya da alelade kırıcı fikirleri beyan etmek en basiti. Zor olan adil olabilmek, kalp kırmamaya çalışmak.

Haberin Devamı

‘Çok gülümsemek sınır ihlali yaratıyor’

Duyduğum en güzel replik...

  Her izlediğimde beni etkileyen film ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’. Sonunda asla sekmez, her zaman ağlarım. Ve ‘Babam ve Oğlum’. “Mutluyuz değil mi Sadık?” Dünyada duyduğum en güzel replik.

Meryl Streep’in ‘Florence Foster Jenkins’teki karakterini canlandırmak isterdim. Bir biyografi filmi. Çok zengin bir kadın, müzik âşığı. Opera sanatçısı olmak istiyor fakat sesi çok kötü, kulağı neredeyse hiç yok. Gördüğüm en iyi performanslardan. Bilmiyorum yani, bu kadar kötü şarkı söyleyebilmek için çok yetenekli olmak lazım. Kötü şarkı söylemeyi nasıl bu kadar iyi oynayabilirsin ki sevgili Meryl!

Haberin Devamı

Çalışmadığım bir gün mutlaka bir şeyler izlerim. Arkadaşlarımla buluşurum. Evde yemek yaparım. Sürekli bir işim var, boş da olsam. Kafamı boşaltmak istiyorsam eğer, o gün hiçbir şey düşünmek istemiyorsam çok kötü filmler ya da
diziler izlerim.

İşçi çocuğuyum. Ve gurur duyuyorum bununla...

  Nasıl bir çocukluk geçirdin?

Eğlenceli. Sürekli ablamın peşine takılırdım. Aramızda beş yaş var. Onun arkadaşlarına bayılıyordum. Şimdi arkadaş ortamlarımız hep aynı. Hep bir oyun peşindeydim. Evciliğinden şarkıcılığına kendi kendime hep oyun oynardım. Annemle, babamla eğlenirdim. İnsanlar büyüyünce bazen bu anları unutuyor. Kendimize hatırlatmamız lazım o günleri. Eski fotoğraflar çok işe yarıyor bu konuda.

Haberin Devamı

Baban İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden emekli, annen ev kadını. Ailenden öğrendiğin en önemli şey neydi?

Evet, ben işçi çocuğuyum. Ve gurur duyuyorum bundan. Her zaman emekten yana olmayı öğrendim. Haksızlığa karşı gelmeyi, hak yememeyi, çalışkan olmayı öğrendim. Malımı, yiyeceğimi, paramı bölüşmeyi ama savurgan olmamayı öğrendim. İnandıklarım için savaşmayı öğrendim. O yüzden ben kolay yenilmem. Birçok zorluk gördük büyürken. Babam çok çalışırdı, annem inanılmaz fedakârdı. Bunlar cebimde yola devam ediyorum.

Oyunculuk ailede yok. Sen nasıl tanıştın?

İlkokul beşinci sınıfta okul oyununda oynadım, o kadar. Ama öyle başlamadı tabii. Annem, babam bizi hep bir yerlere gönderirdi. Okul kurslarına, dernek kurslarına.... Önce hentbola gittim. Çok sert bir spor diye vazgeçtik. Sonra basketbolu denedim. Sıkıldım. Annem koroda solistti o zamanlar, hâlâ da öyle. Koroya götürdü beni. Hiç benlik olmadığını ikinci derste anladım. Sona geldiğimi düşündüğüm bir an yine annem “Bir de tiyatro kursunu dene” dedi. Beşinci sınıfta bir oyunda oynadığımı hatırlayıp kabul ettim. İzmir Karşıyaka Tuna Derneği’nde yıllarca Erol Hocamdan (Şafak) ders aldım. Ama benim annem de sanatçıdır. 40 yaşından sonra ut çalmayı öğrendi, darbuka da çalar. Konserlerde hem söyler hem çalar. Babam da çok zeki ve çalışkan bir adamdır. Ablamla bana bu sanat aşkı aileden geliyor bence.

‘Çok gülümsemek sınır ihlali yaratıyor’

Merve Dizdar, Serenay Sarıkaya, Ecrin Su Çoban ve Ezgi Mola ‘Alice Müzikali’ kulisinde (soldan sağa).

Veco’nun ‘Alice Müzikali’nde bana çok yardımı dokundu

  ‘Tamirhane’ bu hafta vizyonda, ‘Kar ve Ayı’ ile ‘Alice Müzikali’ var, yeni bir de dizi için çekimlerdesin. Karakterler arası geçiş zor olmuyor mu?

Aslında aralarında hep ara var. Ama olmasa da zor olmazdı. Benim işim bu. Tiyatromu, dizimi, sinemamı aynı anda yapabilirim. Günün sonunda bu yüzden para alıyorum. Zamanlarını uydurmak lazım, o kadar. Kimi oyuncu biraz tatil yapmak ister, araya zaman girsin ister. Anlıyorum ama ben öyle değilim. Oynadıkça pratik yapıyorum. Hamlamıyorum. Hele tiyatro... Mutlaka yapmam gerekir. Bu şekilde kendimi iyi hissediyorum. İşin tanımının bu olduğunu düşünüyorum, oynamak ve hep sıcak kalmak.

