Güncelleme Tarihi:
Aile içinde yaptıkları düğün sonrası ayaklarının tozuyla röportaja geliyorlar. İmzanın bir şeyi değiştirmediğini anlatırken birbirlerine aşk ve tutkuyla bakıyorlar. Ama “Aşkım”, “Bir tanem” gibi klişeler onlara göre değil; büyük pırlantalar, alyanslar da... Aynı meslekteler ama kıskançlık onların yanına yaklaşmıyor, ikisine göre de “Oyuncu çiftlerde en kötü şey kariyer kıskançlığı”! Zeynep Tuğçe Bayat ekliyor: “Tüm dünya Cansel’e hayran olsun, onun işi sevilsin çok isterim.”
- Ani bir kararla evlendiniz. Aşkınızı nasıl anlatırsınız?
Cansel Elçin: Zor bir dönemden geçiyordum. Biraz bunalımdaydım. Babamı kaybetmiştim. Hayatımda başka kayıplar da olmuştu, içime kapanmıştım. Tuğçe bana el uzattı, beni karanlıklardan çıkardı.
Zeynep Tuğçe Bayat: İyi bir ailem, dostlarım var ama içten içe hep tek başıma ve yalnızdım. Birinden yardım, destek kabul etmez, her şeyi kendim hallederdim. Cansel’le bir bütünün iki yarısı gibi olduk. Tamamlandım.
- Neydi sizi birbirinizde bu kadar etkileyen?
Zeynep Tuğçe Bayat: Zekâ ve donanım çok önemli. Tembel insanlardan hoşlanmıyorum. Çok enerjiğim, bana ayak uydurmak zordur. Cansel’in hayat enerjisi çok fazla. Donanımı da beni çok etkiledi. Ufkumu açan bir adam.
Cansel Elçin: İnsanın karşısındakini tanıdıkça âşık olup sevdiğine inanıyorum. Önce arkadaş olduk, sonra birbirimize destek ve yardımcı. Aynı kafada olduğumuzu anladık. Bunlarla birlikte aşk geldi.
“Ne arayacağım ki seni gıcık!”
- Her şey nasıl başladı?
Zeynep Tuğçe Bayat: 2010, ‘Gönülçelen’ dizisinin seti. İlk kez karşılaştık. Hukuk fakültesi son sınıfta okuyor, bir yandan tiyatroda çalışıyordum. Hedefim oyuncu olmaktı. O dizide Cansel’in öğrencisini canlandırdım.
- İlk görüşte aşk mıydı?
Zeynep Tuğçe Bayat: Yok canım, hatta tam tersi. Cansel sürekli uğraşıp beni delirtiyordu.
- Neden?
Cansel Elçin: Her gün onlarca mesaj alıyoruz. Gerçekten oyuncu olmak isteyenlerin dışında sadece ünlü olmak için de bu işi yapanlar var. Dizi oyuncuları seçilirken de kriterler farklı oluyor. Ben de Tuğçe’nin azmini gördüm ve niyetini anlamak için başlarda biraz provoke ettim. Şöyle, böyle yapmalısın gibi şeyler söyleyip uğraştım. O da beni ciddiye aldı.
Zeynep Tuğçe Bayat: Altyapısını bilmiyordum ve konuşmalarından dolayı “Ne ukala adam” diye düşünüyordum. 20 bölüm falan oynadık. Set biterken numarasını verdi. İçimden, “Ben ne arayacağım ki seni gıcık!” dedim. Numarayı aldım ama bir daha görüşmedik.
‘Beni tanımasa bari!’
- Geçen arada Cansel Elçin başka bir evlilik yaptı. 2017’de ayrıldı. Bir daha ne zaman karşılaştınız?
Cansel Elçin: İki sene önce. Evimin yakınında bir kafede oturuyordum. Tesadüfen karşılaştık.
Zeynep Tuğçe Bayat: Kafeye girdim, Cansel’i gördüm. “Beni tanımasa bari” diye düşündüm.
Cansel Elçin: Yalana bak! Kafenin önünde üç tur attı (gülüyor). Şapkasını çıkarıp dikkatimi çekmeye çalıştı.
Zeynep Tuğçe Bayat: Ya hadi ordan (gülüyor)!
- Sonuçta bir şekilde karşılaştınız...
Zeynep Tuğçe Bayat: Konservatuvarı bitirmiş Shakespeare’in ‘Fırtına’sını oynamaya başlamıştım. Bundan çok etkilendi, beni daha ciddiye aldı. Oyuna gelmek istedi.
