Güncelleme Tarihi:
Onunla çekim öncesinde Nişantaşı’nda buluşuyoruz. Yüzünde makyaj neredeyse yok. Çok doğal ve çok güzel. Öyle yüksek bir enerjisi var ki konuşurken sizi adeta kendi dünyasına çekiyor. Çok şeffaf. Değişmemek ve kendi gibi kalmak konusunda ısrarlı. Bunu da şimdiye kadar başarmış. Neşesi her daim yerinde ama “Ben korkunç stresli biriydim, karnına ağrılar giren, yüzünde sivilceler çıkan, stresten saçkıran olan” diye de itirafta bulunuyor. Birer filtre kahve söylüyor ve başlıyoruz sohbete...
FOTOĞRAFLAR: Muhsin AKGÜN/MASTÜDYO
◊ Seni birçok projede izledik ama özellikle son iki senede kariyerinde büyük bir sıçrama yaşadın. Bu bir planlama mıydı, yoksa tesadüfler mi seni bu noktaya getirdi?
Tabii ki planlamaya çalıştık. Menajerim Tuba (Tacan) ile klasik bir menajer-oyuncu ilişkimiz yok. Önceliğimiz her zaman içimize sinecek karakter ve hikâyenin içinde olmaktı, hiçbir zaman ne kadar kazanacağımız üzerine olmadı seçimlerimiz. Yaptığımız her işi titizlikle, değer katarak ve sindirerek yapmaya çalışıyoruz. Mesela son olarak, cuma günü vizyona giren ‘Karanlık Gece’ filminde, dört sene önce yer aldım. O dönem çok fazla dizi projesi teklifi gelmesine rağmen kabul etmedim. Parasız kaldığım zamanlar oldu ama o dönem gelen dizi tekliflerini reddedip ‘Karanlık Gece’yi yapmayı tercih ettim. Oyunculuk adına yelpazemi genişletmek istedim. O sebeple sizin belki de tesadüf olarak gördüğünüz bu resmin arkasında aslında çok çalışmak ve çok emek var.
◊ İsminin bu kadar büyümesi seni korkutuyor mu?
Kariyerim açısından korkutmuyor, emeklerimizin karşılığını aldığım için mutlu ediyor. Ama özel hayatım için bazen zor olabiliyor.
◊ Neden?
Ben hep kendi ütopyasında yaşayan biriydim, dış dünyayla bağlantım daha sınırlıydı. Yaptığım meslekle beraber bu çok mümkün olamıyor elbette. Artık herkesin sana dair cümleleri çoğalıyor. Bazen durumların içyüzünü bilmeden, anlamaya çalışmadan eleştiriliyorsun. İnsan istemsizce kendi kabuğuna çekilme ihtiyacı hissediyor zaman zaman. Ne kadar negatif durumlardan çok etkilenmeyeceğim, ben kendi alanımı korumaya çalışacağım desem de zor.
◊ Sinema filmin, dizi ve reklam projelerin var. Yüzüm eskir korkusu yaşıyor musun?
Bir seçim yaparken hangisi bana daha çok şey katar, farklı neler öğrenebilirim, beni ne kadar daha da ileri taşır, kariyerimi nasıl olumlu etkiler diye düşündüğüm için açıkçası yüzüm eskir diye bir korkum yok, her şey doğru zamanda olması gerektiği gibi oluyor.
◊ “Neden bu kadar çok projede” diye eleştirenler de var...
Katılıyorum, her yerdeymişim gibi görünüyor bazen ama aslında tam da öyle değil. Bazı projelerin yayımlanmaları benden bağımsız olarak denk gelebiliyor. Parladığım bir dönemi çalışarak ve doğru adımlar atarak geçirmeyi tercih ediyorum. Belki de doğru projelerle buluşabildiğim için daha görünür oluyorum, bu da öyle bir algı oluşturuyor... Durup, içime sinen, yeni hikâyelerle buluşup yoluma devam etmek için bekleyeceğim zamanlar da olacak. Bu süre belki de uzun olur kim bilir, şu an için bunu söylemek çok zor.
◊ Öyle bir noktaya geldin ki bir sonraki işin ne olacak diye merak ediliyor. Bunun stresi var mı?
Hakan, ben korkunç stresli biriydim, karnına ağrılar giren, yüzünde sivilceler çıkan, stresten saçkıran olan...
◊ Hiç öyle durmuyorsun, çok neşeli ve rahat bir havan var...
Artık kendimi eğitmeye çalışıyorum, ‘Hayatta senin kontrol edemediğin şeyler vardır’ diyorum. Umarım meslek hayatım boyunca bir önceki performansımın üzerine katarak devam ederim, onun dışında gelişen hiçbir şey bizimle alakalı değil çünkü. Bazen sen harika performans gösterirsin ama işin diğer unsurları çatışma halindeyse umduğunu bulamazsın. Buna da hayat diyoruz. Onunla kavga etmemeyi, kabul etmeyi ve yoluma devam etmeyi diliyorum kendime.
◊ Ünlü olunca herkesin senin hakkında fikri oluyor; sen aynada kendine baktığında ne görüyorsun?
