Güncelleme Tarihi:
Öykü, Mercan, Nisan, Deniz, Julia, Bora, Mete, Ferhan, Kuzey, Zeynep... Yaşları 8-9 arasında değişen bu 10 çocuk, felsefe eğitmeni Özge Özdemir’in kurduğu Little Thinkers Society’nin (Küçük Düşünürler Cemiyeti) üyeleri. Belirli aralıklarla toplanıp bir hikâye üzerinden felsefi tartışmalar yapıyorlar. İstanbul’daki Irmak Okulları’nda düzenledikleri sohbete biz de katıldık ve sadece dinledik. Yetişkinlerin uğruna dünyayı yangın yerine çevirdiği güç kullanımı, iyilik ve kötülük gibi kavramları ne kadar yalın ama doğru tarif ettiklerine şahit olduk.
Özge Özdemir, tartışmayı başlatmak üzere çocuklara her seferinde farklı bir öykü anlatıyor. Öyküler genellikle mitolojiden seçiliyor. Bu kez Platon’un ‘Devlet’ eserinde yer alan ‘Giges’in Yüzüğü’ adlı hikâye üzerinden tartıştılar. “Seni görünmez yapan bir yüzüğün olsaydı, ne yapardın?”Aşağıda okuyacaklarınız, çocukların arasında geçen tartışmanın dökümü. Fikirlerini, kendi kelimeleriyle anlatsınlar istedik.
Özge: Lidya kralının hizmetinde çalışan, Giges adında bir çoban varmış. İyi bir adam olan Giges, bir gün koyunlarını otlatırken deprem olmuş, yer yarılmış. O da merak edip yarıktan içeri girmiş. Üzerinde kral elbiseleri olan bir iskelet görünce buranın bir mezar odası olduğunu anlamış. İskeletin parmağında altın bir yüzük varmış. Giges, dayanamayıp bu yüzüğü almış ve oradan kaçmış. Lidya kralı ayda bir kere çobanları toplar, onlara hayvanların durumunu sorarmış. Giges de o toplantıya gitmiş. Parmağındaki yüzükle oynarken, yüzüğü çevirince görünmez olduğunu fark etmiş. Meğer yüzüğün böyle bir gücü varmış. Sorum şu: Giges’in yüzüğü sizde olsa ne yapardınız?
Nisan: Gizlice şeker alırdım. Ya da sihirbazlıktan çok para kazanırdım.
Julia: Arkadaşlarımla saklambaç oynardım, beni hiç bulamazlardı.
Bora: Basketbol maçında rakiplerden top çalardım.
Mercan: Girmemin yasak olduğu yerlere girerdim.
Öykü: Annem dondurma yememe izin vermediği zaman gizlice dondurma alıp yerdim.
Ferhan: Banka soymayı denerdim.
Zeynep: İnsanlara şaka yapardım.
Kuzey: Saklambaçta kazanmak için hile yapardım.
Mete: ABD’nin en güzel evini seçer, içeridekileri atıp eve yerleşirdim.
Mercan: İnsanlar güzel güzel yaşarken evlerine girmek bence kötü bir şey.
Mete: Ama onlar zengin, neden üzülüyorsun ki?
Mercan: Kendini onların yerine koysana. Sana yapılmasını ister misin?
Öykü: İnsanlar evlerinde çaylarını içerken, bir adam kapılarını kırıp içeri giriyor... Bu çok adaletsiz.
Mete: O zaman evde gizlice yaşarım.
Mercan: Belki sorsan onlarla yaşamana izin verirler...
Mete: Ama beni tanımıyorlar ki!
Mercan: E tanıışş.
Mete: O zaman paralarını çalıp kendi güzel evimi alayım.
Öykü: Kapılarını çalıp “Merhaba, evinizi çok beğendim. Benim evim de çok uzakta. Burada sizinle yaşayabilir miyim?” desen ne olur ki sanki? Huzurlarını bozmadan onlarla yaşasan?
Mete: Başka çözüm bulamadım.
Julia: İnsanlar zaten başka çözüm hiç bulamıyor. Önce küsüyorlar, sonra vuruyorlar, sonra itiyorlar, en sonunda da öldürüyorlar.
Deniz: Hem o yüzükle hırsızlık yapılabildiğini biri görürse yüzüğü bizden alabilir ve o da başkalarına yapar. Sonra bir başkası da ondan alır ve bu hep böyle devam eder. Biri kötülük yaparsa, herkes aynısını yapar.
Mete: Tamam o zaman, ben evdeki parayı çalayım, sonra geri getireyim. Onlar da sevinip evi bana versinler.
Özge: Mete neden paraları görünmezlik gücün yokken çalmıyorsun?
Mete: Nasıl çalayım, kameralar var. Polisler yakalar.
Özge: Önemli olan cezalandırılmak mı?
Mercan: Evet.
Özge: Peki bu yüzüğü başkasına vermek zorunda kaldık diyelim. O ne yapmalı bu yüzükle?
Kuzey: İyilik için kullanmalı.
Mete: Başkasına vermem, yere atıp kırarım yüzüğü.
Deniz: Yüzüğü kimsenin açıp bulamayacağı bir yere koymak lazım bence. Bir daha kimse kullanamasın.
Özge: Neden?
Deniz: Çünkü biz iyilik için kullansak bile bizden biri yüzüğü alabilir ve onunla bir sürü kötülük yapabilir, dünyayı ele geçirebilir.