Aşkımız magazin sayesinde başladı
- Siz oyunu mu Tuğçe’yi mi izlemeye gittiniz?
Cansel Elçin: Aşk planlı bir şey değil. “Bu kız çok güzel, oyununu izleyeyim, sonra yemeğe çıkartayım” gibi planlarım hiç olmadı. Olayları akışına bırakırım. Tuğçe’yle bir şeyler yaşayacağımı gerçekten bilmiyordum. Oyun sonrasında mesajlaştık, arkadaşlığımız sürdü.
- Hadi artık aşka gelelim...
Zeynep Tuğçe Bayat: Aslında magazin sayesinde başladı.
- Nasıl yani?
Zeynep Tuğçe Bayat: Cansel’in ‘Frankenstein’ oyununu izlemeye gittim. Sonra arkadaşlarla beraber oturup sohbet ettik. Saat geç oldu, kalktık. Tam ayrılacakken bir anda belimden tutup çekti ve bir buse kondurdu. O an flaşlar patladı. Hem öpücük hem de bir anda patlayan flaşlardan şoke oldum. Ertesi gün magazindeydik. Cansel’e “Arkadaşız, zaten bir ilişki istemiyorum” gibi şeyler söyledim.
Cansel Elçin: Arkadaş olarak seyahatler ettik. Paris’e ve Rusya’ya gittik.
Zeynep Tuğçe Bayat: Bir gün Cansel WhatsApp’tan uzun bir mektup yazdı. Aslında ben de aynı şeyleri yaşıyordum. “Madem istiyorsun neden adamı ittin” diye kendime kızıyordum. İlk defa kendimi bıraktım.
Öpüşme, sevişme sahnesi hiç umurumda olmaz
- Birbirinize taktığınız lakap var mı?
Zeynep Tuğçe Bayat: ‘Amour’ (Fransızca aşk) diyorum.
Cansel Elçin: Bazen bir şeylere kızıyor, küsüyor. ‘Küsmük’ diyorum.
- Birbirinizin cep telefonlarında nasıl kayıtlısınız?
Cansel Elçin: İsimlerimizle kayıtlıyız. ‘Aşkım’ falan gibi şeyler bize göre değil. Mesela ben alyansımı da takmıyorum. Çünkü aksesuar kullanamıyorum. Tuğçe de benim gibi düşünüyor.
- Kıskançlık peki...
Zeynep Tuğçe Bayat: Oyuncu çiftlerde en kötü şey kariyer kıskançlığı. Ben tüm dünya Cansel’e hayran olsun, onun işi çok sevilsin isterim. Kendisi gerekli görüp oynamak istiyorsa öpüşme, sevişme sahnesi hiç umurumda olmaz.
Cansel Elçin: Önemli olan sahnenin nasıl yazıldığı. Fikrimi söyleyebilirim. Ama nihayetinde onun kararı.
- Çocuk istiyor musunuz?
Cansel Elçin: İstiyoruz tabii. Ama gelecek tüm dünyada korkutucu görünüyor. Ama umudu da öldürmek istemiyoruz.
Zeynep Tuğçe Bayat: Mahvettiğimiz şeyleri kurtarmak zorundayız. Bunu da ancak iyi çocuklar yetiştirerek yapabiliriz.
Kalp şeklinde bir deniz kabuğuyla evlenme teklif etti
- Pandemi ve karantina ilişkinizi nasıl etkiledi?
Cansel Elçin: Önemli bir dönemdi. Hepimizin morali bozuktu. O süreçte Tuğçe mini bir dizi yazdı. Ben senaryomu bitirdim. Özcan Deniz’in karantina döneminde dijital için çektiği ‘Senkron’ dizisinde birlikte rol aldık. Mesleki olarak birbirimizi ne kadar etkilediğimizi gördük.
Zeynep Tuğçe Bayat: Yazdığım diziyi Cansel evde çekti, kurguladı. Sanatsal anlamda birbirimizi yedik, tartıştık. Ama bir baktık pandemide bile ayrılmadık, üretip kamera karşısına geçtik. Birlikte bir şey ürettikten sonra bu hayatta her şeyi birlikte çözebilirsiniz.
- “O halde evlenelim” mi dediniz?
Cansel Elçin: Daha önce de evlenme teklif etmiştim ama ciddiye almamıştı.
- Neden?