İşini severek yapan, yaptığı her şeyi hakkıyla yapmaya çalışan bir insan görüyorum ancak zaman zaman kendine çok zaman ayırmayan bir Pınar da görüyorum.
‘Umduğumu buldum’
◊ Neden?
Ben kendiyle vakit geçirmeyi, iç dünyasına zaman ayırmayı seven biriyim. Kendimden uzaklaştığımı hissettiğim, kaosun içinde sıkıştım mı acaba dediğim zamanlar oldu.
◊ Bunun için ne yapacaksın?
Daha dengeli versiyonumu yakalamaya çalışıyorum ki çok yol kat ettim bence (gülüyor). İşime odaklıyım ve çok seviyorum fakat o dehlizde boğulmak bazen insanı kendinden uzaklaştırabiliyor. Hayatımı daha dengeli bir zemine oturtmaya gayret gösteriyorum.
◊ Yıl 2014, ilk işin ‘Sil Baştan’. Neredeyse 10 yıl geçmiş… Ne umdun, ne buldun?
Çok büyüdüm, çok düştüm, çok kalktım, çok kaosa girdim. İnsanın durmayan bir varlık olduğunu ve sürekli dönüştüğünü keşfettim. Umduğumu bulduğum da oldu, hayal kırıklığına uğradığım da. Ama geçmiş 10 yılıma teşekkür ederim. Müthiş anlar biriktirdim. Hâlâ işimi çok büyük heyecanla yapıyorum.
İki genç insanız, birbirimizi seviyorken neden el ele tutuşup konsere gitmeyelim?
◊ Kaan Yıldırım’la güzel giden bir birlikteliğiniz var. İlk nerede vuruldun Kaan’a?
Buraya mı geldik (gülüyor). Bir arkadaş ortamında tanıştık.
◊ İki oyuncu birbirini nasıl besler?
Evde oyunculuk konuşmayarak diyormuşum (gülüyor)!
◊ Oysa ben tam tersi sanıyordum...
Gel bizimle bir gün geçir Hakan. Kaan gerçekten komik biri, ben de fena sayılmam, birlikte aşırı gülüyoruz, çok sohbet ediyoruz. Biz işimizi kapının önünde bırakarak birbirimizi yeterince besliyoruz bence.
◊ İkiniz de popüler olunca ‘yakalandılar’ haberleri durmak bilmiyor. Hele ilk görüntülendiğiniz konser bütün hafta magazindeydi. Bunlar ne hissettiriyor?
Biz iki genç insanız, birbirimizi seviyorken neden el ele tutuşup konsere gitmeyelim ki? İlişkimizi saf ve temiz tutmaya çalışıyoruz.
◊ Tabii sosyal medya linçleri de var. Her cümle, her hareket, herkes tarafından eleştiriliyor. Ne kadar umurunda?
Umurumda olmasın istiyorum ama zor. Sürekli hakkında kurulan cümleler görüyorsun. Kendinden uzaklaşıp dış dünyaya kapıldığında, bundan etkilenmemen mümkün değil. Öyle olduğunda hemen kabuğuma çekilip bir access öğretisi (bilince erişim) olan “Her şey göründüğünün tersidir, hiçbir şey göründüğünün tersi değildir” felsefesine sığınıyorum.
O kötülüğün içinde var olmak istemiyorum
◊ ‘Karanlık Gece’ bu hafta vizyonda. Filmde oynadığın karakterin seni dönüştürdüğünü söylemişsin. Nasıl bir dönüşüm geçirdin?
Ben o karaktere dönüşmüyorum, o karakter bende hayat buluyor, o yüzden oynadığım her karakter bende bir parça bırakıp dönüştürüyor. ‘Karanlık Geceyi’ de dört yıl önce Toroslar’da çektik. 15-20 gün doğada yalnız başıma kaldım diyebilirim. O dağlarda yalnız başına yürümek ve derinlemesine düşünmek, hayatımı değiştirecek bazı kararlar almama vesile oldu. Ben zaten ne zaman insandan uzaklaşıp doğaya kaçsam, kendi sesimi daha iyi duyabiliyorum. Kendime dair doğru kararları o zaman verebilirmişim gibi hissediyorum.
◊ Filmde köy halkının yaptığı bir kötülüğe şahit oluyoruz. Gerçekten kötü insanlar mıyız?
Kötü insanlar olduk, bazen oturup ciddi ciddi düşünüyorum. Biz vicdanımızı nasıl bu kadar körelttik diye... Eve gidiyorum, “Ben bu dünyada nasıl var olacağım” diyorum. Hayatı yaşanılır kılan motivasyonları hatırlatıyorum kendime. O kötülüğün içinde var olmak istemiyorum. Filmde anlatılan da bu aslında. Kasabaya kendilerinden olmayan biri geliyor ve onu ötekileştirip bir çukura çekmeye çalışıyorlar. Bastırılmış duygularından dolayı kin kusmak ve ona zarar vermek istiyorlar. Çünkü hayatı algılayış biçimleri bu. Kendimize benzemeyeni aşağı çekmek ve onu yargılamak istiyoruz.