Tamirhane’ filmi seni tam olarak nereden yakaladı?

Senaryoyu çok sevdim, oyuncu arkadaşlarımı, yazarı, yönetmeni çok seviyorum, yapımcılarımız çok iyi. Oynamamam için hiçbir sebep yok, tabii ki böyle bir filmde oynarım. Tiyatro gibiydi. Tam olarak tiyatroda oyun oynuyormuş gibi hissettim kendimi. Daha ne isterim! “Kestik” denildiği an zaten gülmemek imkânsız bu ekiple. Ben seyircinin de çok seveceğini düşünüyorum. Umarım çok eğlenip keyif alırlar.

Seni nasıl bir karakterde göreceğiz bu defa?

Üç kardeşten biriyim. Aynur temiz kalpli, iyi niyetli bir kız. Ama hayat insanları başka yerlere sürükleyebilir. Bir aşk hikâyesi bence. Ama o aşkın içinde bir sürü olay oluyor. Aşk için çok şeyler feda ediliyor. Bu filmin derdi artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması. Görünenden çok daha ötesi var. Çok ‘spoiler’ vermek istemiyorum. Demek istediğim, filmi izledikten sonra daha iyi anlaşılacaktır.  

Bu sene ‘Kar ve Ayı’ filmindeki rolünle Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldın. Biraz o filmden bahsedelim mi?

Atanan bir hemşirenin hikâyesini anlatıyor. Sıkışmışlığın, yargılanmanın, erkek hegemonyasının, karakterin kendi iç savaşının ve doğanın çöküşünün bir toplamı film. İzlerken başından itibaren atmosfer sizi içine çekiyor. Gizemli bir tarafı var. Vizyon tarihi henüz belli değil.

Artvin’de çekmişsiniz. Soğuk muydu?

Evet, Artvin, Şavşat’ta çektik filmi. Soğuk başka bir şey, bu bambaşka bir şey! Eksi 35’lerde dışarıda gece çektik. Yüzünüzde ve ayaklarınızda hiç bitmeyen bir acı düşünün. Günün sonunda bu zorluğu oyunculuğunuzda ya da çekiminizde kullanmaya başlıyorsunuz. Soğuk bir yerde avantaja dönüşüyor. Bu meslek zor ama dünyanın en güzel hissini uyandırıyor insanda.

’Alice Müzikali’ de devam ediyor... Alice’in senin hayatında bir yeri var mıydı çocukken?

Kasım sonu başlıyoruz yeniden. Oyunumuzun hastasıyım. Her geçen yıl daha da demleniyor, güzelleşiyor. Hepimiz birbirimizi çok seviyoruz. Benim rolüm kedi. Hem gerçek Alice’teki kediye hem de hayvan olan kediye bayılırım. Ben bütün hayvanlara bayılırım gerçi. Vecihi adlı bir kedim de var. 2 aylıkken sokakta buldum. Gözleri kör, epilepsi ve bacaklarında raşitizm vardı. Dünyanın en iyi kedilerinden. Sağlıklı kediye değişmem Veco’yu. Bir de Alice’te bana çok yardımı dokundu, ondan çok şey öğrendim.

Hayatta hiç B planım olmadı

  Altın Portakal’da  En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldığın an ne hissettin?

Çok önemli bir festivalden, çok önemli bir ödül aldım. Elbette çok mutlu oldum. Her ödül aldığımda hissim aynı oluyor. Bir film yapmak, bir oyun çıkarmak zahmetli bir iş. Oyunculuk çok kırılgan, çok zor bir meslek. Çok çalışmak gerekiyor. Zorlu günler geliyor gözümün önüne. Ağladığım, nasıl yapacağım dediğim günler. Ve film bitiyor. İki yıl geçiyor aradan. Binbir emekle seyirciyle buluşturuyorsun... Bunun sebebi sadece kendini tatmin etmek olamaz. İnsanlara hizmet etmek, asıl onları mutlu etmek, hikâyeler anlatmak. İki saat o sinemada mutlu olsun, kafasını dağıtsın ya da o sahnede oyuncuyu izlerken hayatından bir şeyler bulsun, düşünsün, gülsün ama mutlu olsun diye. Birliktelik işi sanat. Seyircisi ve sanatçısıyla... Bu ikisini birbirinden ayıramayız. Birlikte güzeliz.

Afife Tiyatro Ödülleri, Sadri Alışık Ödülleri ve Altın Kelebek’ten de ödüllerin var. Ödül sana ne ifade ediyor?