Zeynep Tuğçe Bayat: Geçen sene doğum günümde “Seni çok seviyorum, hayatım boyunca benimle olmanı istiyorum” dedi, parmağıma bir yüzük taktı. “Benimle evlenir misin?” falan demedi ama parmağımda bir yüzükle öylece birbirimize baktık. Fransızlar böyle evlenme teklif ediyor herhalde dedim (gülüyor)... Öyle de kaldı. Bir de ben olaya tektaş olarak bakmıyorum. Benim için daha önemli şeyler var. Evlilik bir kadın için hiçbir zaman nihai bir amaç olamaz. En azından benim aklımda olan bir şey değildi.
- Peki ne oldu da sonra aniden nikâh masasına oturdunuz?
Zeynep Tuğçe Bayat: Bu yaz gittiğimiz tekne turunda yüzerek bir koya çıktık. Çakıllara oturduk. Cansel kalp şeklinde bir deniz kabuğuyla evlenme teklif etti. Bu sefer sorusu netti ama Fransızca sordu. Neyse ki Fransızcayı öğrenmiştim de anlayıp “Oui!” (Evet) diyebildim. Sonra her şey çok hızlı gelişti. Halamın kurduğu ekolojik otelde, biz bize evlendik.
Zeynep Tuğçe Bayat: Eğitim masraflarım için dönercide çalıştım
- Hikâyeniz nerede başlıyor?
Mersin’de. Ailem organik tarımla uğraşıyor. Bir ablam var, tasarımcı Tutku Bayat. Birlikte More Design Objects adında bir takı markası kurduk. O en yakın arkadaşım.
- Oyunculuk nereden çıktı?
Anaokuluna gidiyordum. Sinemaya gittik. Beyazperdeyi ilk gördüğüm anı unutamıyorum. Çok etkilendim. Ortaokulda Mersin Belediye Tiyatrosu’nun ilanlarını gördüm. 12 yaşımdaydım. Yaşça büyük kişiler aradıkları halde seçmelere katıldım. Çok şaşırdılar ama beni yanlarına aldılar. Orada eğitim almaya ve küçük yaşta oyunlarında oynamaya başladım.
- Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunusunuz...
Sosyal bilimlere ilgim, başarım vardı. Lisede ‘Felsefe Olimpiyatları’na katılıp Türkiye altıncılığı aldım. Dünya olimpiyatlarına katıldım. Bir yandan tabii içimde oyunculuk vardı. Ama ailem hukuk okumam konusunda beni yönlendirdi. Bir an önce oyunculuk yapmak için okulu bütünlemeye kalmadan hızla bitirdim. Hukuk bitince Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümüne başladım. İkinci sınıfta öğrenci değişimiyle İspanya’ya gittim. Dil öğrendim. İspanyolca oyunda oynadım. Ayrıca yabancı dilde deneme çekimlerine de katıldım.
- Yaptığınız en cesur hareket neydi?
İspanya’ya gitmek. Gittiğim yerde kimse İngilizce bilmiyordu. Ben de İspanyolca bilmiyordum. Tek başıma eğitim masraflarımı karşılamak için restoranlarda, dönercilerde çalıştım. Bir Türk restoranında mücver, sütlaç yaptım.
Cansel Elçin: Trenle, metroyla, süpermarketle Fransa’da tanıştım
- Tire’de doğmuşsunuz. Nasıl bir aileniz vardı?
Annemin ailesinin çiftlikleri vardı ve annem tütün kırardı. Babam çok yetenekli bir terziydi. Bir takım elbiseyi ver, baştan sona dikerdi. Özellikle ceketlerin yakaları konusunda çok iyiydi.
- Dokuz yaşında Fransa’ya gidiyorsunuz... Neden?
Babam modayı severdi. 1960’ların başında Fransa’ya gitmiş hatta Türkiye’ye Paris’ten ilk kez sutyen getiren kişiymiş. Modaya olan tutkusundan dolayı Fransa’ya gitmeyi tercih etmiş. Zaten kısa sürede babamın orada yeteneğini görmüşler ve 1970’te Pierre Cardin’e girip çalışmaya başlamış. Sonra Türkiye’ye dönüyor, 1979’da Türkiye’de ekonomik sıkıntılar olunca, bu sefer ailece Fransa’ya taşındık.
- Sizin için o dönem nasıldı?
Çok zordu. Fransızcam yoktu. Yeniden ilkokul birinci sınıfa başlamam gerekti. Bir anda farklı bir dünya ve sistemin içine girdim. Henüz İstanbul’u, İzmir’i görmemiştim. Fransa’da ilk defa süpermarket, tren, metro gördüm... Sonra 33 yaşına kadar da orada yaşadım.