Özcan harika bir yönetmen ve çok iyi arkadaş. Edebiyat konuşabildiğim, uzun sohbetler ettiğim nadir kişilerden.
◊ Özcan Alper ile çalışmak nasıldı?
Özcan harika bir yönetmen ve aynı zamanda da çok iyi arkadaş. Edebiyat konuşabildiğim, uzun sohbetler ettiğim nadir insanlardan, öyle biriyle karşılaşmak ve çalışmak mutluluk verici gerçekten. Böyle bir projenin içinde onunla çalışıyor olmak çok değerli benim için.
◊ Diğer bir yeni işinin tanıtımlarında da “Bütün ışıklar üzerinizdeyken kimse sizi göremez” diyorsun... Şu anda bütün ışıklar senin de üstünde. Kapasak ne olur?
‘Aktris’te oynadığım karakterin bir maskesi var. Kendi gerçekliğinden çok uzakta bir kimlik yaratmış kendisine. O ışıklar benim üzerime kapansa çok şeyin değişeceğini düşünmüyorum. Yeterince şeffaf biriyim bence.
◊ Neydi bu sefer seni çeken?
Karakterin hikâyedeki yolculuğu ve alışılagelmişin dışında olması beni çok etkiledi. Türkiye’nin en büyük starlarından, bir seri katil, kılıktan kılığa giriyor. Bir katili canlandırmak iştah verici bir deneyimdi. Karakterin olaylara bakışı, soğukkanlılığı beni heyecanlandırdı. Hele ki ‘Yargı’da Ceylin kadar duygusal bir karakteri oynadıktan sonra bu kadar buz gibi bir karakteri oynamak benim için kendime bir meydan okumaydı.
Hayattaki en büyük motivasyonlarımdan biri yemek
◊ Adana’da doğuyor, İstanbul’da büyüyorsun. Nasıl bir hayat mücadelesiydi?
Ailem Doğulu. Daha sınırları olan, muhafazakâr bir aile yapımız vardı. Ben de çocukluğumdan beri o sınırları aşmaya ve hep kendimi var etmeye çalışan biri olmaya çabaladım. Onlara saygı duymakla beraber, kendi varlığımı yaratmaya çalıştım. Bu biraz zor oldu. Ama çocuklar olarak ailemizi şekillendirip dönüştürdük. Şu an babam bana gurur duyarak bakıyor.
◊ Kaç kardeşsiniz?
Beş. Abim, ablam, kız ve erkek kardeşim var.
◊ Abini ikna etmek zor muydu?
Evet, ama o da büyüdü, dönüştü.
◊ Onlar da İstanbul’da mı?
Evet, hatta babamın Tarabya’da bir kebapçısı var.
◊ Sen kebap sever misin?
Tabii ben ful yemek yiyen biriyim. Hayattaki en büyük motivasyonlarımdan biri yemek.
Durup düşünmeden, empati yapmadan...
◊ ‘Yargı’ ile bu sene ‘Altın Kelebek’ten En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldın. Orada yaptığın konuşmanın ‘Rihanna’dan çalıntı olduğu söylendi. Neydi işin aslı?
Kötü etkilenmemek adına o dönemi takip etmemeye çalıştım ama ister istemez önüme haberler düşüyordu. Soruna gelirsek, tabii ki çalıntı değil. Üstelik yıllar öncesinde de bir röportajımda benzer cümleler kurmuştum. Kaldı ki söylediğim şey başka insanların da hissedebileceği bir motivasyon. Dünyayı güzelleştirmek, çocuklara dokunmak, doğayı iyileştirmek gibi… Ben “17-18 yaşımdayken dünyayı kurtarmak istiyordum. O insanlara dokunma isteği beni oyuncu yaptı” demek istemiştim. Bu çok ütopik bir istek, farkındayım ama çocuktum ve hayallerim büyüktü. Ödül gecesi de heyecandan eksik konuşmuş, kendimi tam ifade edememiş olabilirim. Herkes dilediğini söyleyebilir, yazabilir elbette ama durup düşünmeden, empati yapmadan, sadece bir yerden vurmak için hareket edildiğinde dünya hiçbir zaman iyi bir yere gitmeyecek. Hayatta bir şeylerin değişmesini istiyorsak, yani daha huzurlu, mutlu bir dünya hayali kuruyorsak bu insanları yerden yere vurmaya çalışarak olamaz, ancak empatiyle olur.
◊ İnsan bu noktada, belli bir süre sonra konuşmaya da korkar herhalde...
Evet, geriye çekilip daha az iletişim kurmak istiyorsun. Ben de biliyorum ödül konuşma metnimi basın danışmanlarımla düzenleyip hazırlamayı ama sahnedeki o anın tadını çıkarmayı ve gelen akışa izin vermek istiyorum. “Oh be, kendim oldum” diyebilmek harika bir his bence. Ben de insanım ya, dilim sürçebilir, heyecandan doğru cümleler kuramayabilirim. Varsın sonucunda linç yiyelim, n’apalım.