Güncelleme Tarihi:
Can Yücel söylemiş işte tüm sözleri bitiren sözü: “Ben Kuzguncuk’ta / yeşil bir dal buldum / ona tutundum...” Tutunmuş sahiden, dilediği gibi yaşamış bu güzelim semtte. İstanbul’un herkesin bildiği tek sırrına çoğumuzdan evvel vâkıf olmuş. Hem metropolün hayhuyundan ışık yılları kadar uzak hem de curcunanın burnunun dibinde olan semt neresidir? İlk cevap hep Kuzguncuk.
Bir ipucu: Bu tip sorulara eski-yeni cevaplar bulmak isterseniz, hep şairlerin güzergâhını takip edin. Şairler inzivaya çekilmek ister ama çoğu aslında münzevi karakterli değildir; sosyalleşmeye, sevişmeye, dedikodu yapmaya, kavga etmeye, hatta düelloya ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden ancak bir sıkımlık, kendilerine yetecek kadar inziva ararlar. Havasıyla suyuyla, Boğaz’ı ve ruhuyla Kuzguncuk, düşlere çıkan en kestirme yoldur.
İşte Can Yücel... İşte akrabalarını görme bahanesiyle sık sık semte yolunu düşüren Nâzım Hikmet... İşte Oktay Rifat, Haydar Ergülen, Cengiz Bektaş... Şiirin ‘Şampiyonlar Ligi’ Kuzguncuk’ta oynanmış.
Müteahhit durur mu!
Doğanın yasası; bir yere şairler, sanatçılar girdi mi er ya da geç müteahhitler de girer. Ortada belli ki bir güzellik vardır; o güzellik belli ki ucuza gidiyordur; belli ki su akarken küpü doldurmak lazımdır.
Kuzguncuk da bir ucundan bu süreci yaşıyor. Hem de yıllardır. Bizler semti gazetelerde, televizyonlarda övdükçe fırlayan kiraları, emlak fırsatçılarını semtin eskilerine sorun. Şimdi bir de ‘kentsel dönüşüm’ tartışması var. Doğaldır; ‘yetkililer’ süreci asla bir başına bırakmak istemez. Bir yerinden dahil olurlar ki esas patron kim bilinsin.
Serkan Ocak’ın yukarıdaki haberinde de okuyacaksınız; “Sizin bildiğiniz ahşap dokulu, gelin fotolu Kuzguncuk değil bahsi geçen; daha yukarıda, eski püskü bir Kuzguncuk” mealinde bir açıklama yapılıyor. Boğaz kıyısındaki semte zaten müdahale edilemezmiş. Orası öyle de, elimizden parça parça kayıp giden koca İstanbul’u ne yapacağız? Peki yukarıdakileri, aşağıdakilerden neye göre ayıracağız?
Kuzguncuklular haberlerden ürkmüş ama bu konulara semtteki meşhur bostan meselesinden idmanlı sayılırlar. Orayı korumak için çok uğraş verdiler. Yine uğraşırlar. Uğraşırlar da... İstanbul çok hızlı değişiyor, burası da belli ki değişecek. Çoktan bitmiş bir tartışma bu belki de. Geciktik.
Kuzguncuk’a bir de bu gözle bakın. Popülerliğine, Instagram yıldızlığına aldanmayın; kendini İstanbul’un içinde ama şehirden ayrı bir ada gibi muhafaza eden Kuzguncuk, insana hep bir ‘gecikmişlik’ hissi veriyor. Hep “Buralara daha evvel gelmeliydik” duygusu oturuyor içinize... Herkes gelmeden, tüm mahalle fotoğraf çektirecek kapı eşiği arayan gelin-damat adaylarıyla dolmadan evvel...
Henüz vakit var
Beri yandan, “Bir şeyler olmadan önce gelmişiz” gibi de hissediyorsunuz. “Henüz vakit var” diyorsunuz. Halen ayağınızı toprağa basıyorsunuz çünkü; güneşli bir hafta sonunda mutlu bir kertenkele misali, bostandaki fidelerin arasında fitir fitir dolanabiliyorsunuz. Dükkânın önüne iskemle atan bir esnaf gibi gelip geçenle bir olabiliyorsunuz. O iskemleyi kapıp gidebildiğiniz yazlık sinema da var semtin ortasında, ne güzel.
İşte Kuzguncuk halen bu rahatlığın, bu ferahfezalığın, bu püfür püfürlüğün adı. Can Yücel’in tutunduğu yeşil dal halen orada. Yerinde kalsın o dal, hep tutunalım istiyoruz, çok mu?