Özge: Peki yüzük iyi birini kötü birine dönüştürebilir mi?
Hepsi: Evet.
Mete: O zaman ben de yüzüğü iskeletin parmağına geri takarım. Hiç kimsenin olmaz.
Öykü: Bence bu güç, yüzüğü takan kişiye ağır gelebilir.
Mete: Yemeğin kokusu gibi mi?
Öykü: Diyelim bir takıma girdik ama yüzüğümüz var. O zaman kendimizi takımdaki herkesten yukarıda hissederiz. Bu iyi olmaz.
Zeynep: Şifreli büyük bir kasaya koymalı. Takan kişi kendini şımartabilir. Önce saklambaçta birinci olur. Sonra belki birilerini kandırmaya başlar. Üçüncü olarak çalmaya geçer belki de. Dünyanın döngüsü bozulur. Yüzüğü herkes istediği için büyük büyük kavgalar çıkar.
Julia: Yüzüğü yetişkinler çoğunlukla kötü şekilde kullanır. Çünkü insanlar rahatına bakıyor. Yüzüğü sadece iyilik için kullananlar gerçek Süpermen oluyor.
Deniz: Yüzükle hep birinci olmaya alışmış biri yüzük kaybolur da gücünü kaybederse birden düşer ve çok kötü şeyler hissedebilir.
Zeynep: Gücü en kötü yetişkinler kullanır çünkü çocuklar okulda derslerini dinliyor. Mesela doğada kirliliği okuduk. Yüzük bizde olsa insanların yanına gizlice gidip tavsiye verirdik. İnandırıcı olurdu böylece. Yetişkinler okuldan sonra kendi yollarında ilerledikleri için çocukken öğrendikleri dersleri unuttular.
Mercan: Ben bir filmde görmüştüm. Çocuğun babasının parası yoktu ve babanın ayağı kırıldı. Ameliyat parası o kadar yüksekti ki, çocuklar bankadan para çalmıştı ödemek için. İyilik için de hırsızlık yapılabilir.
Mete: Filmler gerçek değildir.
Mercan: Ama gerçek olabilir.
Julia: Bence yüzüğü denize atmayalım, balıklar ölebilir. Mısır’a gidip bir piramidin içine atalım. O yüzük herkesi kötü yapabilir.
Bora: Bence yetişkinle çocuk her zaman fark etmiyor. Yemek çalmaya çalışan, küfreden çocuk gördüm.
Özge: O zaman şimdi size hikâyenin devamını anlatayım. Giges, zaman içinde gücünü adım adım kötüye kullanmaya başlamış. Sonra da kralı ortadan kaldırıp tahtını ele geçirmiş...
Mete: Giges kralı öldürdüyse mezara gömsün, yoksa çok ayıp olur.
Özge: Giges iyi bir çobanken, yüzüğe sahip olunca değişmeye başladı. Olabilir mi böyle bir şey, ne dersiniz?
Öykü: Dediğim gibi güç ağır geldi.
Mercan: Herkes eşit olursa dünya da eşit olur.
Julia: Herkes eşit olmasın bence. Krallar, polis olmazsa kimse korkmamaya başlar ve kötü insanlara dönüşebilirler.
Özge: Ceza verenler olmazsa herkes kötüye dönüşebilir mi?
Julia: Dönüşebilir. Bence insanlar küsebilirler, tartışabilir ama sonra barışmak iyi olur.
Mercan: Ama tartışmalar öldürmeye kadar gidiyor. Öldürdüğün kişiye “Hadi gel barışalım” diyemezsin ki.
Özge: Polis olmasa, ceza olmasa, kötü davrandığımızda bizi kimse cezalandırmasa, engellemese, o zaman kötü davranışı tercih eder misiniz?
Mercan: Hayır, çünkü sen herkese iyi davranırsan, dünya da sana iyi davranır. Hayat ayna gibi.
Kuzey: Hocam konuyla alakası yok ama üçüncü dünya savaşı çıkacakmış. Rusya füze gönderecekmiş. Füze başka ülkelere de gelebilirmiş, gelirse de üçüncü dünya savaşı başlayacakmış.
Soldan sağa: Öykü Özbayır (8), Mercan Çelik (8), Nisan Özdamar (8), Deniz Sicimoğlu (9), Julia Demirci (8), Bora Kale (8), Yiğit Mete Şen (8), Kuzey Çetiner (8), Zeynep Gülfem Baş (8), Dr. Özge Özdemir, Ferhan Özaydın (8).
Çocuklar için felsefe nedir?
Çocuklar İçin Felsefe yöntemi, 1970’lerde Amerika’da felsefeci Matthew Lipman’ın çalışmalarıyla ortaya çıktı. Lipman’ın ‘Soruşturan Topluluk’ metodu, bugün dünyada en çok kullanılan yöntem. Çocuklar bir hikâye etrafında bir araya toplanıyor, bir soruya ve felsefe yapmaya yönlendiriliyor. Çemberde yer alan eğitmen doğru cevabı veren kişi değil, çocukları düşünmeye ve konuşmaya teşvik eden kolaylaştırıcı rolü üstleniyor. Rekabete ve kazanmaya değil, tam tersine birlikte anlama ilkesine dayanıyor. Amaç ise çocukların eleştirel düşünme ve demokratik vatandaşlık becerilerinin gelişmesine katkı sağlamak.