Güncelleme Tarihi:
Sarah Bernhardt esmerler ve sarışınlar için makyaj öğütleri verirken bir yerde şöyle demiş: “Esmer kadın sanatçı, alnının bir yerinde yüzünü aydınlatacak bir nokta bulmalıdır.” Gülriz Sururi için de bu geçerli midir? Şurası belli ki Gülriz kendi yüzünü en iyi tanıyan kadın. Üstelik ressam bir tanrıya düşmüş.
Makyaj, örtünme ya da kılık değiştirme anlamı taşımaz onun için.
Büyü, totem ve tabu var Gülriz’in makyajında.
Salınıyor mu? Ne salınması? Durur hep Gülriz Sururi. Kimi zaman dans ederken bile. Sahnede en güzel duran oyuncu.
Yanılıyorum belki. Yüzünün suluboya resmi yapılamaz. Ama boy resmi sadece suluboya.
Sineması da olamaz gibi. Sinemada bozulur.
Güncel minyatür. Aynı zamanda tarihsiz şipşak.
Ajda Pekkan’ınki gibi plastik değil
Hesaplı ikona. Tiyatronun bir gösteri(ş) sanatı olduğunu kitabında yazmış. Ayakta, demlikten bardağa çay koyarken, ileriden, birkaç yerden bakılsa, bedeninin nasıl görüleceğinin hesabını yapar. Mehmene Banu’yu (onu mu?) oynarken de iyice yaşlanması gerekmiştir; ama bu kez bedenini sonsuz diri göstermekten kendini alamadı. Öyle bir yapay yanı var. Ama sözgelimi bir Ajda Pekkan’ınki gibi plastik bir yapaylık değil onunki. Olgunluk bir noktadan sonra mizaha dönüşür ya, bu da bir soyutlanma durumu yaratır ya, öyle bir yapaylık. Tam öyle değil, her zaman öyle değil elbet. Sözcüğün gerçek anlamıyla bir yapaylık da var. Ama yakışıyor. O olmasa, Gülriz de olmazdı.
Hırsıyla, yapaylığını nar çiçeğine dönüştürdü.
Haldun Taner’in dediği gibi “Kaderini kendi çizdi bu kız. Kararını verdi. Gerçekleştirdi. Sırf iradesi ile. Doğuştan yeteneklerine her gün yeni bir şeyler katarak, ta arkalardan geldi, Türk tiyatrosunun en önde gelen kadın sanatçıları arasında yerini alıvedi.”
Çok doğru. Bir Adile Naşit, sevimliliğine fazlaca mahkûmdu ve aile hatırı da ağırlık kazandı onun yükselmesinde. Gülriz Sururi öyle bir aile sanat ortamından geliyor ki o zenginliği bırakıp çıkmak olanaksız hem de anlamsız. Çıktı. Ailesine dayanmadı. Hem de ortamın özünü hiç yitirmek istemeden. Ayrıca, onu modern planda sürdürerek. Son yirmi otuz yıldan ileriye efsaneleşmiş olarak kalacak kaç kadın oyuncu var? Biri de o. Çünkü Direklerarası da onun. ‘Hair’ de onun. ‘Kantocu Peruz’ da o. Oyunculuğunun ötesinde bir şeyi var, yüzü var, Gülriz var.
Ne çok amcan var ey operet kızı!
Bunun için mi küçük yeğenler aradın sen de?
Tiyatromuzda daha zengin bir tereke düşünülemez. Kenter’lerde de sanatsal aile değerleri var. Ama Gülriz’in bambaşka.
Bu yönden Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’si gibi bir serüven söz konusu. Benzersiz, yenilenemez ve tek.
Muammer Karaca’nın kendinden başkasını düşündüğü yoktu. Haldun Dormen’in Gülriz’de büyük emeği var.
Engin Cezzar? Elbet. Karşılıklı da etkilediler birbirlerini. ‘Hamlet’ ve ‘Sokak Kızı Irma’ evlenerek bir tiyatro kurdular. ‘Hamlet’, ‘Keşanlı Ali’ oldu. ‘Irma’ da ‘Zilli Zarife’.
Gülriz’in gözleri elmacık kemiklerinin sarp kayalıklarının altında derinleşen iki göl gibi duruyor. Hiç bozulmayarak. Yaşadığımız dönem birtakım simgelerle anlatılırsa ileride, onunla da anlatılacak.