Güncelleme Tarihi:
Faik Ali Ozansoy, Ziya Gökalp, Ahmet Refik, Yahya Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Yunus Nadi, Yakup Kadri, Nurullah Ataç... Türk edebiyatının önemli isimlerinin müdavimi olduğu Kisidas Kitap Evi’ne daha girer girmez dingin, kitap kokusuyla huzur duygusunun birbirine karıştığı bir hava karşılıyor insanı. “Yıllarım burada mı geçti” diye sorduracak kadar tanıdık... “Geçen bir amca geldi, 80 yaşında. Çocukluğum burada geçti diye hüngür hüngür ağladı” diye aklımdan geçeni okumuşçasına söze başlıyor Ksidas’ın sahibi Mikail Paşa.
Küçük bir masada, yüz yüze oturmamıza karşın sesini zor duyuyorum. Öyle kısık bir sesle konuşuyor ki... Bir grup insanın dışarda kopardığı gürültüden sonra açıklıyor: “Eskiden ayıptı yüksek sesle insanları rahatsız etmek.” Hem kısık, saygılı ses tonundan hem de sık sık birilerinin içeri girerek sarılıp hal hatır sormasından anlıyorum ki, burası kitapçıdan öte bir yer.
İSTESEK DÖNERCİ AÇAR PARA KAZANIRDIK
“Umarım buraya geri dönebiliriz. Ben üçüncü kuşağım. Kitapçı, kuşaktan kuşağa ‘Bu dükkânda hiçbir zaman kitap eksik olmayacak’ diye söz vererek devredildi. İsteseydik burayı dönerci yapar, çok para kazanırdık ama kitapçı olarak kalması bize vasiyet. İkizim Yunanistan’da. Kitapçı nedeniyle ben burada kaldım, gidemedim, gitmedim” diye anlatıyor tatlı kırık Türkçesiyle Mikail Paşa.
Dükkân, 1917 yılında Paşa’nın “Manevi dedem” dediği Nikolaki tarafından açılmış. Daha sonra oğluna, sonra da torunu Vasiliki’ye kalmış. “Vasiliki, o sıralar öğretmendi. 1978 senesiydi. Aya Dimitri Kilisesi’nde çalışıyordum. Vasiliki sayesinde dede ile tanıştım ve ona dükkânda yardımcı olmaya başladım. 40 yıldır da burayı ayakta tutmaya çalışıyorum” diyor. Biraz da mahcup bir ifadeyle dükkâna koyduğu ufak tefek hediyelik eşyaları işaret ederek ve “Ayakta tutmak için mecburdum” diye ekleyerek.
Bir zamanlar neredeyse her dilden dergi varmış kitapçıda. “Fransa’da, Almanya’da, İngiltere ve Amerika’da basılan dergi ve gazetelerin birçoğu burada satılırdı. Hem de koliyle, balya balya gelirdi. Adalılar çok okurdu” diye anlatıyor. 1930’lu, 40’lı yıllarda kitapçıda 25 çocuk çalışıyormuş dağıtım için. “Peki bugün?” diye soruyorum. Yüzünde hüzün beliriyor: “Adalarla ilgili turistlerin aldığı kitaplar dışında pek okuyan yok. Bir de anı kitapları satılıyor. Çünkü eski ada anılarda kaldı.”
“Ben buranın kapanacağına inanmıyorum. Burası adanın belleği” diye sarılarak yolcu ediyor beni Mikail Paşa. Arkadan yine kısık sesle sesleniyor: “100 yıl kokteyli yapacaktık ama yeter ki kapanmasın, 101 yıl kokteyli de olur.”