- Neler kattı Fransa size?
Eğitim sistemi çok önemli. Çok iyiydi, o konuda şanslıydım. Hiç bilmediğim halde elime tenis raketi verildi, öğrendim. Alp Dağları’na kayağa gönderildim. Türk, Fransız fark etmez, herkes eşitti. Gündüzleri elinde mutlaka kitap oluyordu. Akşamları sinema ya da tiyatroya gidiyorduk. Orada çok para kazanman değil, kültürlü olman önemliydi.
- Hayatınızın en cesur kararı neydi?
Tiyatroya ilk adım attığım günün ardından ertesi gün yeniden o sahneye dönmek. Çünkü sahneye ilk kez çıktığınızda bütün defolarınızla yüzleşiyorsunuz. Ya oradan kaçacak ya da zayıf noktalarınızı düzeltmeye karar vereceksiniz. Zaten o kararı verdikten sonra oyunculuk isteği başlıyor.
İyi bir rol çok değerli, birbirimizi destekliyoruz
- Cansel Bey uzun yıllar Fransa’da yaşadı. Aranızda Fransız romantizmi var mı?
Zeynep Tuğçe Bayat: Düşünemeyeceğiniz şeylerde çok ince. Ama klişeler yapmaz.
Cansel Elçin: Fransa enteresan bir yer. Oraya gittiğinizde sokaklar, yazarlar, kitaplar, kültür derinin içinden giriyor. Adım atmana gerek yok. Metroya bin, kimse telefonla ilgilenmez. Herkesin elinde kitap vardır. Bu da insana işliyor. Orada bir zarafet yakalayabiliyorsun. Bunları da aramızda konuştuğumuzda bu karşındaki insanda bir aura yaratabilir.
- Aynı mesleği yapmanın ilişkiye etkisi ne?
Cansel Elçin: Bu işe başlarken çok çalıştım, çok okudum. Sonra travmalarım oldu. Mesela bir gün Fransa’da hem oyunculuk hem garsonluk yapıyordum. Çok önemli bir yapımcı geldi. Fotoğraf ve özgeçmişimi verdim. Adama kendimi anlattım, aldı. Sonra arabasına bindi, camdan fırlattı. Fotoğraf çektirmek pahalıydı. O kare için saatlerce çalışmam gerekiyordu. Koştum, başka bir araba ezmesin diye yerden aldım. İlk defa orada ‘Bu mesleği bıraksam mı’ diye düşündüm. Bunları Tuğçe de yaşamış. Bu yüzden bir projede yer almak, iyi bir rol oynamak bizim için çok değerli. Birbirimizi bu konuda çok destekliyoruz.
Doktorların ünlülerden önemli olduklarını gördük
- Birlikte bir film ya da tiyatroda oynamak ister misiniz?
Zeynep Tuğçe Bayat: ‘Closer’da oynadık, aynı sahneyi paylaşıyorduk, zordu. Çünkü sahne üzerinde birlikte oynayan oyuncuların birbirlerine karışması doğru değil. Ama karşında normalde her şeyi söyleyebildiğin biri var. Zor da bir oyundu. Tartıştığımız zamanlar da oldu.
Cansel Elçin: Ama beş dakika sonra unutuyoruz. Ve bir daha olsa yine birlikte bir proje yaparız.
- Şu an oyunculuk sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cansel Elçin: Biri sırf dizide oynuyor diye o kişiyi çok büyütmeleri, ünlü, şöhret yapmaları beni rahatsız ediyor. Korona zamanında doktorların, hemşirelerin ünlülerden bin kat daha önemli olduklarını gördük.
İkimiz de 25 yaşındayız
- Aranızda kaç yaş fark var?
Cansel Elçin: Yaş farkımızı bilmiyorum. 16 galiba, geçen gün gazetede yazmıştı.
- Nasıl? Bilmiyor musunuz birbirinizin yaşını?
Cansel Elçin: İkimiz de 25 yaşındayız aslında.
- Ben söyleyeyim, Cansel Bey 46, Tuğçe Hanım 30 yaşında. Bu fark sorun yaratıyor mu?
Zeynep Tuğçe Bayat: Yaş ne? Anlamıyorum. Düğünden sonra öyle başlıklar atmışlar. Bunu düşünen insanları anlıyorum. Hayatlarında hiç sevmemişler. Hayata şekilci bakıyorlar. Niceliği görüyorlar. Oysa bizim düğümüzde birbirini seven ve aşkla bakan iki insan vardı.