Güncelleme Tarihi:
Ve bir taksi çevirdim. Çünkü paraya para demiyorum ve başıma dert arıyorum. Hayır tabii ki. Aslında mavi minibüse binmiştim ama zarı tutturamadım. Malum mavi minibüs, beklentisi negatif bir taşıt. 5’te 2’lik bir kazanma ve efendi gibi yolculuk yapma oranı var. 5’te 3 kaybediyor, sonucunda da şoförün arabayı devirirse anca rahatlayacak kullanımına teslim oluyorsunuz. Bana 3 geldi.
Taksiye bindim. Binerken de “Bu hafta kendime yatırım yapayım. Bineceksem taksiye bineyim” diye karar aldım.
‘Sarı öfke’de oranlar bir tık daha iyi. Saate ve lokasyona göre değişiklik göstermekle beraber sonuçta yüzde 50-50 gibi.
İlk seferimde normal insana denk geldim. Rotamız üzerindeki kentsel dönüşümün el verdiğince insan insan gittik.
Türk olduğum için öbürsüleştirildim
İkinci gün Levent’e gitmem gerekiyordu. Bu durum, günün taksicisini çok bozdu. Adam sürekli “Levent tabii. Bana gelince hep Levent” diye mırıldanarak geçirdi yolu. En sonunda “İyi de burası metrobüs, burdan bu saatte binenlerin yarısı Levent’e gidiyordur zaten” diyecek oldum, “Yok yoook gidiyorlar, her yere gidiyorlar, bana gelince Levent” diye devam etti. “Valla diğerleriyle de Levent’e gidiyoruz” diye uzattım ama son uzatan iyi uzattı, o da o arkadaş oldu.
Üçüncü gün turistik bölgeden taksiye binmem gerekiyordu. Türk olduğum için öbürsüleştirildim, binemedim. Oralarda bütün taksiciler ‘bir müşteri bekliyor’ ve o müşteri siz değilsiniz. Yürüdüm, spor oldu. Bir ara yabancı dilimi geliştirip ayna karşısında biraz pratik yaptıktan sonra tekrar deneyebilirim binmeyi.
Dördüncü gün çok erken saatte işim vardı. Taksicinin sabah sabah libidosu patlamış. Günaydını müteakip “Evli misin” diye sordu, kendisi değilmiş çünkü sevgilisi olsun istiyormuş ama hep aynı sevgilisi olsun istemiyormuş. Daha gözümü açmadan insan tersleyesim yoktu.
Böyle kamusal araç konsollarında hâlâ yer alan o kafa sallayan köpek biblosunun kafasını koparıp birinin ağzına tıkamak ister ya insan, öyle bir yolculuk oldu.
Beşinci gün bindiğim arkadaş “Abi ne iş yapıyorsun” dedi, “Yazarım” deyince de “Olsun,
o da meslek sonuçta, birilerinin yapması lazım” diye devam etti. Sonra radyoda duyduğu habere heyheylenip birtakım muhalif söylemlere girecek oldu.
Bana, bu siyaset konuları hep adamına göre açılıyor, sürücü yolcunun tipine bakıp buna buradan iyi gider diyerek saf belirliyor gibi gelir. Durakta onu yapan arkadaşlar varmış ama kendisi öyle değilmiş.
Sandal’ın mesajlarını masaya yatırdık
Altıncı gün büyük prodüksiyon yaptım. Gece köprü geçeceğim. Çıkıyoruz Barbaros’tan. Şoför arkadaş “Ehliyetin var mı” diye sordu. Anlamadım? 24 saatlik vardiyasının 21’inci saatindeymiş, çok uykusu vardı. “Arabayı sen kullanır mısın” diye sordu. Direksiyonu almadım, kenardan kenardan çok yavaş gitmesi, benim de kendisini lafa tutarak uyanık tutmam şeklinde bir düzenlemeye gittik.
Mustafa Sandal’ın Ceren Hindistan’a attığı mesajları masaya yatırdık. En iyi şarkısının “I’m the bombacı”, en iyi mesajının “Sen çok güzelsin, ben yakışıklı, neden sevgili olmuyoruz” olduğunda fikir birliğine vardık. Şarkıyı da çaldık telefondan.
Baktığın zaman 6’da 2 kabul edilebilir yolculuk oranını yakaladım ki minibüs oranıyla kıyaslandığında çok anlamlı olmadı. Ekonomimi bozduğumla kaldım.
Üçüncü gün turistik bölgeden taksiye binmem gerekiyordu. Oralarda bütün taksiciler ‘bir müşteri bekliyor’ ve o müşteri siz değilsiniz.
Bir de şeyi diyeceğim, insanlar taksi beklerken yandan 10 adım yürüyerek yolun ilerisinden taksi çevirmeye kalkan Allah’ın akıllıları, sizi görüyoruz!