Çok kıymetli bir şey ödül almak. İnsanı mutlu ediyor, şevklendiriyor.  Yaptığınız işin görünür olmasını sağlıyor. Ama ödül almak takıntı haline gelmemeli. İşimizi düzgün yapmak önemli olan. Tam olarak ödül; birlikte olmak, filmlerin seyirciyle buluşması demek benim için. Ürettiğimiz işlerin bir sonucu ödül törenleri. Uzun gecelerin, uykusuz günlerin, daha iyisi olabilirlerin karşılığı gibi. Kendimizi ruhen ve bedenen hasta edecek kadar çok çalıştığımız günlerin bir armağanı.

Oyunculuğun sendeki karşılığı nedir?

Her şey. Bu çok büyük bir laf gibi durmasın. Hayatta en iyi bildiğim şey oyunculuk,o yüzden her şey dedim. Başka bir hobim yok; ne bileyim ilgi alanım, merakım yok. Yani herkes kadar vardır. Sadece oyunculuk ve tabii insan. İnsan olmaya, hayata olan merakım. Bir tek oyunculuk yaparken bulabiliyorum bu cevapları.

Oyuncu olmasan bugün ne yapardın?

Hayatta hiç B planım olmadı. Tiyatro yaptığım dönemlerde çok çok az para kazanırken bile yapmadım. Çünkü benim mesleğim bu. B planı yapmak demek bu işi yapamayabilirim fikrini kendi kafana sokman demek. Başka meslek hiç düşünmedim. Ama bir şey demem gerekirse, yine sanat seçerdim. Müzik ya da modern dans.

35’İ DEVİRDİ

25 Haziran’da 36 yaşına basan Merve Dizdar her yaşın bir güzelliği olduğuna inananlardan:

  “30’dan sonrası çok çabuk geçiyor derlerdi. Ne ara 36 oldum, hiç bilmiyorum. 32’mden bu yaşıma kadar en güzel ve verimli dönemlerimi geçirdim, hâlâ geçiriyorum. O yüzden üzüntüm yok.”

‘Çok gülümsemek sınır ihlali yaratıyor’

 Yaşlanmak beni hüzünlendiriyor, yalan yok!

  2022 senin için nasıl geçti?

Pandemide en istediğim şey festivallerde tekrar hep beraber film izlemekti. Bu yıl Filmekimi’ni kaçırıyorum diye üzülmüştüm. Çok yakın bir arkadaşım “Merve” dedi, “Ne üzülmesi, festival sensin bu yıl”... Çok doğruydu, farkında değilmişim. ‘Kar ve Ayı’ filmimizle yurtdışı ve yurtiçi bir sürü festival gezdim, filmler izledim. Ödüller aldım. Gerçekten en sevdiğim şeyin tam içindeydim. O yüzden 2022 bu anlamda şahane bir yıldı.

Bu sene 35 yaşı devirdin. Nasıl bir döneme girdin?

30’dan sonrası çok çabuk geçiyor derlerdi. Ne ara 36 oldum, hiç bilmiyorum. 32’mden bu yaşıma kadar en güzel ve verimli dönemlerimi geçirdim, hâlâ geçiriyorum. O yüzden üzüntüm yok. Umarım böyle devam eder ama yaşlanmak diye bir gerçek var. Bu beni hüzünlendiriyor, yalan yok.

Aa, neden öyle?

Biliyorum her yaşın kendi güzelliği var, yaş almak da iyi ama bu hüznümü durdurmuyor. Yaşlanıp gençlik fotoğraflarını gösteren tanıdıklarıma “Ben bakmayayım” diyorum. Geçen bayramda İzmir’e gittim. Eski fotoğraflar çıktı. Annemle babamın gençlik fotoğraflarını görünce başladım ağlamaya. Gençlik çok güzel bir şey. Hem üretmek hem de hatalar yapmak adına. Yaş aldıkça farkına varıyorsun birçok şeyin...

Kendine dair yeni keşiflerin var mı?

Tam olarak beceremesem de ‘Hayır’ demeye başladım. Sınırlarımı çiziyorum. Mesafelerimi çok güzel koyuyorum. Bazı olaylara öfkemi, sinirimi daha iyi kontrol edebiliyorum. Tek başıma da seyahat edebileceğimi öğreniyorum. Cesaretimi daha çok arttırıyorum. Ha, ne istediğim konusu hâlâ flu. Hayata dair o cevaplar bende yok.

Cesaret mi çalışkanlık mı seni daha çok tanımlayan özellik?

Birini diğerinden ayıramıyorum. Çok çalışkan olursunuz ama cesaret gösteremezsiniz, o fırsat kaçar. Çok cesaretli olursunuz, her taşın altına elinizi sokarsınız ama çalışmazsanız, tekrar etmezseniz o fırsat kaçar. Beni ikisi  birlikte tanımlıyor ve tabii bir de çok önemli bir şey daha var, inanç.

Hakkında bilinen en büyük yanlış ne?

Sinirlenirsem biraz sıkıntı oluyor. Bütün gemiler yanar (gülüyor). Daha sakin olmayı isterdim; uğraşlarım sürüyor. Dedim ya kendimde keşiflerimden biri bu. Sinirlenince daha mantıklı düşünebiliyorum artık.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!