Güncelleme Tarihi:
Mutluluğun kitabını yazmış, üzerine CEO’luğunu üstlenmiş biri olabilir. Yine de dünyanın en mutlu adamı gibi görünme kaygısı yok. Zaten pek öyle bir hali de yok. Nazik, sesini yumuşak kullanmasını çözmüş ve sadece yerinde, gerektiği kadar tebessüm ediyor, o kadar. Gerisi, bildiğiniz ve sıradan insan hali. Sağlıklı duruyor ama çakı gibi değil. Spora gitmeye üşeniyor, hareket adına yaptığı tek şey, çalıştığı binada merdiven çıkmak. Karşımdaki insan, Danimarka merkezli Mutluluk Araştırma Enstitüsünün CEO’luğunu yapan Meik Wiking. Geçen ay çıkan son kitabı ‘Mutluluğun Kitabı’ önümüzde, son raporlardan çıkarak hazırladığı yeni mutluluk reçetelerini tek tek paylaşıyor:
*Biyolojik olarak ‘başımıza kötü şeylerin gelmesine ve geleceğine’ programlıyız. İnsan zihni, negatif olanı görmeye, önce olumsuz tarafı sezecek şekilde çalışıyor. Kendini korumaya alma içgüdüsü yüzünden, sürekli endişe, kaygı ve tereddüt sebebi olandan besleniyor.
*Oysa bu kısır döngüyü kırmak bizim elimizde. Mutluluk, pratik gerektiren bir süreç. Sizi mutlu edebilecek anlar aslında başınıza geliyor. Sadece zihin, bunu hatırlamanıza izin vermiyor. Başınıza gelen iyi şeyleri yazmayı, kâğıda dökmeyi deneyin. Sizi mutlu eden detayları, anları hatırlamanın en iyi yolu bu. Bu yüzden, mutluluktan çok ‘pozitif düşünce’ye odaklanmalı.
*Benzerliklerimiz, farklı özelliklerimizden daha fazla. Hepimiz, sandığımızdan daha fazla birbirimize benziyoruz. İlk mutluluk kuralı, bu gerçeği hatırlamak olmalı.
*Verimliliği, etkinliği kanıtlanmış bir fikir: Yürüyüş toplantıları. İş toplantılarını yürüyüş halinde yapın.
* Hayal kırıklığı, acı, başarısızlık ve ayrılık da mutluluğa dahil. Tüm bunları kabullenmeden ve yaşamadan mutluluğunun yakınından geçmeniz mümkün değil.
*Paranın bizi ne kadar mutlu ettiği göreceli. İstatistikler şunu gösteriyor: Para, en temel ihtiyaçlarımızı (barınak, gıda, eğitim vb.) karşılayacak kadar var olduğu sürece mutluluk endeksli. Fakat kazancınız arttıkça, paranızın mutluluğunuza olan etkisi azalıyor. Sebep basit ve çok anlaşılır: İnsanoğlu maddi varlığını, mutluluğa dönüştürmekte zorlanıyor. Daha fazla para kazandıkça aslında daha fazla ihtiyacı olmayan şeyler satın almaya başlıyor. Köpek yatağı gibi...
Yeni formül: Daha mutlu mahalleler, daha mutlu insanlar
Peki ama nasıl?
Dijitalleştikçe daha çok insan temasına, bir gruba ait olma
hissine ihtiyaç duyuyoruz. ‘Komün hayat’ fikrinin yükselişi de
bu yüzden. Örgütlenmiş, aidiyet hissi yoğun mahallelerde yaşayanlar, diğerlerine çok daha mutlu bir yaşama sahip.
Wiking, üç adımda bunun formülünü sıralıyor:
1-Komün bir bahçe alanı yaratın. İmkânınız varsa ortak sebze-meyve ekin, birlikte biçin. Ekimden toplama sürecine kadar herkes tüm sürecin bir parçası olmalı.
2-Minik bir kütüphane kurun. Kaç kişi olduğunuz ve kaç kitaplık bir kütüphane yarattığınız mühim değil. Paylaşılan kitapların, ortak hafızanın mutlulukla çok yakından bir ilişkisi var.
3-Alet paylaşma programı oluşturun. Matkap, tornavida, çimen makinesi gibi herkesin ara ara ihtiyaç duyabileceği aletlerden oluşan bir liste olmalı bu. Herkes, bir alet satın alıp ortak bir alet takımı oluşturulacak ve ihtiyaç halinde birbirinden ödünç alacak. İnsanlar arası ‘ödünç alma’ ve ‘geri verme’ pratiğinin artması aidiyet hissini artırıyor, bu da mutluluğu çoğaltıyor.
Ülkene rağmen nasıl mutlu olabilirsin?
* Değiştirmeyeceklerini kabul ederek başla işe. Dünyada devam eden savaşlar ve hastalıkları ülkendeki kısıtlı kaynaklar ya da politik gerginlikler bunlardan biri.
* İki farklı mutluluk tanımı var aslında. Biri kısa vadeli, diğeri uzun vadeli mutluluk. Kısa vadeli mutluluğun dış dünyanla pek ilgisi yok. Dolapta tesadüfen bulduğun son derece lezzetli bir pizza ya da minik elleriyle parmağına sarılan 3 yaşındaki çocuğun sana hissettirdiği mutluluğun, yaşadığın ülkenin bulunduğu durumla alakası yok.
* Kökten değiştiremeyeceğini bilsen de yine de ucundan tutabileceğin, iyileşmesi için katkıda bulunabileceğin durumları sapta. Artık yemeklerin azalması, sokak hayvanlarına barınak bulunması, imkânı olmayan çocuklara kitap temin edilmesi…